ankara'dan kulüple birlikte yola çıktık. uçağın en önünde yöneticiler, orta sıralarda milletvekilleri, en arka 2 sırada gazeteciler, onların tam önünde de taraftarlar olarak biz vardık. toplam 13 taraftar maça götürülmüştük. kalan sıraların çoğu da milletvekilleri ile onların ve yöneticilerin aileleri tarafından doldurulmuştu.
uçak havalandı, içkiler açıldı, gazeteciler de kendi aralarında koridorda oyun oynamaya (birbirlerini dövmeye oyun diyorlar) başladılar. bir süre sonra arkama dönüp tam arkamdaki gazetecinin hangi kurumdan olduğunu sordum. "show tv" diye cevap verdi (zaten iki yanında da öztürk pekin oturuyordu). "yaaa" dedim, "televizyonlarda yayınlanan maç özet görüntülerini ankara'da kim hazırlıyor?". "ben" dedi, "o zaman sen şerefsizsin" dedim, donup kaldı.
bir sezon önce iç sahada maç kaçırmamışız, maçtan eve dönüp özetleri seyrediyoruz, o da nesi, ataklarımız yok, rakibin bulduğu (ki 2002-2003 sezonunda çok az pozisyon verirdik) tüm pozisyonlar var, attıysak gollerimizi görüyoruz, kalanın tamamı takımımızın yaptığı fauller.
"çok iyi yansıttınız geçen yıl nasıl futbol oynadığımızı, beşiktaş'ın şampiyonluğu için tebrik ederim" dedim ve önüme döndüm.
manchester havaalanına indik. kulüp kafilesinden ayrı olarak maça gitmeden 3 arkadaş kendimize ankara'da tanıştığımız bir blackburn taraftarının evini ayarlamıştık. sağolsunlar, gelip havaalanından aldılar bizi. "naapalım" dediler, "city of manchester" stadını havadan gördük, dünya gözüyle şu "old trafford"u da bir görelim dedik. gittik, gördük. büyükmüş. oradan kalacağımız blackburn'e doğru yola çıktık. "mevsimi değil ama size bir okyanus gösterelim" dediler, gece blackpool'a geçtik. şehir las vegas çakması ışıkları ve "çakma eyfel kulesi" diyebileceğimiz demir yığını bir anıtı ile meşhur. tabii ki dikkatimizi çeken şey o anda maç oynanmakta olan blackpool fc'nin "bloomfield" stadı oldu.
blackburn'e dönerken yolda bir de pub'a uğradık, orada ankara'da tanıştığımız birkaç taraftar daha bizi bekliyordu. ikişer guiness çakıp "bir de ewood park"ı görelim dedik. ayarlamışlar sağolsunlar, stada gittik ve sahaya çıktık. orada başka bir süpriz bizi bekliyordu, bbc radio lancashire'dan bir muhabir bizimle röportaj yaptı. arkadaşımız "gelin, görmeniz gereken bir şey daha var" dedi. stadın içine girip premier league kupasını gördük. akabinde de eve gittik ve yatıp uyuduk.
sabah klasik bir ingiliz kahvaltısı hazırlamış olan ev sahibimiz, "sizi nereye götürelim" dediğinde "bugün gösterebildiğiniz kadar stad gösterin bize" diye yanıtladık. ilk istikametimiz blackburn rovers'ın akademisi idi (yani alt yapı tesisleri). ankara'da oynadığımız maçın rövanşını oynadık. maçtan sonra bbc ve sky sport news televizyonlarına röportaj verdik. bbc spikerinin sürekli alpay ile ilgili sorular sormasına (meşhur türkiye - ingiltere maçı ve beckham alpay arasındaki hadise sebebiyle) kızıp "bize neden blackburn ve gençlerbirliği taraftarlarının dostluğunu sormuyorsun" diye tepki verince adam da şaşırdı, doğal olarak da röportajın seyri değişti. sonrasında burnley'e doğru yola çıktık.
burnley, blackburn'e 30-40 km uzaklıkta bir kasaba, iki takımın taraftarları birbirlerini pek sevmiyorlar ancak burnley taraftarı holiganlığı ile meşhur iken blackburn taraftarının o taraklarda hiç bezi yok. "turf moor"a vardığımızda "şu stadın önünde blackburn forması ile bir fotoğrafımız olsun" dedik, "delirmeyin" diye cevap verdiler. dinlemedik, stadın ana girişinin önünde paltoları çıkarıp formayla pozumuzu verip fotoğrafımızı çektirirken daha ilk geçen araba kornaya asılıp ani bir frenle durmaya kalktı, acilen arabaya binip orayı terk ettik. stadyumdan çıkan görevliler bizi göremeden uzamıştık.
dönüşte accrington'a uğradık. 1891'de kurulmuş olan accrington stanley'in "crowd ground" stadını ziyaret ettik. birbirlerine düşman olan blackburn ve burnley taraftarlarının tek ortak noktaları 5000 kişilik bu küçük stadyumdu ve burada accrington stanley'i beraber destekliyorlardı.
ziyaret edecek başka yer kalmadığı ve artık maç da yaklaştığı için ewood park'a geçtik. "blackburn end" tribününün altındaki "blues cafe bar"da birkaç içki içtikten sonra blackburn taraftarlarının toplandığı yer olan stadın yanındaki başka bir pub'a geçtik. projeksiyon perdesinde sky sport news gösteriliyordu ve orada röportajımıza da denk geldik, tabii bunu gören blackburn taraftarları da bizi de aralarına alıp tezahürata başladılar.
maça yaklaşık olarak yarım saat kala arkadaşlarımı pub'da bırakıp stada geçmem gerekti. iki kulübün taraftar dernekleri arasında bir plaket alış verişi için orta sahanın ortasına geçtik. seremoniyi tamamladıktan sonra da "darwen end" tribününün balkonundaki yerimizi aldık.
maçı anlatmanın çok gereği yok. bir şekilde turu geçtik ve maç çıkışında kapıda bizi blackburn taraftarlarının beklediğini görünce şaşırdık. herkesin elini sıkıp tebrik ediyorlar, diğer turlarda bize başarılar diliyorlardı. açıkçası bu kadarını da beklemiyorduk. bizi ikinci şaşırtan şey ise dışarda bekleyen otobüsler oldu. kulüp hiç vakit kaybetmeden geri dönüyordu ve bundan çok üzüntü duymuştuk. bir an "acaba dönmesek biraz daha kalsak burada" diye düşündük, ancak dönüş için uçak bileti almak gerekiyordu ve de bunun için paramız yoktu. blackburn'lu arkadaşlarımıza veda ettik ve 36 saatlik ingiltere ziyaretimizi sonlandırmak üzere havaalanının yolunu tuttuk.
havaalanında deniz barış ile biraz st pauli muhabbeti yaptık, skoko ile de iki lafladık. kafile sanki elenmişiz gibi çok sessizdi, anlam veremedik. uçağımıza binip ankara'ya döndük.