ilk basımı 1993 olan, futbol ve kültürü kitabında yer alan korkmaz alemdar'ın "yeni zamanların sıhhat ve kuvvet mebdei" olarak stadyum: ankara 19 mayıs stadı'nın açılış hikâyesi başlıklı yazısı;
1936 yılının 15 aralık günü. ankara soğuk bu kış gününde hem şeker bayramını kutluyor hem de o güne kadar sahip olduğu en "asrî ve güzel" stadyumuna kavuşuyordu. aslında açılış 13 aralıkla yapılacaktı, ama türkspor kurumu genel merkezi, tan gazetesinin haberine göre, "açılış, merasiminin tarihini değiştirmiş ve merasimin şeker bayramı'nda yapılmasına karar vermişti. yakup kadri, bir zamanlar (1933) çam tahtalarından derme çatma tribünlerin olduğu, boş, çıplak ve yalçın bir çöl parçası olan yerde şimdi beton ve ankara taşından "stadium"un sade ve gürbüz endamının yükseldiğini yazar. (ankara, s. 181.)
dönemin gazeteleri her zaman olduğu gibi konuya hükümete duydukları güvenin derecesine göre ilgi gösterdiler.
tan ilk haberi 8 aralıkta verdi. ulus ve cumhuriyet 10 aralık'ta yazdılar. son posta bayram'ın ilk iki günü yayımlanmadı önceden duyurma gereği duymadığı için bu görkemli yapının açılışını 18 aralıkta yazdı.
açık konuşmak gerekirse, stadyumdan çok stadyumun açılışı için düzenlenen futbol karşılaşmaları ilgi çekti. ankaragücü, altınordu, fenerbahçe ve galatasaray'ın katıldığı bu futbol şölenine gazeteler daha çok yer verdi.
sırasıyla anlatalım. önce stadyum, sonra karşılaşmaların sonuçları.
stadyumun açılışı ile ilgili haberlerde ayrıntılı bilgilere rastlanmaz. teknik bilgilere demek istiyorum. ne kadar demir, ne kadar çimento kullanıldığını merak ederseniz, öğrenemezsiniz. bugünün tersi bir durum. oysa o zamanlar bu malzemeler bugünkünden daha bir önemliydi. ama stadyumun yapılması girişimlerinin 1934 yılında başladığını gazetelerden öğrenebilirsiniz. ulus ve tan aynı bilgileri verdiklerine göre, stadyumun hipodrom dahil, 1.200.000 metrekarelik bir alanı kaplaması öngörülmüştü. stadyumun hipodromla birlikte düşünülmesi bugünkü kuşaklar için şaşırtıcı olabilir. çünkü hipodromun bugün sadece adı vardır. hipodrom diye bilinen alanın bir bölümü 12 eylül 1980 sonrası tuhaf bir "atatürk kültür merkezi'ne dönüştürülmüş, kendisi de artık ankara büyükşehir belediyesinin arada sırada düzenlediği açıkhava konserlerinin yapıldığı bir alan haline getirilmiştir. sivil toplum tartışmaları içinde, günlük yaşamı altüst eden askeri geçit törenlerini de kaldırtabilirsek, hipodrom denilen alan arak kent içinde sayılabilecek son derece çekici bir rant alanı olarak düşünülmelidir. üzerine ne tür binalar yapılacağına da bürokratlar karar verecektir. vurgulanmasında yarar var: ankara stadyumu ve hipodrom geleceğin spor alanı olarak düşünülmüştü. buna gençlik parkı'nı ve orman çiftlik'ini de eklerseniz nüfusu sınırlı bir başkentin eğlence ve boş vakitlerini değerlendirme konularında bir politikanın varlığını ortaya koymuş olursunuz. çiftlik'in son yıllarda devlet büyüklerinden kimsenin yatmak istemediği bir "devlet mezarlığı", bir kısmının otel/motel, bir kısmının kooperatif arsası haline getirildiği hatırlanırsa, mustafa kemal'in mirasının daha tam olarak yağmalanamadığı düşünülebilir.
bunlar aslında konumuzla ilgili olmayan düşüncelerdir. onun için ihmal edilebilir. konumuza dönelim.
ankara stadyumu 1936 yılında açıldığında 15 bin kişilik olimpik stadyum, futbol sahası, atletizm pisti, birinci, ikinci, üçüncü mevki tribünleri, lokanta, çay salonu, vestiyerler, matbuat ve hakem odaları tamamen yapılmıştı. stadın maraton kulesi (bugün yok, ama adı var, kapalı tribün karşısındaki açık tribüne bugün de maraton diyoruz), depolar, hoparlör tesisatı, ayrıca üç antrenman sahası, müdüriyet binası, drenaj sistemi ve su tesisatı da tamamlanmıştı.
kapalı ve açık yüzme havuzları, kapalı spor salonu, tenis kulübü binası ve tenis kortları "ileride" yapılacaktı. gerçekten de oldukça ileri bir tarihte yapıldı, (ziya ozan adını taşıyan) açık yüzme havuzu 1968 yılında, (yasar doğu) kapalı spor salonu 1964'de, atatürk spor sarayı 1965'de, (yıldırak daş adını taşıyan) tenis kortları 1986 yılında açılacaktır. bunlara o zaman adı geçmeyen başka tesisler de eklenebilir, ama hepsi çok yakın zamanların eseridir: eskrim salonu 1967, ali naili moran atletizm sahası 1976, cimnastik, tekvando, boks, halter salonları 1980 yılında, havalı silahlar atış poligonu 1986 da açılacaktır. *
ankara stadyumunun açılışı konusunda bilgi sahibi olmak yararlıdır: hem geçmişte olanları iyi anlamaya yardım eder hem de günümüzde siyaset adamlarının büyük önem verdiği açılış törenlerinde yaşanan karmaşanın gülünçlüğünü apaçık gözler önüne serer. ankara stadyumunun açılışı bakınız nasıl düzenlenmiş?
programa göre açılış nutkunu başbakan ismet inönü verecektir. saat 14 de konuşmaya başlayacak, nutku hoparlörle stadyum dahiline, radyo ile bütün türkiye'ye dinletilecektir. nutuk bir çeyrek kadar sürecektir. bundan sonra hakemin düdüğü ile takımlar sahaya çıkacak ve vaziyet alacaklardır. (ilk maç ankaragücü ile galatasaray arasında olduğundan olacak, hakemliği federasyon başantrenörü misler booth yapar). bu esnada başbakan tribünlerden aşağı inecek, yavaş yavaş sahanın ortasına doğru ilerlerken istiklâl marşı çalınmaya başlanacaktır. bu marştan sonra başvekil sahanın tam ortasına gelecek ve hakem oyun başlama düdüğünü çaldığı vakit, kendi ayağıyla ilk şeref vuruşunu yapacaktır.
bütün bunlar gerçekten olur. son posta bile havanın çok soğuk olduğunu kabul eder. cumhuriyet eksi 17 derece olduğunu yazar. ulus kimsenin unutmaması için önemli bir noktayı tarihe kaydeder: "sporcu başbakanımız başlangıç vurusunu (o soğukta) paltosuz ve başı açık, sahanın ortasında" yapar.
ya halk? kalabalık bir seyirci kitlesi orada hazırdır. çünkü bir kere önemli bir tesis açılmaktadır. sonra galatasaray ve ankaragücü futbol takımları karşı karşıyadır. dahası giriş bedavadır. cumhuriyet 20 bin kişiden fazla bir kalabalığın hazır olduğunu yazar. hani olimpik stadyum 15 bin kişilikti, diye hayret içinde sormayın. stadyumu inşa eden vietti violi bu rakamı herkesin normal bir biçimde oturduğunu varsayarak hesaplamış olsa gerek. ankaralılar o gün soğuk ve heyecandan olsa gerek ayaktadırlar ve cumhuriyetin dediği gibi kalabalıktırlar.
ismet inönü bu kadar büyük bir kalabalığı karşısında görünce stadyumun vali nevzat tandoğan'ın eseri olduğunu şeyler. bu nokta önemlidir. çünkü günümüzde bir "eser" onu planlayanın, temelini atanın değil, açılışını yapanın eseri olarak değerlendirilir.
inönü, stadyumu en kıymetli mekteb gibi değerlendirdiklerini ve her yerde kurmaya çalışacaklarını da belirtir. başbakana göre türkiye'nin istikbalini idare edecek olan genç nesil, açık havada, açık meydanlarda yetinecektir. inönü böyle bir günde fırsatını bulmuşken, kısa da olsa dış olaylara değinmeden geçemez. hatay sorunu o sırada bütün hızıyla tartışılmaktadır. "... unutmamalıyız ki, der, bugün büyük davamız sancak meselesi cemiyeti akvam'da müzakere ediliyor. yüreklerimiz heyecan ile doludur. dost fransa'dan ve cemiyeti akvamdan emniyet ve istiklal bekliyoruz."
stadyumun açılışı konusunda insanların düşüncelerini sormak sadece ulus'un aklına gelir. o da hep fenerbahçelilerin görüşlerine başvurur. esad kaner stadın balkanlar ve orta avrupa sporcularının gıpta edecekleri kadar modern ve güzel olduğunu söyler. türk sporcuları bu stadla iftihar edecek ve ona lâyık olmaya çalışacaklardır. fenerbahçeli yöneticilerden m. kemal, ankara'nın böyle güzel bu stada ihtiyacı olduğunu, böylece bu sorunun çözüldüğünü söyler. stad büyüklerimizin spora verdiği önemin bir kanıtıdır. fenerbahçe'nin sol hafı mehmed reşad, stadın çim sahası ve modern tribünlerini avrupa spor sahaları ile "hemayar" bulduğunu, fener sol açığı niyazi de kıskançlıkla değilse bile gıptayla, istanbul'a da "bu kadar değilse de buna yakın bir stad yapılması" dileğini dile getirir.
ulus neden sadece fenerbahçe'nin görüşlerini yansıtır diye bir soru akla gelebilir. belki sadece fenerbahçeliler stadyumla ilgili düşüncelerini açıklamışlardır. ya da muhabir sadece onlara ulaşmış diye düşünülebilir. bunlar ve başka açıklamaların haklı yanları olabilir. ama şu açıklama biraz daha ikna edici geliyor: adliye vekili saraçoğlu şükrü aynı zamanda fenerbahçe birinci reisidir.
her zaman aynı şey oluyor diye düşünmeyiniz. günümüzde siyaset adamları ve onların yakınları spor kulüplerinin yöneticisi değillerdir belki ama mutlaka farklı takımların taraftarları olarak spor kamuoyunun gündemini işgal etmeye devam ederler.
asıl merak edilecek bir konuyu açıklamakta geciktik. bu, stadın kaça malolduğudur. maliyet günümüzde yapılan işlerin büyüklüğünü anlatmakla son derece önemlidir. rakamlar bol sıfırlı olduğundan gerçekleri ne anlama geldiği anlaşılamasa da çok önemli bir iş için harcandığı genel olarak kavranabilir. ankara stadyumu, hipodrom dahil iki milyon ikiyüzbin liraya malolmuştur. bugün için anlaşılabilir bu rakam o gün için ürkütücüdür. üstelik işler henüz bitmemiştir. ilerideki inşaat için daha bir buçuk milyon lira harcanacaktır. böylece ankara stadyumu 4 milyon türk lirasına malolacaktır. gazeteler bunun 65-70 milyon frank ettiğini yazarlar. siz tabii hemen kaç dolar diye düşünebilirsiniz, ama o günlerde bu tür çapraz kur hesaplamaları yapılmıyordu.
ankara stadyumu hakkında verilen bilgiler bu stad konusunda bilgi sahibi olmaya yardım edebilir, ama stadın gerçek anlamını kavramaya yetmez. stad türkiye cumhuriyeti'nin gelişiminde, onun geleceğe bakışında nasıl bir yere sahiptir, nasıl değerlendirmek gerekir? bu soruların yanıtını bulabilmek için falih rıfkı atay'a kulak vermemiz gerekir.
başyazar ulus'ta stadın açıldığı gün yayınlanan yazısında önce genel bir değerlendirme yapar. sporun batı topumlarının tarihinde bir dönüm noktası oluşturduğunu kaydeder. 19. yüzyılda anglosakson dünyasının üstünlük nedenlerinden biri olarak kabul edildiğini yazar. spor sayesinde "durgun ve ezgin" toplumlara büyük bir hareket verilebilmiş, yeni bir ahlâk anlayışı geliştirilmiştir.
peki bizde? "... osmanlı imparatorluğu'nun şehir türkleri, son devirlerde hazin bir hal almışlardır. hele memlekete elit yetiştiren istanbul'da, yakın zamanlara kadar, hareketsizlik usluluğun ve terbiyenin alâmeti idi. koşmak bile kusurdu. son osmanlı şehir nesilleri, bu oturganlık yüzünden çökmüşlerdir. bünye zayıflığı, ahlâk ve karakter üzerine menfi tesirini yapmıştır. dinç taşra çocuğu, osmanlı mektebine yahud büyük şehirlerdeki osmanlı cemiyeti muhidlerine girdiği zaman, o da bu miskinlik şartlarına uymağa mecburdu".
falih rıfkı 1908 devriminden sonra sporun türkler arasında gelişmeye başladığını ancak sınırlı bir gençlik grubunun uğraşı olduğunu kaydeder. asıl gelişme cumhuriyetle birlikte başlayacaktır.
inönü hükümetlerinin spor için yapmadığı teşvik kalmamıştır. "... spor, yeniden, türklüğe mal olmuştur".
falih rıfkı heyecanlanır: "bunlar (spor tesisleri) yeni zamanların sıhhat ve kuvvet mabedleridir. bunlardır ki gençlikleri kapalı havada ciğer çürütmekten, peyke üstünde ve duman içinde bunalıp çökmekten, maddi manevi ataletin bin türlü zararından kurtarırlar."
onuncu yıl nutkunu dinlerken heyecanlanabilenler falih rıfkı'yı daha iyi anlarlar: "türkiye'nin inşa davası sıhhat ister, kuvvet ister, sabır, sebat, tahammül ve çetin bir irade ve karakter hassası ister, türkiye daha birkaç neslin mücadele meydanı kalmak halindedir... gençlerimiz için stadyumlar, mektebler kadar mühimdir. biz zekâ terbiyesinin fiil ve hareket hassalariyle tamamlanmasına, bildiğimiz ve düşündüğümüz kadar yapmağa muhtacız."
ankara stadyumu işte bunun için önemlidir ve yapanların tebrik edilmesi gerekir.
geriye dönüp inönü'nün başlama vuruşunu yaptığı ana bakarsak karşılaşmaların sonuçlarını merak edebiliriz. ankara stadyumunda yapılan ilk futbol karşılaşmasını bir ankara takımı kazanır. ankaragücü galatasaray'ı 2-1 yener. bu yazının yazıldığı tarihte aynı stadda iki takımın yaptığı son maçı galatasaray çok farklı kazanmıştı. yanılgıya, üzüntüye gerek yok. asıl akılda kalan ilk galibiyettir. o da ankaragücü'nündür. ama kupayı fenerbahçe kazanır. altınordu'yu 3-1, ankaragücü'nü 1-0 yener. şampiyonluk kupasını da saraçoğlu şükrünün elinden alır.
1992/93 sezonunun ankara'da oynanacak son karşılaşması cumhurbaşkanlığı kupası olacak fenerbahçeli cumhurbaşkanı turgut özal merhum oldu. fenerbahçe bu yıl kupa maçını oynayamayacak, çünkü başarısız bir mevsim geçirdi, iftihar (teşekkür) listesinde yer alamıyor.
(*) beden terbiyesi ankara bölge müdürlüğünden alınan bu bilgilere bir ekleme/ düzeltme yapmak gerekiyor. çünkü prof. dr. ilhan unat 19501i yıllarda burada tenis kortlarının olduğunu söylüyor.