ilk basımı 1994 yılı olan ali sami alkış'ın "bu kitabı okuyanı vururum" kitabından;
tarih, 70'li yılların hemen başı... yine yeni istanbul gazetesindeyiz... gazetenin uğur akyel adında, fırtına gibi bir polis muhabiri vardı. bitirim ve iş bitirici halleri vardı... o yılların ali kıran baş kesen ünlü kabadayısı sultan demircan'la can-ciğer kuzu sarmasıydı. bir gün yeni istanbul spor servisine giderek, çocukları etrafına topladı ve şöyle dedi: "arkadaşlar bu devirde insanın arkasında sultan demircan gibi bir kabadayının bulunması şart... vukuat gerekirse, sizin adınıza o yapar... sırtınız yere gelmez."
uğur akyel'i dinleyen spor servisi "kısa kes de, ne demek istiyorsun onu anlat" demeye başladı. uğur da lafa bodoslama girdi: "demircan'ın şaban adında bir yeğeni var. onu iyi bir takımda oynatmak istiyor. şu anda kasımpaşa'da oynuyor ama, adam önemli takımlar arıyor. eğer siz şaban hakkında gazetede haberler yapar da, onu iyi bir takıma transfer ettirirseniz, demircan'ın has adamı olursunuz. sırtınız yere gelmez."
uğur akyel bu konuşmasını yaptığı sırada, spor servisi müdürü doğan koloğlu; akşam gazetesi'nin sorumlu müdürlüğünü yaptığı sırada çetin altan'ın bir yazısı yüzünden hapse mahkûm olmuştu. polisler, koloğlu'nu kollarından tuttuğu gibi sağmalcılar cezaevi'ne gönderdiler. bu yüzden yeni istanbul spor servisi, başsız kalmıştı. bundan da yararlanılarak, uğur akyel'in "kabadayıya kıyak" önerisi kabul edilmişti... kolları sıvadılar ve demircan'ın yeğeni şaban için durmadan haber üretmeye başladılar.
galatasaray, beşiktaş ve fenerbahçe kulüplerinin asla haberleri olmadığı halde «3 büyükler şaban'ın peşinde» diye manşetler atılmaya başlandı... bu arada piyasa iyice karışsın diye, şaban'ın kaçırılma işi ayarlandı. kimse kaçırmadığı halde, sanki kaçırılmış gibi sayfada fırtınalar koparıldı. bütün bunların sonunda bir de «bu şaban başka şaban» adında yazı dizisi hazırlandı... diğer gazeteler de, o dönemin frapan gazetesi yeni istanbul'un yayınları karşısında geri kalmamak için, zoraki bir şekilde şaban'dan söz etmek gereğini duydular. böylece şaban, hiçbir şey yapmadan ve hiç kimse transfer etmek istemeden günün adamı oldu.
bütün bunların sonunda da; 300 bin lira para ve 5 futbolcu karşılığında ıstanbulspor'a transfer oldu... oysa hiçbir yönetici şaban', oynarken hiç görmediği gibi daha 15 gün öncesine kadar adını bile bilmiyordu.
ne önemi var canım?.. önemli olan şaban'ı iyi bir takıma kakalamaktı. o da yetmedi, çocuğu sonradan beşiktaş'a pompaladılar. operasyon başarıyla tamamlanmıştı... o dönemin fırtına kabadayısı sultan demircan, başarılı hizmetlerinden dolayı yeni istanbul gazetesi spor servisi çalışanlarına kalyon oteli'nde yemek verdi. sultan demircan, o dönemde kasımpaşa kulübü'nün de başkanıydı... kasımpaşa kulübü'nü kalkındırmak için semt esnafından, o günlere göre hayli önemli bir miktar olan 10'ar bin lira toplayacaktı. bu parayı herkes verecekti. «ya vermeyen olursa?»
demircan, belinden çıkardığı tabancasını öfkeyle masanın üstüne vurarak bağırdı: «o zaman o hergele, avrupa'da yerini bilmediğim bir yer bulsun kendine...»
neyse biz gene yeni istanbul spor servisine dönelim... çocuklar görevini yaptıysa, demircan'da görevini yapsın. yani sıkıntılarına ortak olsun, çözüm olsun. imdatlarına demircan'ın «demir yumruk» diye bilinen koruması yetişti... adam «siz ve biz, iki taraf da hayatımızı elimizle kazanıyoruz. sizin eliniz yazı yazıyor, benim elim yumruk atıyor. söyleyin allahaşkına, gıcık olduğunuz biri var mı?.. onu hemen anında halledeyim. bu benim işim» diyordu. yeni istanbul'da da günaydın gazetesinden yeni gelme zeki adında bir teknik sekreter vardı. gıcık biriydi... çocukların sinirine dokunuyordu. demir yumruk'a onu gösterdiler... ertesi gün zeki yoktu. daha ertesi gün, daha ertesi gün de yoktu.. sonra bir gün eli-yüzü sargılar içinde geldi. gazeteyle tüm ilişkisini kesti, hesabını gördü, yallah almanya'ya kaçtı... o günden bu yana adam hâlâ türkiye'ye dönmedi. zavallının başına kimbilir neler gelmişti ki, kaçış o kaçış...
sultan demircan; şimdilerde çok moda olan «senet mafyası» olayını daha 22 yıl öncesinden başlatmıştı... spor servisindeki arkadaşlar tahsil edemedikleri senetleri onun sayesinde nakite çevirebiliyor, kendilerini şu ya da bu şekilde atlatan, aldatan ve bekleten kişileri hizaya getirebiliyorlardı.
eeee hakları tabii... şaban'ı kim şaban yaptı?
soranlarınız olabilir: bu «sultan demircan'ın sonu ne oldu?» efendim, 14 yaşındaki yeğeni tarafından tabancayla vuruldu yada vurduruldu. unla karadeniz fıkrasındaki gibi bir son: «vurdi, vurdi... vuruldi...»
not: anıda bahsi geçen şaban'ın sonradan beşiktaş'a transfer olduğu söylendiğinden, anıyı o yıllardaki herhangi bir bjk maçına yazdım...