ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
her ne kadar hollanda karmasına "mekanik portakal" adını taktılarsa da sürprizleriyle herkesi şaşkına çeviren bu ekip bir makine gibi tekrarlanan hareketler yapmıyordu. "river makinesi" adı da hollanda için pek uygun değildi; bu turuncu alev kendisini sürükleyen bilinçli bir rüzgâra uyarak bir ileri bir geri gidiyordu; kimi zaman da bütün ekip ya saldırıya geçiyor ya da savunmaya çekiliyordu. tam anlamıyla bir yelpaze gibi açılıp kapanan ve on bir kişinin tek bir vücut haline geldiği bir takım karşısında rakip takımlar ne yapacaklarını kestiremiyorlardı.
brezilyalı bir gazeteci, hollanda karmasını "bilinçli düzensizlik" olarak tanımlamıştı. hollanda ekibi bir orkestra gibiydi, bu orkestranın ahenkli bir müzik icra etmesini sağlayan da, herkesten daha fazla ter döken, onların şefi cruyff tu.
bu sıska şeytan, daha çocuk yaştayken ajax kulübü'ne kapağı atmıştı: annesi o zamanlar kulübün kantininde çalışırken, kendisi de saha dışına çıkan topları topluyor, futbolcuların ayakkabılarını temizliyor ve sahanın köşelerine bayrakları yerleştiriyordu. kısacası kendisinden istenilen her şeyi yapıyor, ama kendisinin istediği şeyi yapamıyordu: top oynamak istiyordu, ama bunun için yeterli fiziğe sahip olmaması ve ayrıca hırçın yapısı nedeniyle top oynamasına izin verilmiyordu. ama bir keresinde oynamasına izin verdiler ve o andan sonra bir daha yeşil sahalardan ayrılmadı; daha çocuk yaştayken hollanda milli takım kadrosuna alındı ve muhteşem bir futbol sergilediği ilk milli maçında bir gol atıp hakemi bir yumrukta yere serdi.
daha sonra azminden ve becerisinden bir şey kaybetmeden oynamayı sürdürdü. yirmi yıl boyunca hollanda'da ve ispanya'da oynadığı takımlarda yirmi iki kez şampiyonluk zevkini tattı. otuz yedi yaşındayken futbolu bıraktı; son golünü attıktan sonra, kendisini alkışlayan seyircileri stattan evine kadar ona eşlik ettiler.