2011-2012 Sezonu Spor Toto Süper Lig Süper Final Şampiyonluk Grubu 6. Hafta Maçı 12.05.2012, Cumartesi, 19:00 Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu İstanbul, Türkiye
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
"bu lig hiç durmaz": decoder etikten önce gelir
3 temmuz sürecine dair gerek soruşturma ve kovuşturma gerek medyanın tutumu açısından eleştirilecek daha çok şey söylenebilir. ancak bunlar "karar alma süreçleri"ni öteleyerek, esasında yargılanan sanıkları da töhmet altında bırakan tff ve ona payandalık yapan kulüplerin tutumlarım asla gölgeleyemez.
yıllık 400 milyon dolan aşan bir yayın gelirine kavuşan kulüpler, ne şartta olursa olsun ligin devamından yana daha sürecin ilk günlerinde tavır aldılar. yıldırım demirören, kulüpler birliği başkam sıfatıyla taraftarlara seslenerek, "decoder alın" dedi. kulüpler decoder satışının fenerbahçe'siz olmayacağının da bilincindeydiler. o yüzden onlar için "fenerbahçeli bir lig kaçınılmazdı". hatta bunlara trabzons-por da dahildi! bordo-mavili kulüp, fenerbahçe'nin düşürülmesinden ziyade, "kupamı verin, gerisi beni ilgilendirmez" noktasındaydı. "bu ateş üfleyerek sönmez" diyen galatasaray'ın da fenerbahçe'nin düşürülmesini isteyeceği söylenemezdi. zira "ezeli rakipler" birbirinden besleniyor; galatasaray, istese istese, fenerbahçe'nin suçlu bulunup affedilmesini isterdi...
"decoder satışı"nın spor etiğinin önüne geçtiğinin bir ispatı da "play-off sistemi"nin apar topar uygulamaya sokulmasıydı. play-off sistemi, yayına kuruluşun -ki aynı zamanda önerinin de sahibiydi—, zarar ziyanını karşılamanın yanı sıra, şike ve teşvik suçundan ötürü ceza alması olası büyük kulüplerin de şampiyonluk yarışı içinde bir şekilde tutulmasına da hizmet ediyordu. ola ki, 3-5 puan silinirse, 34 haftalık periyot sonunda toplanan puanlar ikiye bölüneceği için, ilk dörde girmesi büyük ihtimal olan dört büyüklerin şampiyonluk heyecanı son haftalara kadar sürecekti nitekim öyle de oldu, 34 hafta sonunda dört büyükler, play-off oynama hakkı elde etti ve şampiyonluk yarışı futboldan para kazananların 3 temmuz sabahı rüyalarında bile göremeyecekleri bir finalle noktalandı: fenerbahçe-galatasaray. galatasaray şampiyon oldu ama esas kazanan elbette yayıncı kuruluş ve dolayısıyla bütün kulüplerdi!
futbolun "yönlendiricisi" konumundaki tff ise hem kulüplerden karar alma süreçlerinin işletilmesi konusunda destek alamadığı için hem de başındaki kişinin fenerbahçeli kimliğinden ötürü büyük bir açmazın içinde bulunuyordu. sağduyulu kesim tffye "kurulları çalışur, ne karar vereceksen ver" diyordu. diğer yandan, "hemen düşürücüler" ile "düşüremezsinciler" de kıyasıya çekişiyordu. tff ise karar mekanizmalarının işleyişini öteleyerek bizatihi kendisi dolaylı bir hüküm beyanında bulunmuş oluyor ve bu da aklanmak için mücadele veren sanıkları, işin özünde peşinen mahkûm etmeye fırsat tanıyordu.
3 temmuz sürecinde iki yargılama ayağı vardı: birincisi "sportif, ikincisi ise "ceza" yargısı. sportif yargının bu olaydaki rehberi de tff futbol disiplin talimatı ve özellikle de 58. maddeydi. bu maddenin ne kadar "acımasız" olduğu da tıpkı şiddet yasası'nda olduğu gibi 3 temmuz operasyonu patladıktan sonra görüldü! kulüpler, 2009'dan beri yürürlükte olan talimatın şike ve teşvik olaylarında "kişi-kurum ayrımı" yapmaksızın uygulanmasına cevaz veren maddesiyle bu sayede yüzleştiler. normal şartlarda tff'nin ilgili kurumlarının bu madde doğrultusunda bir karar oluşturması gerekiyordu. madde, "teşebbüste dahi" küme düşürme cezasını öngörecek kadar "nazik" olduğu için mevcut futbol yönetimine açıkçası hiç "yan pas" yapma olanağı sunmuyordu. hadi diyelim ki kulüpler şiddet yasası'nın son halinden bihaberdi. peki talimat için de aynı şeyi öne sürebilirler miydi? bir yanda yayma kuruluş, diğer yanda milyonlarca taraftara sahip fenerbahçe'nin oluşturduğu baskı ve dahası bir gün başkanlığını yapmak istediği kulübe dair "idam fermanlını imzalama ihtimali... tüm bu görünen ve görünmeyen faktörler nedeniyle baskı alandaki aydınların kendisini sadece "spor yargısı" ile sınırlı tutmasını beklemek de idealistçe bir tutumdu. o nedenle, aydınlar'ın penceresinden bakılınca karar alma sürecinin gecikmesi veya bu sürece çok sayıda aktörün katılması en makul olanıydı. buna mukabil, aydınlar'ın karar "almaması" için de güçlü bir direnç oluştuğu göz ardı edilmemeli. bu süreçte aydınlar'ın en büyük hatası "resmî temsil sıfatı" bulunmayan kişileri de karar alma mekanizmalarına dahil etmesiydi. sonuçta ortaya zig-zaglar çizen bir "vahim aydınlar tablosu" çıktı. kısa bir özet her şeyi anlatıyor süper lig'in planlandığı gibi 5 ağustos'ta başlayacağını ilan ederken, beşiktaş-fenerbahçe süper kupa finali'ni ileri bir tarihe erteledi (bu ileri tarih hiç gelmedi ve final oynanmadı!). savcı berk tarafından gönderilen 30 klasör belge özel güvenlik önlemleriyle birlikte tff'de oluşturulan "kozmik oda"da e tik kurulu tarafından incelendi. aydınlar da etik kurulu'nun vereceği rapora göre hareket edeceklerini duyurdu. lâkin ağustos ortasında açıklanan elik kurulu raporu'nun da karar alma sürecinde kendilerine yetersiz kaldığım söyleyen aydınlar, bu kez gerekçe olarak sanıkların savunmalarının alınması gerektiğini söyledi, ilerleyen safhada iddianameyi bekleyeceklerini deklare eden tff başkam, şike ve teşvik primi suçlarında doğrudan küme düşürmeyi öngören profesyonel futbol disiplin talimatı'nın (pfdt) 58. maddesinin ise kendisi görevde olduğu sürece asla değiştirilemeyeceğini de açıkladı. aynı aydınlar, daha sonra 58. maddeyü değiştirmek için tff genel kurulu'nu olağanüstü toplayacaktı. hasılı, kanaate göre karar oluşturabileceği söylenen tff kurulları, aydınlar döneminde ne savcının verdiği 30 klasörün incelenmesi sonucu oluşturulan erik kurulu raporundan ne de sonrasında ortaya çıkan iddianameden yola çıkıp bir karar veremedi. bu arada futbol topu yeniden dönmeye başlamışa! aydınların aylarca çalıştıramadığı kurulları, onun yerine gelecek olan yıldırım demirören çok daha kısa zamanda işletip "sportif yargı kararı"nı verecekti.