ilk basımı 2006 yılı olan serkan boyacıoğlu'nun derlediği "inadına göztepe" kitabından;
oğuz sarvan'ın "hoca takım tutar mı?" başlıklı yazısından;
1973 yılında odtü'ye, ankara'ya gidinceye kadar izmir'de oynanan hemen hemen hiçbir göztepe maçını kaçırmadım. bu dönemde unutamadığım maçlar vardı. özellikle takımımın avrupa kupası maçları. atletico madrid, roma, voyvodina, arges piteşti, ujpest maçları. üzüldüğüm, sevindiğim günler oldu. en kahrolduğum göztepe maçlarından biri 1969 yılında ankara'daki galatasaray ile oynadığı ve 2-0 kaybettiği cumhurbaşkanlığı kupası finaliydi. en çok sevindiğim günlerden biri ise bir sene sonra aynı yerde aynı kupayı almak için fenerbahçe ile oynadığı ve 3-1 kazandığı maçtı. her ikisine de gitmiştim. ilkinde, deplasmana giden ve takımı yenilen taraftarların üzüntüsünü, ikincisinde ise kazanmanın sevincini ve çoşkusunu yaşamıştım. her ikisini de yaşatanlara şükranlarımı sunuyorum, aramızdan ayrılanları rahmetle anıyorum.
1969'dan sonra takım yaşlanmaya başladı. aynı sene metin oktay'ın da jübilesi olmuştu. o yıllarda hep düşünmüşümdür. acaba metin oktay o yılların göztepe'sinde oynamış olsaydı... hayal bu ya, ne olurdu acaba?
izmir'de göztepe'nin yenildiği maçlardan sonra yerimden kalkmak ve gitmek çok zor oluyordu. işte böyle maçlardan biri bitmişti. göztepe yenilmişti. balkonda (alsancak stadı'nın kapalının üstündeki bölüm diyelim izmir'i bilmeyenler için) öylece kalıvermiştim. rakip takım oyuncuları seviniyor, göztepeliler üzgün, başları önde soyunma odasına gidiyordu. o anda gözüm maçın hakemlerine ilişti. o aralar gene bilinçaltımda bazı şeyler yavaş yavaş şekillendi herhalde. kupa finalinin para atışı esnasında yaşadıklarıma benzer şekilde, bilinçaltımdaki düşünce bir anda berraklaştı. "hakemler hiç üzülmüyor" diye düşündüm. ne güzel. maçı yönetiyor, sonra da çekip gidiyor. sonuç onlar için hiç önemli değil. hayatımda ilk kez "hakem olmak çok iyi fikir" diye düşündüm.
daha sonrasında göztepe'nin iniş çıkışları, benim de ankara'da üniversite hayatım başladı. 1974'te hakem oldum. göztepe maçlarına denk geldiği zaman gidebildim. 1979'da okul bitti ve izmir'e geri döndüm. birkaç defa göztepe amatör takımının maçlarında görev aldım.
göztepe'nin 2. lig'de şampiyon olduğu sene, 7 eylül 1980'de alsancak stadı'nda oynadığı ödemişspor maçında kapalı tribün önünde yardımcı hakemdim. maç, gece maçıydı, ikinci yannın başlarında hakem bir futbolcuya sarı kart gösterdi. ben sarı kartı not ederken göztepeli bir oyuncu oyunu aniden başlattı. pozisyonumu kaybettim ve önümdeki göztepeli bir oyuncunun bomboş vaziyette topla buluştuğunu gördüm. pozisyonun başlangıcı, yani ofsayt olup olmadığı konusunda en ufak bir fikrim yoktu. o panik ve telaşla ofsayt bayrağını kaldırdım. kaldırmamla birlikte kulağımın dibinden geçen bir şişe önüme düştü. arkasından da aleyhime malum tezahürat. sonradan söylediklerine göre benim bayrak yanlış kalkmış ve gol olabilecek bir pozisyon önlenmiş. maç 0-0 berabere bitti. o maçta oynayan ve benim hakemi ikaz etmemle sarı kart gören göztepeli şarlo mehmet'le yıllar sonra halı sahada epeyce maçlar yaptık.
son çıktığım göztepe maçı 9 mart 1991'deydi. gene alsancak stadı'nda, güneşli bir öğleden sonra, çok da iddialı olmayan bir maçtı. maçtan bir veya iki gün önce göztepeli hüsnü'nün babası vefat etmişti. maçtan önce göztepelilerin saygı duruşu isteği vardı, seyirci de aynı yönde beklenti içindeydi. saygı duruşunun yapılması ise hakemin yetkisinde değildi. yazılı izin getirilmesi gerekiyordu ve böyle bir yazı yoktu. sonuçta, maçın başlama düdüğünü çaldığımda oyunun başlamasıyla birlikte benim aleyhime tezahürat başladı. saygı duruşu yaptırmadım diye başlayan malum tezahürat maç boyunca devam etti. o maç, hakemlik hayatım boyunca işittiğim en uzun süreli aleyhte tezahürata sahne olmuştu ve oyun alanında göztepe ile son buluşmamdı.
ben 17 sene 1. lig'de hakemlik yaptım, göztepe de 17 sene 2. lig'de kaldı. hafta sonlarında göztepe'nin galibiyet haberini duyduğumda içimde sinsi bir sevinç oluşuyordu. yenildiğinde ise o hakemi ve yaptığım işi düşünüyordum. örneğim metin oktay'dı, takımım göztepe'ydi. biri çocukluğumu diğeri gençliğimi renklendirdi. ilki kişiliğimi etkiledi, ikincisi gençliğimin en coşkulu duygularını yaşattı. biri "taçsız kral" diğeri "şanlı" unvanlarını fazlasıyla hak etti. ikisini de unutamam.
anıda bahsigeçen yazı tura atılan türkiye kupası maçı;