ilk 20 dakika rüzgâr gibi esen fakat sonra durulan takımımız ikinci yarıda çok sönüktü...
tunuslu'lar saha ortasında güzel paslarıyla göz doldurular
tunus'a sadece gol attık: 4-1
metin kapntanlığını mükemmel bir oyunla değerlendirirken, lazio'lu can da klâsını gösterdi. goller: metin 2, can, aydın
halit kıvanç ankara'dan bildiriyor
milli takımımız dün tunus’u 4-1 yenerek, iki yıllık galibiyet açlığımızı giderdi, fakat dünya kupası elemelerine hazırlık yönünden, futbol olarak yeteri kadar doyuramadı...
ne de renkli başlamıştı maç... kasım'dan çok mayıs’a yakışan, pırıl pırıl hava... 19 mayıs stadını son yerine kadar dolduran 30 bini aşkın sporsever istiklâl marşını ne canlı söylemişti. sonra şeref, 25 milli maçını değerlendiren gümüş madalyasını federasyon başkanı özyurt’tan ne iftihar, ne heyecan içinde almıştı. ve ne hızlı girmiştik oyuna: daha ikinci dakika tamamlanmadan metin'in kaleciden gelen topu yakalayıp aşırtma bir pasla ileri yollaması, aydın'ın da bu pası aynı ölçüde kıymetlendirmesi, köşeyi bulan bir şutta ilk golümüzü kazandırmıştı. bu, metin’in ilk güzel hareketiydi ve daha nefis bir çoklarının başlangıcı idi. sonra bütün gözleri üzerine çevirten can, bazısı klâsının ifâdesi, bazısı italyan sahalarından ithal malı fevkalâde hareketler gösteriyordu. daha dört gün önceki lig maçında sahada sezilmeyen sanlı, bu defa parlıyordu.
metin in harika golü
işte şâhâne bir gol 19 mayıs'ı dolduran 40 bin kişiyi havaya kaldırdı. dakikalarca alkış tutulacak güzellikte idi metin’in bu golü. a. ihsan'dan gelen topu zor pozisyonda yakalamış, iki kişiyi geçmiş, sökerek gitmiş, kalecinin parmaklarını kırarcasına müthiş bir şutla ağları sarsmıştı... ve bir dakika geçmeden gene metin üçüncü golde de hissedar oluyordu: aşırttığı topu can mükemmel bir vuruşla ağlara mıhlamıştı. tunusluların ofsayt itirazında bulunduğu bu golde hakikaten ofsayt tartışmasına girişilebilirdi.
ilk 20 dakikanın rakkamla ifâdesi 3-0'dı. ve bu 20 dakikada gösterdiğimiz oyun da iyi sayılırdı. ama sonra? takımımız gittikçe durgun tempoya girdi. ve tunuslular kalemizi sıkıştırır hale geldi, işte sağlı sollu üç korner sonunda korktuğumuza da uğradık: kale önünün karışıklığı içinde tunus solaçığı topu yerden ağlarımıza gönderdi. üç dakika geçmeden ikinci golü de yiyorduk: necmi, öylesine boşa çıkmıştı ki. misafir sol için kafası ile boş kaleye giden topu ismail son anda kurtarmasa durum 3-2 olacaktı.
rüzgar dinince...
ikinci yarıya da, bu durgun havada başladık. ilk 20 dakikanın yarattığı ümitler, takımımızın oyunu gibi gittikçe dağılıyordu. yok yok, şu anlardaki futbolumuzla dünya kupasında birşeyler beklememiz fazla iyimserlik olurdu. kaptanlığını, mükemmel bir futbolla değerlendiren metin, gümüş madalyasını fevkalâde gayreti ile kıymetlendiren şeref ve bir de genç sanlı, takımın en başarılıları olarak parlıyorlardı. takımda degişiklik bekleyenler haklıydı. bu arada sakatlanan necmi'nin yerini nihat aldı. sonra da ogün sağaçığa girdi. ama takımdan çıkarılan oyuncunun sanlı olduğu farkedilince büyük bir hayret kapladı stadı. en iyilerden sanlı mıydı çıkarılması gereken?
ogün... metin... gol
taze kuvvet ogün sağdan akınca, metin de topu kafa ile ağlara göndermişti ve eğer hentbol olmasa daha önce, dördüncü gol tabelâya geçecekti. bu sıralarda can’ın bir köşeye çekilmiş gibi oyuna az girmesi fazlaca dikkati çekiyordu. belki de can, kendisini yeter derecede gösterdiğine inanmıştı. fakat metin kendi gayretini yeter bulmuyor, daha iyisini yapmağa çalışarak bu defa sayılan dördüncü golü de atıyordu. ancak bu golün hazırlayıcısı ogün'ün iki kişiyi geçerek verdiği pas da metin’in şutu kadar güzeldi. bu golden bir dakika önce ise, tarık'ın yerine yusuf'un alındığını görmüştük. beş dakikada ne yapabilirdi yusuf? zaten oyun bitiyordu. 4-1 lij galibiyet elbette güzeldi. iki yıldır beklediğimiz bir galibiyet olduğu için daha da güzeldi. fakat bu güzelliğe rağmen staddan pek de mutlu ayrılamadık. maçın başındaki sevincimizin yerini maçın sonunda sanki bir iç ezintisi almıştı. galiba dünya kupası için hissettiğimiz endişe, 4-1‘in zevkini gereği gibi duymamızı engellemişti.