ilk basımı 2000 olan ahmet çakır'ın "o bir imparator" kitabından;
imparator'a yönelik övgülerle, yergilerin ve bunlardan doğan tartışmaların nereye vardığını kestirebilmek elbette ki kolay değil
ancak, böylesine bir curcuna içinde biraz denetimi elden kaçırır gibi olan imparator, en azından leeds yolculuğu sırasında bir hata yapıldığını fark etti. bütün gürültü ve patırtıdan o da epeyce rahatsız olmuştu. olay doğal akışından çıkmış, çok başka yerlere kaymıştı, bunun hoşlanılabilecek yanları da olsa, gelişmeler pek sağlıklı görünmüyordu. sonunda imparator, galatasaray'ı sürekli izleyen muhabir ve yazarlara kumkapı'da verdiği yemekle onların gönlünü almış oldu.
sonrasında da medyadan uzak durabilmek için özel bir çaba gösterdi. gelgelelim, iş o kadar büyümüştü ki, önce türkiye kupası galibiyeti, ardından uefa kupası zaferi ve daha ilk yarıda garantilenmiş olan türkiye ligi'ndeki üst üste dördüncü şampiyonluk gibi olağanüstü başarılar nedeniyle sürekli vitrindeydi imparator...
bu yüzden de yaşanan curcunanın önüne geçebilmek pek de kolay değildi. abartılar, övgüler, eleştiriler sürüp gitti. bunlar arasında, olayları gerçekte olduğu şekilde görmeye çalışmak yerine, gelişmeleri kendi istediği gibi görüp yorumlayanlar da az değildi. örneğin, aktüel dergisinin "diyarbakır neden sustu o gün?" başlıklı değerlendirmesi bunlardan biriydi.
dergiye göre, imparator'un mehmet ağar'a olan yakın dostluğu diyarbakır'da da sıkıntı yaratmıştı. bu yüzden de, maça gelen diyarbakırlılar galatasaray'a ve imparator'a pek sevgi gösterisinde 'bulunamamışlardı. şöyle deniliyordu dergide:
"... en küçük bebesine kadar galatasaray taraftarı olan diyarbakır'ın antalyaspor maçında gösterdiği ve yine pek çok gazetede hayret nidalarıyla karşılanan suskunluğu da...
düşük yoğunluklu savaşın en aktif icracısı ağar'ı, o savaştan en çok zarar görmüşlerin kentinde yer sofrasında karşısına oturttuktan sonra, başka ne olmasını bekliyordu ki terim?..."
bu patırtıda biraz geç kalan yeni binyıl gazetesi yazarlarından etyen mahcupyan da, daha sonraki günlerde "fatih terim ve türkiyeliler" başlıklı yazısında o'nu "sokak cemaatinin idolü" olarak gösteriyordu. mahcupyan'ın değerlendirmesi şöyleydi:
"... böylece 'iç ve dış düşman' şablonuna oturan bir biçimde, kendini milli birlik ve bütünlüğe adamış, batı karşısındaki ezikliğimizi erkeksi bir gururla bastırmış bir sokak cemaati ürüyor.
fatih terim bu sokak cemaatinin haklı idolü. yugoslav antrenörler hakkında ettiği laflardan, futbolcularına olan davranışlarına; her şeyin söylenmediği 'diktatör gibi' bir hoca olmaktan, mehmet ağarla yakın dostluğuna kadar uzanan imajı tam bir bütünlük arzediyor. terim, 'bize böylesi lazım' dedirten, otoriterlikle ataerkilliği kişiliğinde cezmetmiş prototip bir milli kahraman."