ne fena yenildik! mehmet yüce tarihte bugün: 08 ocak 1932 mackolik.com
atina'da "feci" bir mağlubiyet alan galatasaray - fenerbahçe muhteliti yurda döndü.
tarihte bugün atina'da yunan karması ile iki müsabaka yapan ve ilkinde 4-1 mağlup olup, ikincisinde ise 2-2 berabere kalan galatasaray - fenerbahçe muhtelit takımı ege vapuru ile yurda döndü.
müsabakaların oynandığı 1932 senesi daha doğrusu 1931-32 futbol mevsimi, içinde barındırdığı birçok enteresanlık ile hakkında kitap yazılacak kadar mühimdir. bu mevsimin şüphesiz en büyük hadisesi galatasaray ve fenerbahçe kulüplerinin aralarında anlaşarak hem istanbul ligi'ne hem de istanbul şildi'ne katılmamaları bir nevi istanbul futbol mıntıkasını protesto etmeleridir.
ikincisi ise ilk devre müsabakalarını oynayan ve bütün rakiplerini kolayca yenen beşiktaş'ın şampiyon olmak yerine ikinci devre müsabakalarına çıkmayarak diğer iki kadim arkadaşına iştirak etmesi, boykotu genişletmesidir.
ve tabi bu durumda da bir ilkin gerçekleşmesinin yolunun açılmış olması, yani istanbul'un üç büyük takımının olmadığı bir ligde dördüncü bir takımın ilk defa şampiyon olmasıdır. bu şampiyonlukla kalmayan "sarılı siyahlı" kulübün istanbul şildi'ni de aldıktan sonra akabinde de türkiye futbol birinciliğinde şampiyon olmasıdır.
bütün bu protestolar ve boykotların yaşandığı, istanbul halkının futbola ilgisinin nispeten azaldığı bir dönemde üç kadim istanbul kulübünün atina'ya yapacağı seyahat sadece istanbul değil bütün yurtta heyecan uyandırmıştı. daha evvel istanbul'da elimizden kaçırdığımız! yunan'ı bu sefer kendi memleketlerinde mağlup edecektik.
gazeteler, spor dergileri, futbol camiası hemen herkes bu maçla yatıyor bu maçla kalkıyordu. daha on sene evvel izmir'de denize dökülen yunanistan'a husumet belli ki geçmemiş hatta artmıştı. istanbul ve diğer kentlerde bulunan rumlar bile bu işten nasibini alıyor, hatta bazıları türklerin sözlü sataşmalarına dahi uğruyordu. öyle bir yenecektik ki; akılları başlarına gelecekti.
ancak fenerbahçe kaptanı zeki rıza bey hiç de aynı görüşte değildi. esasına bakarsanız oyuncular pek de maç havasında değillerdi. zeki rıza bey slavya ile oynanan maçtan sonra devrin tek spor dergisi olan türkspor'a "gidilemez, gitmeyeceğiz, iyi hazırlanmış değiliz. ben aleyhindeyim. şimdi galatasaraylılarla görüşüp kararı tespit ettireceğim." demişti. ayrıca ligi baştan boykot etmeyip (bu boykot meselesini başka bir yazıda ele alacağız) ilk devre müsabakalarına çıkan beşiktaş da bir nevi cezalandırılmış ve atina'ya götürülmeyecekti. takım iyiden iyiye zayıflamıştı.
galatasaray da fenerbahçe ile aynı fikirdeydi. zaten lig maçları oynamayan takım idmansızdı. üstat zeki bey'in fikrini onayladılar. ama türkspor'un yazdığı gibi; "bazı seyahat meraklıları yüzünden" yusuf ziya bey'inde yunan federasyonu'na verdiği sözü tutması sebebiyle seyahat yapılacaktı.
yapıldı da. ve zeki rıza bey ile arkadaşlarının korktuğu başlarına geldi. müsabakaya çok iyi hazırlanmış yunan karması, galatasaray - fenerbahçe muhtelit takımını evire çevire yendi. müsabakanın neticesini öğrenen bütün ülke nerdeyse mateme girmişti. nasıl olurdu da yunan'a mağlup olunurdu. tıpkı şimdiki gibi bunun bir oyun olduğu asla hatıra gelmiyordu. bir milli vazife olarak telakki edilen bu müsabakanın acı neticesinden sonra bakın gazeteler neler yazmış:
cumhuriyet: "takımımız atina'da 4-1 yenildi!" manşeti ile çıkan gazete "yazık! atina'da yunanlılara 4-1 yenildik" alt başlığının altında da adet olduğu üzere hakemin tarafgirliğinden dem vuruyor, iki golün ofsayttan atıldığını yazarak havayı yumuşatmaya çalışıyordu.
türkspor: ama türkspor o kadar nazik değildi. "ne fena yenildik!" manşetinin altında çok daha enteresan bir ikinci başlık açmışlardı:
"türkiye'yi rahatsız ettiniz efendiler"
türkspor, devamla; "bu ne ruslar karşısında ademi muvaffakiyeti uğramaya, ne bulgar takımına mağlup olmaya, ne de mısır takımına büyük bir farkla yenilmeye benzemiyor. futbol temaslarımızın hiçbiri bu derece derin, içimize oturan bir tesir yapmamıştır. çünkü yunanlılara yenildik ve fena yenildik 4-1" diyordu.
türkspor takımı hazırlayanlara daha doğrusu, hazırlamayanlara ateş püskürüyor, "oyuncular ne yapsın, onlar elinden geleni yaptılar" diyordu.
diğer gazeteler de ve halkın genel havası da bundan farklı değildi. büyük bir hayal-i inkisar (düş kırıklığı) idi bu.
futbol güzel bir oyundur. çok fazla mana yüklemeden, kimliğini onunla beraber düşünmeden seyretmesi keyif veren heyecanlı bir oyundur futbol. mamafih, bizdeki tesiri 1932 senesinde de 2012 senesinde de aynı. ona çok fazla anlam yüklüyor, çok fazla bizi sevindirsin, mutlu etsin istiyoruz. ama hiç hatırlamıyoruz; biz sevindiğimizde başkaları kan ağlıyor, biz üzüldüğümüzde de rakip mutlu oluyor. bazıları mı? onlar bu güzel oyunun tadına varıyor. kazanınca seviniyor, kaybedince tebrik ediyor ve onlar çok iyi biliyor; bu oyun bazen de berabere bitiyor...