orhan berent'in altay: alsancak'ın sakini kitabından;
1930’lu yıllarda izmir futbolu
altay’ın atina yolculuğu ve yunanistan’da bir haftaya yakın zaman geçirip üç maça çıkması izmir’de etkileri sonradan hissedilecek yankılara neden olmuştu. çünkü o zamana kadar herhangi bir ciddi dış temas yoktu ve kentin spor kulüplerindeki yöneticiler en yakın ülke olan yunanistan’daki durumu merak ediyordu. bu bakımdan altay’ın dönüşünden sonra bölge gazetelerinde bizzat yunanistan’a gidip oraları görmüş muhabirlerin yazdıkları epey tartışmaya sebep olacaktı. 23 ocak 1931’de yeni asır gazetesinde sarf edilen şu cümle ilginçtir: “bizde sporun pek düşkün (geri) olduğunu anlayabilmemiz için izmir’den 15 saat mesafede olan atina’ya gelmek kafidir.” altay’ın maçlarını atina’da seyreden muhabir şöyle devam eder: “bizde disiplin yok, intizam yok, egsersiz yok, idareci yok... laf dinlememek, büyüğe itaat etmemek, kibir, gurur pek çok.” yeni asır muhabiri bunları söyledikten sonra yunanistan’da futbolun türkiye’den daha ileri olmasının sebebini hükümetin teşviki, halkın ve basının ilgisiyle açıklıyordu. muhabirin yunanistan’ı daha önce ne kadar gördüğü ya da eski yıllarda orada ne kadar süre yaşayıp yaşamadığı belirsizdir. bu yönüyle bakılınca yunan futbolu hakkındaki söylediklerinin ne derece doğru olduğu, ne derece dıştan bir bakışın eseri olduğu meçhuldür. ancak yazısının sonunda türkiye ve izmir’deki zamanın spor manzarası hakkında söyledikleri büyük ipuçları vermektedir. çünkü muhabirin de bildirdiği üzere izmir’de 1930’lu yılların başında henüz her kulüpte kadrolu bir futbol antrenörü bulunmamaktadır! diğer aksaklıklar ise şunlardır: halkın ve hükümetin teşviki, sahaların bakımı, antrenör bulundurma, spordan anlayan yöneticilerin iş başına gelmesi, disiplin ve kurallara uymak. fakat muhabirin söyledikleri bununla kalmaz. ona göre izmir’de çok sayıda kulüp vardır ve bunların sayısının en fazla dörde indirilmesi gereklidir. 1937’de izmir valisi fazlı güleç’in izmir kulüplerini birbiriyle birleştirip ortaya sentetik takımlar çıkarmasını göz önüne alırsak bu fikrin 30’lann başında yavaş yavaş filizlendiğini rahatlıkla görebiliriz.