ilk basımı 2003 olan jimmy burns'ün "tanrının eli: futbolun kayan yıldızı diego maradona'nın yaşamı" kitabından;
30 haziran 1994 akşamüstü, arjantin futbol federasyonu başkanı julio grondona, dallas'taki cotton bowl stadyumundan çıkarken, bir cep telefonu neredeyse burnuna dayanmıştı. ülkesinin milli takımının, dünya kupası'nda bulgaristan'la oynayacağı maç öncesi yaptığı antrenmanlarını seyretmişti. gelen telefondan birkaç saniye önce de, çoğunluğu arjantinli olan bir grup gazeteci, fifa'nın basın sözcüsü andreas herren'i ablukaya almıştı. gazeteciler, son yirmi dört saatte fifa'nın üst düzey yöneticilerinin ve doktorların telaşlı koşuşturmalarının nedeni hakkında akla yakın bir açıklama bekliyorlardı ondan. fıfa'daki bürokratik dil içinde düşünüldüğünde, kısa bir 'yorum yok' sözü ya da buna benzer kısa ve belirsiz bir yanıt aslında çok şey anlatıyordu. bu yanıt, aslında birşeylerin olduğunu kanıtlamış oluyordu. bugünkü durumda da, basın sözcüsünü açıkça hiçbir şey söyleyememesı, gazetecilerin gerçekten büyük bir av peşinde olduklarını anlamaları için ihtiyaç duydukları işareti vermiş oluyordu.
buenos aires'teki bir radyo kanalı ile kurulan telefon bağlantısıyla grondona, arjantinli ıkı gazetecinin haberi birkaç saat önce almış olduklarını, ama bir turlu yayınlamaya cesaret edemediklerini öğrenmiş oluyordu: doping testi pozitif çıkan futbolcu, bir futbol sihirbazı ve dehası. arjantin'in uluslararası yıldızı ve kahramanı olan dıego maradona'ydı.
haberi maradona ya, özel antrenörü fernando signonni yirmi dört saat kadar önce vermişti. maradona, o sırada arjantin milli takımı'nm dünya kupası'ndaki ilk maçlarını oynadığı boston kentinde kaldıkları babson college'dakı odasında yan uyuk-lar bir haldeydi. 1983'te barselona'dayken işe alındığı günden ben. denn uykudaki maradona'yı hafifçe ama ısrarlı bir şekilde sarsarak uyandırmak ve yıldız oyuncunun antrenman ya da maç için hazırlanmasını sağlamak, signorini'nin görevlerinden biri olmuştu. maradona kalkmak istemediği zamanlarda ne mı oluyordu? sıgnorinı daha önce pek çok kez yaptığı gibi, "diego, haydi... haydi ama... kalk..." demeye başlıyordu maradona'yı omuzlanndan tutup silkelerken. bu kez maradona, signorini ancak "her şey bitti" dediği zaman hareketlenmeye başlamıştı. hâlâ yan uykulu bir haldeydi, ama kim olduğunu ve nerede olduğunu hatırlamaya başlıyordu.
önceki hafta boyunca maradona'nın keyfi çok yerindeydi, italya'daki bir önceki dünya kupasında yaşadığı kabuslar bambaşka bir dünyada kalmış gibiydi. hem arjantinli hem de arjantin dışından gelen gazeteciler, kilo,vermiş ve formunda görünen maradona'nın antrenmanlarda taç çizgisinin yanma gelip o yıl ortaya çıkan birkaç tuhaf taraftarla -gittikleri her yerde arjantin takımını izleyen, roma ya özgü kıyafetler giymiş üç yaşlı adamdı bunlar- sakın sakın şakalaşan halını sevinişlerdi. maradona. arjantin'in yunanistan karşısında 4-0'lık net bir galibiyet ve nijerya karşısında, zor geçen bir maçtan sonra, 2-1'lik bir zafer kazanmasını sağlamıştı. nijerya maçından sonra sahadan ayrılırken yeşil haç kıyafetli bir hemşire gelip doping testi, için arjantin takımından seçilen iki oyuncudan birinin o olduğunu söylemişti. "endişelenmeyin, onlara düşündüklerinden daha fazla ettiğimi göstereceğim'" demişti maradona arkadaşlarına, turnuvanın tam da kendisinin istediği gibi gittiğini düşündüğü için endişe edilecek bir şey olmadığından emin bir tavırla. turnuvanın gidişi maradona'nın eski günlerine donduğunu gösteriyor gibiydi ve maradona sayesinde amerika '94'ün ilk turu gerçekten de heyecan kazanmıştı. maradona, amerikalıların büyük kısmının, ismini duymuş olduğu sadece birkaç oyuncudan biriydi. boston'da ıslıklar ya da yuhalamalarla da karşılaşmıyordu.
maradona'nın zihninde bir anlığına çakan bu görüntüler, ancak signorini'nin yüzündeki ifadeyi ayırt edebilecek kadar gözlerini açabildiği zaman kaybolmuştu. "sorun ne, fernando?" diye sormuştu. "bitirdiler ısımızı" diye yanıtlamıştı sıgnorıni. "test sonucu pozitif çıktı, seni turnuvadan çıkarmaya karar verdiler." maradona sanki bir kara deliğe düşmüş gibi hissediyordu kendini. sessizce yataktan kalkmış ve banyoya doğru gitmişti. "antrenmanlarda canım çıktı, ve şimdi bana yaptıklarına bak!" diye bağırmıştı hıçkırıklara boğulmadan önce. signorini'nin maradona'nın davranışları karşısında pek fazla şaşkınlığa uğradığı söylenemezdi genelde, ama o gün gördükleri -uluslararası bir yıldızın bir anda harabeye dönmesi-, kolayca unutabileceği şeyler değildi. sonradan şöyle diyecekti: "sanki diego'nun bütün dünyası başına yıkılmış gibiydi. içinin en derinlerinden gelen bir şekilde ağlıyordu, tamamen kendini kaybetmişti."