insani kahreden âsip bozucu feci hâdisenin tesiri altında kalarak ve iliklerimize kadar tiril tiril titreyerek bir maç seyrettik.
ne oyundan bir zevk alabildik, ne de tenkid hakkımızı kullanabilmek için hangi oyuncunun, hangi görevi doğru dürüst yapabildiğini anlayabildik.
maçı ali sami yen stadında oynatanda mı kabahat? taşkın seyircide mi? tribünleri sandöviçlerle, sosislerle çırpıcı çayırına çevirenlerde mi? durup dururken senelerce türk sporuna hizmet eden insanlara bir mânâsız bir acaip sadistçe taşkınlık içinde şişe atanlarda mı? kimde? zannediyor musunuz ki bir insan çıkacak ve «kabahat benden diyecek. mâsum insanlar kırılan kapılardan içeriye dalan bir sürü avantacı gurubun yaptığı tazyikle, amerikan filmlerinde görülen mankenler gibi sapır sapır tribünlerden betonların üzerine döküldüler.
hey yarabbi!.. biliyorduk bir gün bu stadlarda beş on kişinin kafasının yeneceğini... ama gel de meram anlat. vasat bir maç seyrettik. can'ın bir, iki güzel pasını gördük. pek de şuurlu olmayan müdafaamız yine de aksamadı. ama forvetimiz yine sönük, yine gayretsiz, yine neticeye gitmekten uzaktı.
ta rakibimiz bulgarlar... o ne fizik, o ne kondüsyon... dört sene evvel vasilevski stadında 2-1 mağlûp olduğumuz takımdan kuvvet ve teknik bakımından bir hayli ilerlemişler. herkes ilerliyor, biz ise, bol bol nutuk atıyoruz.