ilk basımı 1994 yılı olan ali sami alkış'ın "bu kitabı okuyanı vururum" kitabından;
yıl 1986-87 sezonu... ikinci türkiye ligi son haftası oynanacak... c grubu'nda konyaspor ve sakaryaspor şampiyonluk mücadelesi veriyor. ligin son maçlarında konya-tarsus ve sakarya-anadolu oynayacak.
her iki şampiyon adayına da galibiyet yetmiyor. ikisi de, rakibinin son maçta kaç gol atabileceğinin hesabında... ancak sakarya daha avantajlı... çünkü anadolu'yu 2-0 yenerse konya'nın tarsus karşısında 9-0 kazanması gerek.
bu yüzden konya huzursuz... gözü-kulağı sakarya'da... rakip kaç atacak ki, kendisinin kaç atması gerektiğini bilsin.
bunun için iki maç da aynı saatte başlamamalı... oysa federasyon hakemlere sıkı talimat vermişti: «maçlar tamı tamına saat 16.00'da başlayacak. saniye bile şaşmamalı...»
«havası kaçmış, şişiriyoruz» dediler. biraz geçince «patlamış değiştiriyoruz» dediler... az daha geçince, «arkadaş depoda unutmuş, kilitli» dediler... maksat, hakemin başlama saatinden sonra sahaya çıkmasını sağlamak. neyse, hakemin bozuk çalmasından sonra top getirildi. köseoğlu sahaya çıkıp, takımları yanına çağırdı. saat o sırada 16.00'yı geçmesine rağmen konyaspor ortalıkta görünmüyordu. köseoğlu bir süre da ha bekledi, takım hâlâ gelmeyince sadece tarsuslularla birlikte seremoniye çıktı. halkı selamladılar. yapılacak şey düdüğü çalıp, maçı tatil etmekti.
tam bu sırada büyük bir uğultu duyuldu. tribünlerden atlayan 3 bin taraftarın omuzunda konyalı futbolcular sahaya geliyordu. adeta şampiyon olmuş gibi şeref turu atıyorlardı. herkes saha içerisine girmişti... hakem köseoğlu, olan-biten karşısında şaşkına dönmüş, kalabalığın derhal boşaltılmasını istiyordu. kalabalığı boşaltması gereken adamlar da, zaten maçın mümkün olduğu kadar geç başlamasının yararına inandırılmışlar. ağırdan alıyorlar... neyse hara-güre millet dağıldı. taraftar, oyun alanını belirleyen çizgiler dışına çıkmıştı ama, tribünlere çıkmamıştı. köseoğlu, bunun vakit alacağını gördüğü gibi «tamam kardeşim saha kenarında kalsınlar, gelin maç başlasın,» dedi. bu arada kale ağlarını kontrole giden yan hakemler argun darıcı ve hüseyin su, telaşla hakemin yanına koştular: «aykan bey, bunlar ağları kesmişler...»
hakem çıldırıyor ama ne yapsın?... «allah kahretsin» diye söylenerek maçı bu şekilde başlatmaya karar veriyor. tam başlama vuruşu yapılacak... o da ne?... sahaya yeniden birtakım adamlar doluşup tarsuslu futbolculara çiçek vermek istiyor. köseoğlu'nun «durun, bu ne rezalet, dışarı çıkın» diye bağırmasına rağmen sahada çiçek vermeler, öpüşmeler sarılmalar gırla... bu fasıldan sonra yeniden bir başlama vuruşu hazırlığı... ama o da ne?.. hakemin gözüne bu kez konya kalecisi nejat takılıyor. üstünde kaleci kazağı yok, futbolcu arkadaşlarının giydiği formalardan birini üstüne geçirmiş... hakem yanına koşup «oğlum bu ne hal?» diye soruyor. nejat saf saf boynunu büküp «hocam kazağım kulüpte kalmış. başka bir şey bulamadım» diyordu.
köseoğlu öfkeyle «üstünü çıkar, çıplak oyna» direktifini veriyor. kaleci soyunduktan sonra, tam başlama düdüğünü çalacaktı ki... birileri gene sahaya dalıp nejat'a kaleci forması vermeye koşuyordu...
la havle vela kuvvete illa billa... maç bir türlü başlayamıyor. hakem son kez düdüğünü ağzına götürüp tam çalacaktı ki... bu kez konya kaptanı isa, köseoğlu'nun yanına koşup «hocam jalalerin ağları yok» müjdesini veriyordu (!)
aaaaa- hakikaten ağları yok! hakem ağları götürenlere koşup «nereye götürüyorsunuz» diye sordu. «hocam yırtılmış onarıp getireceğiz>> diyorlar, ölür müsün öldürür musun? öfkeyle sahaya dönüp «tamam ulan, bu maç ağsız oynanacak» diye haykırıyor. amaç şu maçı bir an evvel başlatabilmek... yeniden başlama vuruşu noktasına geliniyor. geliniyor ama o da ne? ellerinde televizyon ambalaj kutuları bulunan bir grup, sahanın kenarına geldi ve paketlerini çimlere boşalttılar. sahaya bir anda 40 tavuk yayıldı. ortalık «gıd gıd gıdaak» sesleri ile inliyor. sanırsınız ki, burası stad değil tavuk çiftliği. «hişt... pist... gel bili bili...» diyen sahaya daldı. akılları sıra tavukları dışarı çıkaracaklar. oysa dışarı çıkmak isteyen tavukları tekrar içeri kışkışlıyorlardı. futbol maçı değil, orta oyunu... sahanın içinde herkes tavuk kovalıyor. hakem köseoğlu da tavuk kovalayanları kovalıyor.
federasyonun kesin emriyle saniyesi saniyesine 16.00'da başlatılması gereken maç, saat 17.00'ye gelmesine rağmen oynanamıyordu. birkaç perdelik komedi sonrasında bir saatlik zaman kazanılmış ve nihayet başlama noktasına gelinmişti.
daha 10'uncu dakika dolmadan konyaspor namık'la 1-0 öne geçti. sanki yer yerinden oynadı, herkes yeniden sahaya doluştu. sevinmeler, kucaklaşmalar, öpüşmeler... saha ortasında bir neşe-i muhabbet...
kalabalık zor-bela dağıtıldıktan sonra yeniden oyuna dönüldü. ama oyunun 24. dakikasında yine alışılmadık bir şey oldu. yan hakem argun darıcı, oyun devam ederken elinde bir bıçak konyalı taraftar tarafından kovalanıyordu. ikisinin kovalamacasını, gazeteciler de kovalamaya başladı.
gazatecilerin fotoğraf çektiğini gören başka taraftarlar da, gazetecilerin peşine düştü. kaçışma saha içine de taşınca, maç durdu.
bir basın mensubu kendisini kovalayanlardan kaçarken şeref tribününe tırmanıp vali kemal katıtaş'ın yanına koştu. can havliyle bağırarak «imdat... beni kurtarın vali bey» dedi. devletin valisinin cevabı: «buraya kadar nasıl koştunsa, öyle kaç...»
bu arada, maç trt tarafından radyo ile naklen yayınlanıyordu. hem olan bitenlerin duyulmaması, hem de sakaryalılar'ın konya'daki maç hakkında bilgi sahibi olmaması için hatlar kesildi... trt'ciler onarıyor, seyirciler koparıyordu. bu arada konya ptt'sinin telgraf ve telefon hatları da koparılarak başka yerlere bilgi gitmesi engelleniyordu.
maç 1.5 saat yerine engellemeler, duraklamalar ve olaylar nedeniyle 3.5 saatte bitmişti. konya 9-0 kazanması gereken maçta 5-0'da kalınca kıyametler koptu. bitiş düdüğü sonrasında konyalı futbolcular, teknik direktör, yöneticiler ve istanbul basını mensupları birer birer sopadan geçti... şehirde 100'ü aşkın belediye otobüsü tahrip edildi. anap il binası taşlandı, özel otomobiller yakıldı...