diyarbakırspor ligin son haftalarına doğru deplasmanda hatay ve göztepe’ye yenilince süper lig’e çıkma şansı azalmıştı. kendisine en yakın rakip olan altay’la, göztepe yenilgisi sonrasında sahasında yapacağı maç hayati derecede önem kazanmıştı. bu maçtan galip ayrılacak takım muhtemelen süper lig’e çıkma yolunda büyük bir avantaj yakalayacaktı. diyarbakır’da oynanan maçta her anlamda tam bir savaş yaşanır. 13 mayıs 2001 günü diyarbakır atatürk stadyumu’nda oynanan maçta akla hayale gelmeyecek entrikalar hayata geçirilir. sahadan 3-1 galip aynlan diyarbakırsporluların yanlarına polisi de alarak rakip takımın oyuncu ve teknik ekibine yaptıkları türkiye futbol tarihine kara bir leke olarak geçer.
karşılaşma öncesi saha içinde görev yapan basın mensuplarına yapılan saldırılarla başlayan çirkinlikler, iki gazetecinin emniyet güçlerinin önünde sivil kişiler tarafından tekme tokat dövülmesi ile doruğa tırmanır.
yerel basma hiç dokunmayan ve kendisini stat yöneticisi olarak tanıtan bir görevlinin, istanbul ve izmir’den gelen tüm gazetecileri makinalanyla bir odaya kilitlemesi ise bardağı taşırır. altay’ın stadyuma girişi uzun süre engellenirken, elektrikler kesik diyerek, “şimdi jenaratörü çalıştıracağız” bahanesiyle konuk takımın soyunma odasına zehirli gaz sıkılması herkesi şaşkına çevirir.
yoğun dumandan kurtulmak için kendilerini sahaya atan altaylı futbolcuları bu kez başka bir sürpriz beklemektedir. siyah-beyazlı futbolculara tribünden bir yığın patlayıcı madde yağar. bir grup kişi trt kamerasının önünde toplanarak kameranın görüntü almasını kasıtlı olarak engeller. bir ara kameranın üzerine diyarbakırspor bayrağı örtülür. birçok altaylı futbolcu kafalarına isabet eden yabancı cisimler sonucu yaralanır.
maçtan iki gün sonra atv ana haber’de ali kırca’ya konuşan adnan öktüren’e göre olaylardan bir-iki kendini bilmez taraftar sorumludur. kendisine göre abartılacak bir durum söz konusu değildir.
diyarbakırspor basın sözcüsü nevzat bingöl, sahada yaşamlanları ve basın mensuplarının tartaklanmasını bir gazeteci olarak içine sindiremediğini ifade ederek maçtan sonra görevinden istifa ettiğini açıklar. istifayı değerlendiren takımın genel kaptanı dr. abdurrahman yakut, gazeteci bingöl’ün bir diyarbakırspor haini olduğunu iddia eder. bingöl’ün takımın başarısı önünde bir engel olarak gördüğünü söyleyen yakut, diyarbakırspor’un şampiyonluğundan sonra her şeyi açıklayacaklarını ifade etmesine rağmen, lig bittikten sonra bu konuda herhangi bir açıklamada bulunmaz.
Altay başkanı nafiz zorlu maçtan sonra yaptığı açıklamada, diyarbakır’daki olayların organize edilmiş, planlı bir senaryo olduğunu söyler. zorlu, “taraftarın ölüm tehdidi ve saldırısı stadyumun girişinde başladı. organizasyonu bizzat diyarbakır genel kaptanı abdurrahman yakut’un üstlendiğini gördük. sahada üzerinde görevli yazan 150 kişilik topluluk futbolcularımıza yumruk atarak 90 dakika terör estirdiler. dördüncü hakemden can güvenliği istememize rağmen bunu sağlayamayacağım belirtti. bu olaylar zincirini uefa’ya taşıyacağız”diye konuşur. bu arada altay’ın maçın tekrarı için başvuruda bulunacağı belirtilir.
erman toroğlu’nun maç ile ilgili yorumu ise şöyle olmuştu:
“diyarbakır birinci lig’e gelirse renk verir. bundan kimsenin kuşkusu yok. ama böyle gelecekse şimdiden ızdırap verir. trt, geçen hafta 3 maçı da yayınlamaya hazırdı. federasyon’a dediler ki, ‘bizde her şey tamam. izin verirseniz, yayınlayacağız.’ bundan sonraki safhada benim duyduklarım şunlar:
futbol federasyonu’na mesut yılmaz direktif veriyor; ‘maçı yayınlamayın’ diye. çünkü geçen yıl antalya’da oynanan baraj maçlarında diyarbakır hakem tarafından resmen katledildikten sonra anap diyarbakır il binası hırpalandı. herhalde sebebi bu. aradan 1 saat geçiyor, bu sefer rüştü kazım yücelen telefon açıyor. ‘maçı yayınlayacaksınız, değil mi?’ diyor. federasyondaki yetkili, ‘sayın bakanım. isterseniz genel başkanımzla bir görüşün, sonra bir daha görüşelim’ ikazım yapıyor.
aradan yarım saat daha geçiyor. yücelen bir daha arıyor. ‘evet’ diyor...
‘haklısınız, maç yayınlanmayacak.’
maçtan sonra da futbol federasyonu açıklama yapıyor: ‘biz kimseden baskı almadık, bu karan kendimiz verdik.’
şimdi soruyorum; allah aşkına birileri buna cevap versin, çünkü çok önemli. hakikaten bu işin içine mesut yılmaz, rüştü kazım yücelen girdiler mi? yoksa onların adını ortaya atarak bu işi futbol federasyonu mu yaptı? neden korkuyorsunuz? kamuoyunun bunları öğrenmeye hakkı yok mu?
maçtan evvel kameramanların kameraları, foto-muhabirlerinin makinaları toplanıyor. trt’nin maçı çeken kameramanının önünde duruluyor, görüntüler alınmasın diye...
maça vali gelmiyor. dışardan gelen spor muhabirleri polis tarafından dövülüyor. soyunma odalarına girerken altaylı futbolcular dövülüyor. maç da diyarbakır’ın 3-1 galibiyetiyle bitiyor. ve bizler bu maç hakkında söylenenleri sadece duyuyoruz, resim de yok görüntü de...
çünkü biz keriziz veya keriz yerine konuluyoruz. ve bütün bunlar, eğer varsa, türkiye cumhuriyeti devleti’nin görevlileri önünde oluyor. biz devletimize her şeyimizi emanet ediyoruz. paramızı, pulumuzu, namusumuzu. veya ben öyle olduğunu tahmin ediyorum. ondan sonra da geriye bir tek şey kalıyor: hakem ve gözlemci raporları. şöyle yukarıdan bir bakalım.
hakem ali uluyol, mesleği astsubay. yardımcı hakem bünyamin gezer, mesleği polis. yardımcı hakem metin kıtmır, mesleği serbest ticaret. 4. hakem harun yiğit, mesleği astsubay. gözlemci erdal güleç, emekli subay. gözlemci galip bi-tigen, emekli astsubay, 5 yıl da d. bakır’da görev yapmış.
şimdi bunlar, acaba rastlantı mı? bülent yavuz, bütün bunların bir araya gelmesi tesadüf mü? ne dersin? yoksa bizler keriz miyiz, veya bize o pencereden mi bakıyorsunuz?”
bütün bunlar elbette tesadüf değildi. diyarbakır, bu maçı almak için elinden gelen her şeyi ortaya koyacakü. saha dışında gerekenler yapılmış, saha içinde de futbolcu ve hakemler işi bitirmişlerdi.
o gün diyarbakır’da bir cinayet işlenmişti... katil, diyarbakır adına ve kılıfıyla cinayeti organize eden devlet’ti; maktül, mağdur ve mazlum ise altay’dı.
mesele tamamıyla spordan çıkmıştı artık. spor yerini siyasi dengelere, hesaplara bırakmıştı. bölgede silahlar sustuktan sonra siyasi ve ekonomik iştahlan kabaranlar, bu güçlerini katlamak için yeşil sahalara artık şeref tribünlerinden bakacaklardı. bölgede güç sahibi olmanın en kolay yolu, diyarbakırspor’un şeref tribününden geçiyordu. bu da en iyi şekilde kullanılacaktı. öncelikle, gaffar okkan öldürüldükten sonra takım içinde huzursuzluğa yer vermemek için diyarbakırspor yönetimine desteklerinin sürdüğünü söylemesine rağmen ilin valisi a. cemil serhatlı, diyarbakır’dan gönderilmeliydi. vali ise kendisine hasta raporu düzenletti. bu şekilde maça gitmeyecek, saha içinde ve dışında yaşanılanlara tanık olmayacaktı.
resmî cinayetin ildeki birinci sorumlusu böylece resmî evraklarla altay cinayetinden sıyrılacaktı.
öte yandan, hadep’in oylarını yükseltmesi, seçmenin anap şırnak milletvekili salih yıldırım’ı şırnak’a her gelişinde “azarlaması”, hatta bir seferinde üzerine kamyon sürülmesi, yıldırım’ı yeni politik alanlara yöneltiyordu. kendisine politik alan olarak yıllarca görev yaptığı diyarbakır’ı seçen yıldırım, spordan bürokrasiye ilde etkin olmak amacındaydı. o dönem görevde olan vali a. cemil serhatlı ile yıldızları bir türlü barışmamıştı. buna karşın, şırnak valisi hüseyin başkaya ile kirli ilişkilere dayanan yakın bir dostluğu vardı. kısaca, yıldırım serhatlı’yı diyarbakır’dan göndermek, yerine de başkaya’yı getirtmek istiyordu. bunun için altay maçı iyi bir fırsattı. zaten adnan öktüren ile yakın ilişkileri olan yıldırım, öktüren’i komploya ortak olma konusunda ikna etti. tarihe, diyarbakırspor’un başanlı başkam olarak geçmek isteyen ve bunu her şeyin önünde tutan adnan öktüren ve sağ kolu abdurahman yakut, yerel televizyonlarda (başta söz tv) boy gösteriyor ve provokasyonlara zemin hazırlığı yaparcasına, altay maçının ölüm kalım savaşı olduğunu dile getiriyorlardı. öktüren daha da ileri gidip diyarbakırspor’un süper lig’e çıkmaması halinde intihar edeceğini dile getiriyordu.
komplonun puan ayağı hedefine ulaşsa da, valiyi yerinden oynatma hedefine ulaşılamıyordu. serhatlı da bu maçtan dersler çıkartıp, bundan sonra diyarbakırspor’a ağırlığını koyacaktı.
şehir, maçla ilgili tartışmalarla çalkalanırken tsyd yönetim kurulu’ndan yapılan açıklamada, ikinci futbol ligi yükselme grubu’ndaki diyarbakırspor-altay karşılaşmasında diyarbakırspor adına hareket ettiklerini gizlemeyen bazı güçlerin, medyaya karşı tavır almasına anlam verilemediği belirtilerek, “müsabaka öncesi ve sonrasında kamu düzeni, can güvenliği açısından hepimizi endişeye sevk edecek olaylar yaşanmıştır. gazetecilerin çalışma özgürlüğü kısıtlanmış, foto muhabirleri odaya kilitlenmiş ve sahada görev yapanlar tartaklanmıştır. düzeni sağlamakla görevli güçler ise bu olaylara seyirci kalmayı tercih etmiştir. öte yandan, bu çağdışı ortamın oluşmasına diyarbakırspor başkanı ve yönetiminin de katkıda bulundukları üzüntüyle gözlenmiştir. tsyd yönetim kurulu, ilgili bakanların ve diyarbakır’daki kamu görevlilerinin, türkiye cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğunu kanıtlayacak sorumlu bir tavır göstermelerini beklemektedir,” denilir.
karşılaşmasının yankıları günlerce devam eder. izmir milletvekilleri, konuyu meclis’te gündemine getirir. milletvekilleri, maçın tarafsız bir sahada tekrarlanması için harekete geçer.
anap’lı rifat serdaroğlu, “hayatımdaki en büyük rezaleti yaşadım. daha maç başlamadan üç futbolcumuz yaralandı. rezaleti, başbakan yardımcısı mesut yılmaz’a da aktardım. diyarbakırspor türkiye’nin hiçbir yerinde maç yapamaz artık. maç tarafsız sahada oynanmalı” derken; yine anap’lı süha tanık, “maçın televizyondan naklen verilmemesi de dikkat çekici. daha soyunma odasındayken sporcular tacize uğramışlar. maçın tarafsız sahada, belki de seyircisiz olarak tekrar edilmesi gerekir. federasyon buna mutlaka bir çare bulmalı. eğer olabiliyorsa diyarbakır 1-0 galip başlasın. görelim bakalım ne olacak? biz altay’a çok güveniyoruz.” açıklamasında bulunur. mhp’li yusuf kırkpınar ise “spor artık sahada değil tribünlerde oynanıyor. millete saldırarak bir yere varılamaz. eğer devlet, diyarbakır’ı 1. lig’e çıkarmak istiyorsa, özel bir statü tanısın. bunu başka takımların önüne set çekerek yapmasınlar. korku ile titreyerek maç yapılmaz. bu spor ahlakına da uygun değil. tarafsız sahada maç yeniden oynanmalı,” der. dsp milletvekili suat çağlayan ve anap’lı ışın çelebi de maçın tarafsız sahada tekrar edilmesi gerektiğini söylerler.
karşılaşma öncesi soyunma odası koridorunda tartaklanan üç altaylı futbolcu necati, bülent ve kenan’la maçta başına konfeti rulosu isabet edince baygınlık geçiren altay antrenörü turgut uçar ise “hâlâ olayların şoku içindeyiz, öleceğimizi sandım,” diyerek maçta yaşanılanları özetler: “on beşi 1. lig’de olmak üzere 18 yıl futbol oynadım. yaşadıklarımızı kelimelerle ifade etmek imkânsız. atatürk stadyumu, korku tüneli gibiydi. sahaya patlayıcı maddeler, taşlar atıldı. çevre apartmanlardan sahaya sapanlarla taşlar fırlatıldı. kendimizi korumak için kulübede çamurlu suların içine yattık. maç 0-0 devam ederken oradan çıkamayacağımızı düşündüm. hayatımda ilk kez ölüm korkusunu hissettim. bir pozisyonda kendimi kaybedip dışarıya çıktığımda başıma bir şey çarptı. kendime geldiğimde ilk yarı sona ermişti. (...) orta sahada ısınıyorduk. sapanla atılan taş ve bilardo toplan üzerimize yağıyordu. çaresiz soyunma odasına kaçak. elektrikler kesildi çalışan jeneratörün mazot gazını odamıza verdiler. zehirlenmemek için yeniden sahaya çıkmak zorunda kaldık. bize tuzak kurdular. can güvenliğimiz yoktu.”
siyah-beyazlı takımın liberosu kenan ise “herkesin yaka kartında görevli yazıyordu. görevleri bizi dövmekti. bunu da yaptılar. bir kulübün sahada 150 görevlisi olmaz. bize yer gösteren adam, iki dakika sonra yöneticimizi yumrukladı. yaşadıklarımız kâbus gibiydi. diyarbakır’da hiçbir takımın can güvenliği sağlanamaz,” diye konuşur.
şaibeli altay maçı diyarbakırspor’un önünü açarken, kulüp içindeki çekişmeler durmak bilmiyordu. başta öktüren, kulüp yönetiminde etkili bazı isimler, milletvekili adaylığına hazırlanıyorlardı. öktüren, içişleri bakanı sadettin tantan’a yakın olduğu izlenimini vererek konumunu güçlendirmeye çalışıyordu. bir sezon önce tantan’la konuşup ağrıspor maçından puan çıkartmalarına “yardımcı olmasını” sağladığına dair söylentiler vardı. gaffar okkan, bu gidişe engel olmaya çalıştı ve yönetimin yasadışı işlerini tespit ederek 26 şubat 2001 gününe kongre kararı alınmasını istedi. gaffar okkan bu kongre kararını aldırtacak hatta seçilecek yönetimi belirleyecek kadar güçlü hale gelmişti. ancak ömrü buna yetmeyecek, 24 ocak’ta öldürülecekti.