ilk basımı 2003 olan jimmy burns'ün "tanrının eli: futbolun kayan yıldızı diego maradona'nın yaşamı" kitabından;
maradona'nın ispanya'dakı dünya kupasıyla ilgili umutlarının yavaş yavaş kaybolmasıyla, falkland savaşı'nın sona ermesi ve arjantin'in teslim olduğunu ilan etmesinin ardından askeri rejimin çöküşü aynı günlere denk gelmişti. hâlâ tottenham'da oynamakta olan ve ingilizler'in kendi ülkesinin insanlarını öldürmekte oldukları gerçeği ile yüz yüze gelmek zorunda kalan ardiles dışında, arjantin takımındaki hiçbir oyuncu savaşın sonuçlarından maradona kadar etkilenmemişti. dünya kupası'na uçmadan önce, rejimin savaşı arjantin'in kazanmakta olduğu yolundaki propagandalarına inanıyordu, savaş hakkında düşünmüş olduğu söylenebilirse elbette, ispanya'ya vardığında, oradaki gazetelerdeki sansürsüz haberlerle karşılaşmış ve şimdiye kadar görmezlikten geldiği gerçeklikle yüzleşmek zorunda kalmıştı. maradona daha sonraları şöyle diyecekti: "savaşı kazanmakta olduğumuza inanıyorduk ve her vatansever gibi ben de bayrağımıza gönülden bağlıydım. ama ispanya'ya vardığımızda gerçeklerle karşılaştık. bu, takımdaki herkes için büyük bir darbe olmuştu."
askeri rejim döneminde futbolla politika arasındaki bağlar o kadar güçlenmişti ki, falkland'daki yenilgiden sonra maradona'nın çevresinde oluşturulan yenilmezlik havasının kaybolmaya başlaması da kaçınılmaz bir durum sayılabilirdi. ispanya'da maradona da, takım arkadaşları da, rejimin 1978 dünya kupası sırasında arjantin takımına sağladığı desteği yanlarında bulamıyorlardı. aksine, maradona'yla birlikte anılan o ulusal gurur duygusu, falkland'dakı savaş alanlarındaki yıkıntıların arasında gömülüp kalmıştı. arjantinli gazeteciler ispanya'da, 1978'de rejimin onlara emrettiği gibi, milli takımlarını her koşul altında savunmak zorunda hissetmiyorlardı kendilerini. hükümet artık kimseyi korkutmuyordu, üstelik ispanya onların ulaşamayacakları kadar uzaktı. 1982 dünya kupası sırasında gazetelerde yer alan haberler eskisinden çok farklıydı. takımın kaldığı, deniz kenarındaki alicante oteli'nden, verdiği uyku molalarından yeni kalkmış menotti'nin, kolunu bir alman mankene dolamış halde fotoğrafları yağıyordu gazetelere. aslında, o sırada menotti kadınlara her zaman olduğundan daha fazla bir ilgi gösteriyor değildi, ama bu kez nedense oyunculara antrenman yaptırmaya harcadığından daha fazla zamanı yatakta geçirmekle suçlanıyordu. yine bazı gazetecilerin kendi gözleriyle şahit oldukları, daha da sarsıcı birkaç olay arasında özellikle bir tanesi, arjantin takımının içinde olduğu durumu özetliyor gibiydi: kumsalda bulundukları sırada tarantini'nin eşi, bir sinir krizi geçirmiş ve kocasını başka bir erkekle yatmakla tehdit etmişti.
işte böyle bir atmosferde, maradona, kendisini yine, başa çıkmakta her zaman zorlandığı kamuoyu ilgisinin tam ortasında bulmuştu. ispanyol gazetecilere bakılırsa, maradona artık arjantin'in başarılarının sembolü olmaktan çıkmış, o da takımdaki herkes gibi aşırılıklara boğulmuştu. otele kendisiyle birlikte, ispanyol medyasının artık alaycı bir ifadeyle 'maradona klanı' demeye başladığı, anne ve babası, erkek ve kız kardeşleri, kuzenleri, arkadaşları ve claudia villafane'den oluşan büyük bir kala-jbalık getirmişti. claudia'nın halkla ilişkilerden anladığı, maradona'yı gazetecilerin önünde öpmek ve "tatlım, sen bir harikasın" demekten ibaretti. ıspanya'daki günlük gazetelerden marca'nın muhabirlerinden domingo trujillo, gazeteye yazdığı kısa haberlerden birinde, maradona klanının tümünün, ama özellikle de diego'nun ne kadar çok yiyip içip uyuduklarına ve antrenman dışında neredeyse her şeyi yaptıklarına dikkat çekmişti. bu yüzden maradona'nın gazeteciler ve genel anlamda bütün kamuoyu karşısında paranoyakça bir tutum takınması pek şaşırtıcı sayılmazdı: insanlar ya onun yanında yer alıyorlardı ya da onu haksızca yargılayarak çarmıha germeye çalışıyorlardı. ama özellikle bir kişinin eleştirileri, bütün diğer eleştirileri gölgede bırakacaktı: bu kişi, eski brezilyalı milli futbolcu, maradona'nın devraldığı öne sürülen 'futbolun kralı' unvanının asıl sahibi pele'ydi. konuk yazar olduğu clarin dergisindeki köşesinde pele, maradona'nın kişiliğindeki sorunların, futbol konusundaki yeteneklerini gölgelemeye başladığını söylüyordu: "asıl şüphem, onun dünya çapında bir seyirci topluluğu tarafından onurlandırılacak kadar büyük bir kişiliği olup olmadığı" diye yazıyordu pele.