ilk basımı 2004 yılında olan halil özer'in "galata sarayı efendileri" kitabından;
dört yıllık dönem florya çalışanları için bir hayli mutlu yıllardı. futbolcular paralarını alamadı, ama onlar hep aldı. fatih terim zamanında maaşlar hep ödendi, aksamalar elbette oldu. terim eğer maaşlar gecikirse hep cebinden ödedi. ancak terim'in bu jestleri yönetimi çok kızdırırdı ve ne yapıp edip terim'in parasını mutlaka geri öderdiler. terim tesislerin gıda giderlerini alt yapıdan gelen para ile karşılardı. yönetime bu konuda hiçbir zaman yük olmadı. o gittikten sonra bu düzen bozulmaya yüz tuttu. bu yüzden de bakkal, kasap ve manavlar takılan borçlar nedeniyle alışverişi kestiler. öyle ki futbolculara verilen öğlen yemeklerinin kalitesi giderek düşmeye başladı. önceleri market zinciri sahibi olan yönetici burak elmas gıdaları kendi şirketinden karşılıyordu. ama sonra bıraktı. arkadan ekonomik kriz çıkınca futbolcuların yemekleri iyice bozulmaya başladı. elmas zorunlu olarak yine kendi cebinden, kendi şirketinde florya'ya mal taşıdı ama kriz onların şirketini de vururken çay için kesme şeker değil, toz şeker getirmeye başladı.
orada çalışanların hepsi çoluk çocuk sahibi insanlardı. genelde tümü balkan göçmeniydi. en yüksek maaş ise o zamanlar 300 milyon liraydı. bu para ile herkes ailesini geçindirmeye çalışırdı. paralarını alamayınca hepsi diğer işlere geçip ekstra para kazanmaya çalıştılar. zaman zaman ödeme krizleri yüzünden isyanlarda çıktı. bir keresinde kapıdaki korumalar maaşlarını alamayınca görevlerini bıraktılar. öyle ki kapılarda bulunan kulübelerden masalarını bile dışarıya çıkarıp kamyonlara yüklediler ve tesisleri terk etmeye hazırlandılar. ancak o sırada antrenmanda olan fatih terim duruma müdahale ederek olayı önledi. ama tepkinin basının olduğu bir anda verilmesi terim'i çok sinirlendirmişti. korumaların tümü bir süre sonra işten kovuldu.
dışarıdan herkes futbolcuların çalışanlara maddi yardımda bulunduklarını sanırlar ama bu doğru değildir. tektük futbolcular bu yardımı yaparlardı. bunların en başında ise taffarel gelirdi. brezilyalı kaleci çalışanların gözünde bir tanrı gibiydi. taffarel antrenmanlara geç gelenlerden mark üzerinden ceza keser bu paralan çalışanlara dağıtırdı. ama bir futbolcu taffarel'e "bunların kıçını kaldırma" deyince bu ödemeler durdu, iki ay sonra taffarel yine ödemelere başladı. ayrıca her aldığı primden yine çalışanlara yüzer dolar dağıtan taffarel her sezon sonu ülkesine giderken, birde şampiyon olmuşlarsa çalışanlara adam başı 200'er dolar verirdi.
ancak taffarel'in gidişi öyle pek mutlu sonla bitmedi. lucescu'nun ikinci yılında, yani şampiyon oldukları yıl yönetim taffarel'in gitmesine karar verdi. ancak bunu taffarel'e söylemek çok zordu. sonunda bu işi ali dürüst üstlendi. brezilyalı haberi duyunca şoke oldu. "hayır gitmek iste miyorum," dedi. ancak onun kulübe maliyeti yıllık 2 milyon doları buluyordu. oysa lucescu yıllık 800 bin dolara mondragon'u bulmuştu. ve sonunda taffarel ailesi ağlaya ağlaya istanbul'dan ayrıldı.
hasan şaş ise çalışanlar arasında hiç sevilmezdi. her para toplanışında "bana mı sordular" derdi ve tek kuruş vermezdi. birgün çim işleri ile görevli, lakabı da aynı olan "çimci salih" hakan şükürden 300 milyon borç ister. ama hakan şükür "sen ne kadar maaş alıyorsun da, benden bu parayı istiyorsun" yanıtını verir. çimci salih şaşırır ardından hakan da pişmanlık duyar ve yeniden çimci salih'in yanına gider "tamam ben arkadaşlardan toplayacağım" der. ama çimci bunu kabul etmez "ben sadaka değil, borç istedim" der ve sırtını döner gider.
hagi ve popescu'dan zırnık çıkmaz. sadece havaalanına giderlerken yardım edenlere 5 ya da 10 milyon verirler.
terim'den sonra gelen lucescu ise idare edecek kadar bonkördü. süper kupa maçından sonra lucescu çalışanlara 400'er dolar vermişti. ama bütün sene bu paradan başka çalışanlara prim ödenmezdi. hepsi verilmeyen maaşlarla veya dışarıdan buldukları işlerle hayatlarını idare etmişlerdi.
lucescu döneminde gelen jardel ise etliye sütlüye karışmazdı. ama portekiz'den istanbul'a taşınırken herkesin burnundan getirmişti. taşınma işlerinde sadece kulübün adamlarının yardım etmesini istedi. bunun üzerine tesis çalışanları 15 gün boyunca jardel'e yardım ettiler. ama inanılmaz günler geçirdiler. eşi karen bir başka alemdir. evinde eşyalar taşınırken kısa şortu ve son derece seksi kıyafeti ile evde durur ve mobilyacıların gözü de hep karen'dedir. işlerini bir türlü yapamazlar. bu durum jardel'in dikkatini çeker. hemen anında mobilyacıları kovar. karen yine çalışanların önünde arkada bulunan havuza girer ve havuzdan çıkınca anadan üryan duşa girer. bu yüzden jardel'in taşınması 15 gün sürer. taşınırken bir sürü problem yaşanır. örneğin bir halı sipariş edilir. halıcı halıyı özel olarak yapar. sonra halı eve gelir. ancak halı küçük kalır. jardel hemen halının değiştirilmesini ister. halıyı lucescu'nun sekreteri aylin hanım götürür. o da biraz sinirli bir tiptir. hiç gülmez. selamı bile zorla verir. asabiyeti had safhadadır. her şeyden bunalım geçirir. hiç mutlu olmaz. halıyı da söylene söylene götürür. yanma bir de tesis çalışanı alır. ama halıcı halıyı geri almaz. orada kavga başlar. aylin hanım bağırmaya başlayınca halıcı da üstüne uçar. neredeyse yumruk yumruğa kavga çıkacaktır. aylin hanım yanında bulunan çalışanın telefonunu sinirle alır yere atar parçalar. ardından da oradan ayrılır. ama çalışana yeni bir telefon almaz. işçi lucescu'ya kadar çıkar. benim telefonumun günahı ne" der. lucescu da "bana ne" yanıtını verir. ayrıca lucescu tesis çalışanlarının onbeş günlük jardel emeğine ise sadece altmış milyon lira öder. ama her şey boşa gider. aradan üç-dört ay geçmeden jardel ve karen kavga eder. karen portekiz'e dönmesini ister. menajerleri buna karşı çıkar. "gidersen yanarsın" derler. bunun üzerine karen bavullarını toplayıp evi terk eder. jardel de evde brezilyalı yaşlı bir hizmetçi ile gün sayar.
karen portekiz'de bir yıldız gibi yaşarmış. bir internet sitesinde yazılar yazıp, istediği her şeyi yapma olanağına sahipmiş. porto'nun jet sosyetesine dahilmiş. bir kraliçe gibi davranırmış.
terim zamanında problemler oldukça zorluydu ama mutlaka çözümlenirdi. ancak lucescu döneminin özellikle ilk yılında her şey arap saçma dönmüştü.