Yukarıdaki bağlantıdan uefa kupası finali'nde çektiğim güzel fotoğraflara bakabilirsiniz.
salı akşamı evden çıkarak aşti'ye vardım.burada 15 milyona bulduğum araçla istanbul'a doğru yola koyulduk.araç korsan değildi,d1 ve d3 belgesi vardı ancak yaptığı sefer korsandı.istanbul-ankara seferi için d2 belgesi gerekiyordu.nitekim araç bizi kavacık'ta nevşehirliler turizm'in arabasına bindirerek esenler'e yolladı ve kendisi de oradan hızla uzaklaştı.
esenler'e vardığımda saat 06.30'du.orada biraz dinlendikten sonra her zaman olduğu gibi yine yaya olarak davutpaşa'ya doğru yola koyuldum.benim bir 7-8 kilometre tutacağını sandığım esenler-davutpaşa seferi 3 kilometre ancak tuttu.akşam gazetesiyle bir anda göz göze geldik.saat 08.00'de vardığım akşam'da mesainin henüz başlamamış olması dolayısıyla biraz gezinip saat 09.15'e gazeteye geldim.bileti alacağımı söylendiğimde kartla içeri girdim ve 4-4-2 çalışanına vekaletnamemi sunarak biletimi aldım.
09.15 sonrasıysa önce cevizlibağ'a yürüdüm,oradan da zeytinburnu'na.zeytinburnu'nda amacım olivium alışveriş merkezi'ne giderek oradaki stadyum mağazası serkan abi'ye hacettepe forması ve varsa sizlere de ucuz gençlerbirliği forması almaktı.ancak stadyum mağazası 1 sene öne kapanmış.olivium'da biraz gezdikten sonra artık uykumun beni ayakta bırakmadığını anladım ve oradaki rahat kanepelerden birinde oturup başımı kolona yaslayarak sanırım 2 saat kestirdim.bu uyku bana geceye kadar yetecekti.
olivium'dan çıkarken saat 12.00'ydi.yine yaya olarak yola devam ettim.zeytinburnu'ndan kazlıçeşme üzerinden sahil yolu'na çıktım.sahil yolu'nda 4-5 kilometre ilerleyince bir de samatya'yı görelim dedim.şener şen'in oynadığı dizi ve filmlerden (ikinci bahar ve gönül yarası) burayı biliyoruz,bir de gün gözüyle görelim dedim.samatya meydanı'nı gördükten sonra bu kez samatya-cerrahpaşa-kocamustafapaşa üzerinden laleli'ye ve oradan da tarihi yarımada'ya ulaştım.kapalıçarşı'yı şöyle bir bakış atıp sultanahmet'e devam ettim.amacım daha öne gezmediğim müzeleri gezmekti.ayasofya camisi de bunlar içerisindeydi.ancak müzeye giriş 20 milyon,müzekart 10 milyondu.hemen bir müzekart aldım ve 1 yıl boyunca birçok müzede geçerli olacak olan bu kartla heybetli ayasofya camisi'ni gezdim.ilk defa gezdiğim bu yapının ta 1500 sene önce sadece 6 yılda inşa edildiğini öğrenmek beni epey şaşırttı.zamanının en hızla yapılan ve en çok emek harcanan yapılarından ayasofya şimdiyse bir kubbe çalışması geçiriyor.
ayasofya sonrasıysa türk ve islam eserleri müzesi'ne gittim.bu müze anadolu selçuklu,osmanlı ve beylikler dönemlerinden eserleri barındırıyor.abbasi ve emevi eserleri de bulunan müzede ağırlık osmanlı eserlerinde.müze çok güzel ama bence biraz eksiklik içeriyor.islamiyet öncesi türk eserleri müzede hiç yok.halı ve küçük çaplı eşya alanında gösterilen başarı büyük çaplı eşyada gösterilememiş.bu eksiklikler tamamlanırsa müze daha çok ilgi görür.
tarihi yarımada'yı da böylece beşiktaş karşılaşması öncesi geldiğim mısır çarşısı ve sultanahmet camisi,şimdi geldiğim ayasofya camisi,kapalıçarşı,türk ve islam eserleri müzesi'yle tamamlamış olarak eminönü'ne doğru ilerledim.
eminönü geçişimde bir de ne göreyim:formacı.belki bizim formamız vardır diye elimi attıktan hemen sonra ilk formamız ve ondan 15 dakika sonra ikinci formamız geldi.3. formayı bir başkası buldu.istanbul'da çakma ama güzel forma bulmak ne güzel!ankara'da gerçeğine ve çakmasını bulamadıktan sonra elbette!
eminönü-karaköy-cihangir yönünden o dik tepeyi aşarak taksim'e vardım.taksim'de benim çok sevdiğim şimşek pidecisi vardır.karşılaşma uzun sürebilirdi,önlem almalıydım.nitekim şimşek pidecisi'nin o mükemmel karadeniz pidesiyle samsun sonrası bu lezzeti bir daha yaşadım.
pideciden çıkarak dolmabahçe'ye indim ve buradaki iskeleden üsküdar'a geçtim.marmaray üsküdar'ı çok beter etmiş.perşembe günü olarak istanbul'un şans eseri o hafif trafiğinde bile üsküdar berbattı.üsküdar'dan harem'e yürüdüm ve burada en son otobüsün saatinin 01.00 olduğunu onaylatıktan sonra kadıköy'e doğru yol aldım.rıhtım'daki kamil koç da ankara için son 1 bileti olduğunu söyleyince bileti 10 milyon pahalı da olsa almak zorunda kaldım.
rıhtım'dan stada doğru giderken şenlik artıyordu.yollar trafiğe kapanmış ve seyircilerin egemenliğine sunulmuştu.biralar su gibi içiliyordu.seyirciler tezahüratlar eşliğinde ilerlerken stada yaklaştıkça etraf yoğunlaşıyordu.stada yaklaştıkça etrafın yoğunlaşmasına bir de satıcı yoğunlaşması eklenmişti.bilet satıcıları da oradaydı.bir tanesi 500 milyona maraton tribünü dengi tribünü satıyorlardı.bundan sonra yine fırsatçı bir bira satıcısı birayı 10 milyondan satıyordu.
bilet kontrol noktasını geçip tribünüme vardım.burada hiçe yakın arandım ki çantadaki deodorantı ve şarj aletini bile anlamadılar.
stada girdiğimizde bize ayrılan küçük bölümün arkasında bir de salon vardı.burada tıvaletler,kantin ve bir de karşılaşma yayını bulunuyorduç.ortam gayet nezihti.tuvaletler tertemiz.adamların kullandığı sabun bile dove.yalnız büfede fiyatlar karşılaşma dolayısla hilton ayarına gelmişti.
burada biriyle sohbet ederken onun da dergiden bilet kazandığını öğrendim.kendisi mayıs talihlisi kaan süer.kendisiyle birlikte tribündeki yerimize geçip sahayı izlemeye başladık.
tribünlerde bir denge sözkonusuydu diyebiliriz.migros kalearkasında alt werder bremenli'ydi.üst tarafı fenerbahçeliler kapatmıştı.telsim kalearkasında alt ve üst orta shaktar donetskli'yken yanlarda fenerbahçeli ve galatasaraylı gruplar vardı.karşı maraton tribününde karışık bir yapı vardı,onlar sadece karşılaşmayı izlemeye gelmişti.bizim maraton tribünü de karışıktı.katışıksız taraftarlar her iki kalearasındaydı.bu taraftarlardan werder bremenliler hiç susmazken shaktar donetskliler ancak gol olunca tezahüratta bulundu.ayrıca fenerbahçeliler werder bremenli'leri iyi etkilemiş,werder bremenli'leri fener diye de bağırttılar,kendileri de bağırdılar,werder tezahüratı arasına ses benzerliğinden dolayı fener tezahüratı da soktular.
karşılaşma öncesi mükemmel gösteriler vardı.her iki takımın balonları orta yuvarlağa geldi.dansçılar davullar eşliğinde dört bir köşeden süzülüp orta yuvarlakta buluştu ve onları genç oyuncular izledi.orta yuvarlakta güzel bir dans gösterisi yapıldıktan sonra her iki takımın oyuncularının ismi okundu.isimler okunurken de her oyuncuyu temsilen bir serdar yani bayraktar sahadaki yerini aldı.bu gösteri çok güzeldi.
stadda her şey güzeldi de gıcık olduğum tek şey almanca ve ingilizce anonslar sornasında gelen türkçe anonslara başlarken ''beyfendiler ve hanımefendiler ...'' diye bir deyiş kullanılmasıydı.halbuki ''bayanlar baylar...'' dense daha doğru olurdu.bu kadar nezaket de biraz fazla canım! üstelik ''beyfendiler ve hanımefendiler...'' çok yapmacık duruyor.
karşılaşma başladı.karşılaşmanın değerlendirmesine gelirsek karşılaşmayı kazanmak shaktar donetsk'in hakkıydı ama neden?çünkü werder bremen hiç iyi oynamadı.cezalı oyucular ve başta diego'nun yokluğu werder bremen'i derinden etkiledi.bu ortamda da shaktar donetsk'in fazla yorulmasına gerek kalmadı ve shaktar donetsk savunmaya çekilip kontraataktan ilk golü buldu ve oyunun genelinde de werder bremen'i oyunuyla oynatmadı.oynatmamaya dayalı kurgu güzel işledi.bildiğiniz lucescu taktiği yani bugün sivasspor'da gördüğümüz taktik shatkar donetsk'te de aynen öyleydi.shaktar donetsk'in sadece ikinci gol döneminde bir baskısı var o kadar.bunun dışında oyuna olumlu katkıda bulunmadılar.şu da var ki hakem de oyunu çok iyi okuyup iyi bir karşılaşma yönetti,oyuna sürerlilik kazandırdı ve ancak bu şekilde shaktar'ın savunma anlayışı dolayısıyla yavaşlayan oyun seyir kazandı.ayrıca mücadele hırsı da oyuna tat kattı.
karşılaşma bitince kupa töreni yapıldı,konfetiler güzel görüntüler oluşturdu.shaktar donetsk oyuncuları tüm tribünleri selamladı.bu arada werder bremen taraftarlarının karşı takım oyuncularına kızgınlığı sürüyordu.
bu arada üzerimde gençlerbirliği forması görenler cavcav'ın sağlığını sorup durdu.ayrıca bu karşılaşma ne güzeldi ki gençlerbirlliği formasıyla fenerbahçe tribünlerine rahatça girbildiğim bir karşılaşma olmuş.belki de tarihte bir ilk!
tribünler boşalırken ben yavaş yavaş çıktım.stadı inceleyebilirdim.nitekim karşılaşma bittiğinden her yere giriş serbestti.maratonun en üstüne çıktım.stada ve etrafa bir de buradan baktım.basın tribününü seyreyledim.tam aşağı inecekken ışıklar kapanınca biraz sıkıntı yaşasam da 2 dakika sonra ışıkların tekrar açılmasıyla aşağıya kolayca indim.
saat 01.45'ti.karşılaşma sonrası yolu biraz karıştırmışım.pazar yerinden rıhtım'a giderken sağa sapmam gereken bir noktadan düz devam edince 300 metre fazladan gezmdim.ama sonra altıyol tarafından boğa heykeline çıkmayı başardım.bundan sonra da rıhtım'a kamil koç'a indim.servisin gelmesine daha 15 dakika vardı.e buraya gelince de bir midye yememek olmazdı.nitekim önce bozukluklarla başladığım midye serüvenim kağıt parayla sürdü.tutmasalar daha epey midye yerdim ama zaman sorunum vardı.midyeci abi de sağolsun ben aç demeden bol bol midye açtığından epey midye götürdüm.tabi ankara'daki bayat midyelerden sonra rıhtım'daki o taptaze ve şahane midyenin tadı başkaydı.ye onur'um,yarasın!
kamil koç'tan servise binerek ataşehir terminali'ne vardım.burada şans ederi bir bursalı'yla konuştum.kendisinin 2 sene öncesine kadar gençlerbirliği maraton kombinesi varmış,ancak şimdi bursa'da çalıştığından kombine alamamış.ayrıca o da cavcav'ı sordu ve daha ben hiç bir şey demeden ''cavcav taraftar istemiyor.'' dedi.3 sene önce manisa karşılaşması sonrası yaşananlar,hemen sonrasındaki karşılaşmada tek kapının açılması.ayrıca kendisi şenol abi'yi de tanıyordu.
saat 03.00'te kalkması gereken otobüsümü yolcuların tamam olması dolayısıyla 02.55'te kalktı.çok uykuluydum.ikramları aldıktan sonra uykuya daldım.saat 08.10'da ankara'daydım.bundan sonra hemen eve gelip o günün yorgunluğunu atabilirdim.
güzel bir gün,hayatım boyunca bir daha yaşayamayacağım bir fırsatın değerlendirilmesi.bu seneki 9. deplasmanım,fatih abi'den bana 8 deplasmanın bonusu.bu güzel deplasman için bana biletini veren fatih abi'ye çok ama çok teşekkür ediyorum. _________________