şans yaver gitse mi iyidir, gitmese mi? 2001 yapımı ispanyol filmi intacto'yu bu cümle anlatır. film doğuştan şanslı olan insanları birbirleri olan ilişkilerini ve ne kadar şanslı olduklarını ortaya koymak adına birbirleri ile girdikleri bahisleri konu alıyor. peki şans yaver gitse mi iyidir, gitmese mi? bundan üç gün önce oynanan maçta kocaelispor'a karşı tarihinin en ağır yenilgilerinden birini alan galatasaray'da birçok şey üç gün içinde değişti. maç öncesinde bu maçı kaybedeceğiz hem de beş golle dense kimse, bunun gerçekleşmesini istemezdi doğal olarak. hayatın ileriye doğru yaşanıp, geriye doğru anlaşılır olması da bu herhalde. bu akşam ise sadece futbolun değil hayatın gerçeğine şahit olduk. bazen iyi şeylerin olması için, kötü şeyleri yaşamak gerekir. galatasaray'ın uefa kupası'nı kazandığı 17 mayıs 2000 gecesinden tam 209 gün öncesine dönelim. yani, 20 ekim 1999 gecesi; galatasaray'ın ali sami yen stadı'nda chelsea'ye 5-0 yenildiği zola ve flo'nun ali sami yen stadı'nda alkışlarla oyundan alındığı ve taraftarın çileden çıktığı maça. galatasaray o gece şampiyonlar ligi'nde bir üst tur iddiasını kaybedip yönünü uefa kupasına çevirmişti. 5-2'lik kocaeli mağlubiyeti bu iima noktası mıydı? buna şimdiden karar vermek zor ama bu gece yaşanan sevince sebepti. büyük kaptan'ın dönüş maçında maçında maçtan bir gün önce söylediği gibi bordeaux'yu elemek için sahadaydık.
teknik direktör bülent korkmaz sahaya sağda sabri, ortada meira ve emre aşık ikilisi solda hakan balta, defansın hemen önündeki üçlü blokta barış, mehmet topal, ayhan, onların önünde arda ve lincoln, ilerde ise baros dizilişini sürdü. bordeaux teknik direktörü gourcuff'u getirmediği kadrosunda jussie'ye de kenarda oturtarak bir başka sürprize imza attı. karşılaşmada yaşadığımız ilk şanssızlık para atışında topu seçmememiz oldu! bordeaux belki de kupa tarihinin en çabuk golüne imza atıyordu. golün ardından ilk yirmi dakika boyunca galatasaray, oyunu rakip yarı sahaya yoksa da pozisyon üretemedi; 16'ıncı dakikadaki lincoln'un topa vurmak üzereyken, bordeaux savunmasının araya girişini saymazsak. oyuna 19. dakikada sakatlanan mehmet topal'ın yerine kewell dahil oldu! 35'te o dakikaya kadar yakaladığımız en net pozisyondan kewell'la yararlanamadık. sol çaprazda bomboş kalan lincoln şut yerine pası tercih etti, kimsenin dokunamadığı top sağ aut çizisinde kewell'a geldi. kewell doğrudan kaleye gönderdi ama çizgiye paralel giden top auta çıktı! 42'de ise banş sağ çizgiye indi, rakibin şık bir feykle geçerken bordeaux'lu futbolcular içeride, galatasaraylılar ise dışarıda pozisyon aldı. arda önünde kalan topa sağdışla vurdu. top ağlara giderken, olasılığın gerçekleşme ihtimali bize dönüyordu. uefa'da gecenin en hızlı golünü bordeaux atsa da, en güzelini galatasaray attı. 45'te kewell sağ çaprazda topla buluştu. gerilmeden sol ayağı ile sağ doksanı görmesine sadece şapka çıkarılırdı, biz de öyle yaptık. ilk yarı ihtiyacımız olanı alsak da, son 10 dakikaya bu skorla girilmemeli cümlesini herkes kurmaya başlamıştı. ikinci yarıda galatasaray kusursuz bir futbolla başladı. kaptan bülent'in hırçınlığı sahaya yansımıştı bir kere... 64'te lincoln sol çizgiye inip rakibini bilek hareketi ile geçti, ön direkteki ardayı gördü. arda herkesi rahatlatan skoru galatasaray'a getiriyordu. maçın bittiği ve turun geldiği kanaati ise 73'te chamakh'ın golü ile sonlandı. 75'te ise bir dejavu yaşanıyordu ama tersine! cavenaghi'nin golü ile her şey bitmişti. birkaç dakika ör\ce kaybedilen bir top olsa, hatayı değil ortaya konan mücadeleye alkış tutan taraftarın da algısı değişti. kaptan'ın ilk maçında bir sezonda görülecek onca futbol enstantanesi bir maça sığmıştı. galatasaray son dakikalarda son bir atak daha geliştirdi. ceza yayında topu önünde bulan sabri, son bir vuruş denedi. sabri sadece gol atmadı. eğitim hayatında resim dersinden kaç alırdı bilemeyiz ama tek darbeyle mutluluğun resmini yaptı! ve para atışı sonrası oyuna bordeaux'nun başlaması, mehmet topal'ın sakatlanarak yerini kewell'a bırakması, çektiği şutlar yüzünde taraftar baskısını hisseden sabri'nin son bir şut denemesi... başladığımız yere dönelim; şans yaver gitse mi iyidir, gitmese mi?