kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
fenerbahçe'den "galatasaray cephesi"
tff'nin karar alamamasında aydınlar'ın tek sorumlu olduğu elbette düşünülemez. denilebilir ki, bu konuda yalnız bırakılmıştır. ne siyaset ne de futbol ailesi aydınlar'a istediği desteği vermemişti. kaldı ki, karşısında türkiye'nin en büyük kulüplerinden biri vardı ve tarihi boyunca birçok kez iç kavgalara sahne olmuş bu kulüp, 3 temmuz'dan sonra müthiş bir kenetlenme yaşıyordu: fenerbahçe hem ceza yargısında hem de sportif yargıda aleyhine karar almaya çalışanlara karşı toptan bir savaşa girişmişti. sportif alanda da 3 temmuz operasyonunun dışında kalan ezeli rakibine karşı hücuma geçmekten geri durmuyordu, öyle ya ezeli rakibin başkanı "bu ateş üfleyerek sönmez" diyerek, tarafını seçmişti. sarı-lacivertliler, türkiye futbolunda şike varsa bunun ağababasının galatasaray olduğu iddiasını 3 temmuz'dan itibaren mahkeme kapılarına kadar taşıdı. zaten 2005-06 sezonunda ezeli rakiplerini şike yapmakla suçluyorlardı. öyle id aziz yıldırım, hem de galatasaraylı hıncal uluç'un yazılarından yola çıkarak, bu iddialarının temelini 1970lere kadar dayandırıyordu. 1980 ve 90'lardan da örnekler sunan yıldırım, nihayet galatasaray'ın şampiyonlar l.iguule dahi şike yaptığı öne sürüp 7 kasım 2000'de oynanan galatasaray-sturm graz maçının son anlarının videosunu mahkeme salonunda oynattı. beraberliğin iki takıma da yaradığı mücadelenin son dakikaları futbol tabiriyle bir "al gülüm-vergülüm" şeklinde geçiyordu söz konusu maçta. bu durum o dönem futbol kamuoyunda da yadırganmıştı ama bir "şike" olarak yorumlanmamıştı. buna benzer birçok örnek dünyanın gözleri önünde cereyan etmişti ki, bunun de en meşhuru 1962 dünya kupası'nda yaşanmıştı. grupta cezayir'i saf dışı etmek için 1-0'lık galibiyete ihtiyacı olan almanya, gerekli skoru avusturya'dan tedarik etmişti. bu maç bir "utanç vesikası" olarak dünya kupası tarihine geçmişti. fenerbahçe camiası, 3 temmuz'a dair suçlamalarda galatasaray'ın geçmişine göndermelerde bulunmanın yanı sıra kendisine göre güncel "kanıtlar" da sunuyordu. sarı-lacivertliler, tff başkan vekili lütfi arıboğan ile tff hukuk kurulu başkanı ilhan helvacı'yı, başkan aydınlar'ı uefa'nın fenerbahçe'ye ceza verilmesi için yönlendirmekle suçluyorlardı. arıboğan'a ilk taş aykut kocaman tarafından atılmıştı. kocaman, futbolu futbolun içinden gelenlerin yönetmesi gerektiğini savunurken, eski basketbolcu arıboğan'ı işaret ediyordu. arıboğan ve helvacı ikilisine yönelik sarı-lacivertlilerin suçlamaları giderek sistematik bir hal aldı. buna göre arıboğan, uefa başmüfettişi pierre cornu'nun "fenerbahçe'nin temiz çıkma ihtimali yüzde 1 bile değil mi?" sorusuna "hayır" cevabını vererek kanarya'nın boynuna ipi geçirmişti. yine helvacı da, uefa ile tff arasındaki yazışmalarda aydınlardan bilgi saklamakla suçlanıyordu. işin ilginç tarafı fenerbahçe ile galatasaray isimlerini kaşı karşıya getiren de bir galatasaraylı olan cas hâkimi kısmet erkiner'di. erkiner, 3 temmuz sürecinde spor yargısı konusunda tff eliyle gösterilen uefa ve cas sopalarının abartıldığını savunup, fenerbahçe'nin şampiyonlar ligi hakkının elinden alındığını söylüyordu. şike davası sanığı şekip mosturoğlu da hazırlık soruşturması şuasında yaptığı savunmada sezer öztürk'ün transferinin bir "transfer şikesi" olmadığını savunurken erkiner'den aldığı görüşü referans olarak dosyasına eklemişti. erkiner, şike davası sürecinde yıldızı parlayan spor hukuku enstitüsü derneği'nin başkanlığını yürütüyor. mosturoğlu da bu derneğin kurucu ve yöneticilerinden. fakat derneğin bazı yönetici ve üyeleri şike davasının spor yargısı ayağında erkiner'den farklı görüşlere sahipti.