uefa kupası'nda bir hafta önce bitmesi gereken bir iş için berlin'deyiz. metalist kharkiv karşısında hak etmediğimiz bir mağlubiyet sonrasında, gruptan çıkmayı garantilemek için berlin'de beraberlik yetiyor fakat galibiyetin anlamı gruptan lider çıkmak demek. hertha berlin için bundesliga'nın üçüncüsü sıfatını, bir de 75 bin kişilik olimpiyat stadı heybetini ekleyelim... nereden bakarsak bakalım kağıt üstünde, saha iiçinde her yerde can sıkıcı. metalist karşısında alınan mağlubiyet, avrupa kupalarında beş maç, üst üste galip gelme rekorunu engellemişti. fakat berlin'de kazanmak gruptan çıkmanın yanında avrupa kupalarında deplasmanda üç maç üst üste kazanmak anlamına da geliyordu. takım berlin'e indiğinde havaalanındaki karşılama, bir gün sonra olimpiyat stadı'ndaki hakim olacak renklerin işaretini verdi. maçtan bir gün önce almanya'nın en yüksek tirajlı gazetelerinden bild'de yer alan yoruma da pas atalım... "bir düşünün evinize geliyorsunuz ve evinizde tanımadığınız kişiler oturuyor. hertha için yarın böyle olacak." hertha için durum aynen böyleydi. fakat havanın soğuğu, bir de üstüne kar yağışı; 15 dereceyi bırakıp gelen bu - yabancı yerde olduğumuzu fısıldıyordu.
maluma ilana hacet yok ama söyleyelim, berlin, avrupa'da türklerin en yoğunluklu olduğu şehir. berlin sokaklarında dolaşırken bunu fazlasıyla hissediyoruz. maç günü ise kar, şehre beyaz bir örtü örüyor. stada yaklaşırken, sarı-kırmızının hakim olduğu yoğunluk içinde, mavi-beyaza az da olsa rastlıyoruz. kar yağışının da etkisiyle 1991 yılında ali sami yen'de oynanmış olan bremen maçını hatırlatıyor dışarıdaki ortam bize. maç saati yaklaşırken olimpiyat stadı'na giriyoruz. tribünlerde 45 bin galatasaray taraftarı ve 20 bin kadar da hertha taraftarı yerini alıyor. bu kez de 1988 yılında köln müngersdorf'ta oynanmış yarı final aklımıza geliyor. onbirler önümüze geldiğinde alman ekibinde dört isim dikkatimide alman ekibinde dört isim dikkatimizi çekiyor. birkaç sezon önce galatasarayla anılan macar oyuncu darda ve brezilyalı oyuncusu raffael, orta sahanın göze batan isimleri. sırp oyuncu pantelic ve ukraynalı voronin ise forvetteki ikilisi oluyor hertha'nın. galatasaray ise son haftalarda yer alan kadrosuna yakın bir onbirle sahada. cezalı ayhan yok fakat sakatlıktan dönen mehmet topal ve barış özbek görev başında. maç başlıyor, ikinci dakika gole ilk kez yaklaşılan dakika oluyor. arda soldan girerken yerden baros'u görmek istiyor, baros, 20 santim kısa kalınca gol için biraz daha beklemek zorunda kalıyoruz. 12'de ise daha net bir pozisyon kaçırıyoruz. lincoln orta sahanın gerisinden uzun bir pasla, hareketlenen baros'u görüyor. baros topla buluşurken, kaleciyle de karşı karşıya kalıyor. ancak son hareketi yapacak açıyı bulamayınca yumruklar yine havaya kalkamıyor. ilk yarım saat içinde hertha kalemize gelemiyor. bundesliga üçüncüsü ile oynadığımızı kendimize hatırlatıyoruz. lisbon'da son yılların en iyi deplasman maçını oynadığımızı düşünmüştük ki, berlin'de üstüne biraz daha koyuyoruz. lincoln uzaktan vuruyor, kaleci drobny çıkarıyor. bu pozisyondan beş dakika içinde iki tane izliyoruz. 1.90 boyundaki drobny'nin iyi oyunu canımızı sıkan tek ayrıntı oluyor, bu dakikalarda. 40'da lincoln ceza sahasına girerken, kendini yerde buluyor hakem devam diyor. buraya kadar her şey tamam fakat bir gün sonrasının alman gazetelerinde kimse lincoln'ü hedef göstermiyor. ilk yarı maç başladığı gibi kapanıyor. 51'de ilk aksiyon oluyor. simuniç'in baros'a insafı aşan sert hareketini, hakem sarı kartla geçiyor. 59'da hertha en büyük tehlikelisini yaratıyor. voronin ile panteliç'in başrolünü oynadığı atakta günün başarılı ismi barış araya giriyor. 69'da kewell soldan ortalıyor. friedrich topu ancak eliyle kesebiliyor ve penaltı. topun başına gelen baros en iyi bildiği şeyi yapıyor: 1-0. kalan dakikalarda ise skoru koruma anlayışı sarıyor her yanımızı. tribünlerde ise bir alman klasiği yaşanıyor. fakat bu kez "auf wiedersehen" yani görüşmek üzere diye hertha taraftarını selamlayan galatasaraylılar oluyor. kalan dakikalarda başka gol gelmiyor.
biz uefa'da maçlarımızı tamamlıyoruz ve üst tura çıkıyoruz. otele dönerken almananya'da yaşayan türk şoför arkadaşımızın söylediklerini bu maça dair son notumuz oluyor. "yarın bütün türkler işe giderken göğüslerini gerecek, yüzleri gülecek ve gururlanacaklar."