ilk basımı 2004 yılında olan halil özer'in "galata sarayı efendileri" kitabından;
monaco ile ilk maç geldi çattı. denizli hâlâ küstü. takım monaco'da kentin tepesindeki vista palas'da kalıyor. gazeteci yine otelde. ama denizli'nin yanına bile yaklaşmıyordu. korku eski korku. dışarıda yürürken denizli de dışarıya çıktı. gazeteci kaçmak için tam harekete geçerken, denizli onu durdurdu. gazeteci ile havadan sudan konuştular. o konuyu hiç açmadı. barış çubukları tüttürüldü. ama gazeteci şüphe içindeydi. durup dururken bu barış neden diye soruyordu kendine. denizli sonra otele girdi. ardından yardımcısı ahmet akçan çıktı ve gazeteciyi içeriye çağırdı. "yine ne var ya. tam barışmıştık!" denizli lobide oturuyordu. "makinen yanında mı?"
"evet hocam." 'tamam o zaman ahmet akçan gazeteci kılığına girecek, monaco'nun antrenmanını izleyecek. makineyi ona ver." "ben hayatta vermem makinemi. ben de gideyim. onun foto muhabiri olurum." "tamam ama bunu yazmak yok." "tamam hocam."
monaco tüm kapılarını kapamıştı. kimseyi içeriye almıyordu. denizli "gazeteci girer" diyordu ama onları bile almıyorlardı. neyse akçan kıyafetini değiştirir, gazeteci ile yola koyulur. grace kelly'nin öldüğü yere yakın olan monaco'nun tesislerinin kapısına dayandılar. ama içeriye alınmadıklarından plan da bir anda suya düştü. akçan yılmaz:
"o zaman biz de gizlice izleriz," diyerek sorunu çözdü. tesisin yan tarafı dik bir yamaç, alt tarafı ise araba hurdalığıydı. antrenman sahası ise hemen üstteydi. dik yamacın tırmanma mesafesi 200 metre kadardı.
tırmanmaya başladılar. zemin oynak bir kum, sürekli kaydılar. tam tepeye varmışlardı ki, bir ses duydular. önlerinde ağaçlık bir yol uzanıyordun ayaklar gözükür yolun- üstünde, kramponlu ayaklar... monaco'lu oyuncular önlerinden geçiyordur. müthiş ikili tam siper yatarlar. bu arada ayakları kumda kaymaya başlar. aşağıya düşecekken son anda ağaçlara tutunurlar. yüzlerini neredeyse toprağa yapıştırırlar. aradaki mesafe yarım metre bile değildir. eğer bir görseler rezalete bak! içlerinde akçan'ı tanıyan çıkarsa resmen diplomatik skandal. allahtan kimse görme mistir. derin derin nefesler bırakılır. bu arada gazeteci birkaç kare de fotoğraf çekecektir. ahmet akcan'ın suratı bembeyazdır. adam resmen ipten dönmüşür.
gazeteci şeytana uymadı. içinden bir ses ortaya çıkıp: "arkadaşlar bu galatasaraylı teknik adam. sizi gizlice izleyecek!" diye bağırmak geldi. tantanaya bak. haber de bir tek milliyetle olacak. ondan sonra gümbürtüyü izle. boş verdi gazeteci. denizli ile yeni barıştığını düşünerek "biz casusluğumuza devam edelim," dedi.
ikili yine yılmadı. hemen yan tarafa geçip antrenman sahasının karşısındaki tepeye tırmandı. ahmet akçan kayalıkta kendine bir yer tutup, kalem kağıdını çıkardı, gazetecinin makinesinin tele objektifi ile antrenmanı izledi. sayfalar dolusu notlar tuttu. sonra da oradan hemen ayrıldı. otele geri döndü, hemen denizli'nin yanına koştu. gazeteci de kendi oteline, elinde bomba bir haber vardı.
olayı kesinlikle gazetesine yazacaktı. fotoğraflar elde. foto muhabiri hüseyin kırcalı.... fotoğrafları ona getirir. yıkayıp geçmesini ister. ama adam smokinini giymiş, kumarhane yoluna çıkmak üzere. "yok kardeşim. ben bir şey yapamam. benim işim var. hadi eyvallah!"
gazeteci henüz çaylak. hiç sesi çıkmaz. fotoğraflar da öylece elinde kalır. ertesi gün galatasaray, monaco'yu tanju'nun golüyle yendi. monaco antrenörü arsen wenger açıklama yaptı:
"denizli'yi tebrik ederim. bizim takımı çok iyi çözmüş" ne garip bir tesadüftür ki aradan geçen onca yıl sonra uefa kupası final maçında arsenal'in başında yine aynı hoca vardı.