antalya'ya kaybedilen maçtan ziyade, skoru bir kenara koyduktan sonra sahada oynanan futbolun düşündürdükleri bunlar. fakat galatasaray'ın olduğu her yerde umut vardır şiarı ile yola çıkıyoruz.
galatasaray, bordeaux'da önceki yıllarda kaldığı otelde kampa giriyor. geçtiğimiz yıllarda rakibimizi karşısında galibiyet çıkarsaydık büyük ihtimalle medyanın "galatasaray uğurlu oteli" seçti başlıklarına muhatap olacaktık. gittiğin şehirde kaldığın otelin daha önce aldığında sonuçlarla ilgisi yokmuş önermesinin kanıtı olsun bu durum. galatasaray, bordeaux maçının öncesi, günün tek antrenmanını chaban delmas stadı'nda yapıyor. bu çalışmanın öncesinde teknik direktör michael skibbe'nin basın toplantısı var. yoğunluklu olarak türk basın mensuplarının katılımı olduğu basın toplantısında, bordeaux maçının haricinde her şey konuşuluyor. zordur, kötü oynayarak kaybedilen bir maç sonrası basın toplantısı düzenlemek, skibbe içinde öyle oluyor. kimse bir gün sonra iyi oynayarak kazanılacak maçın hesabını yapmıyor.
galatasaray maç öncesi, teoride ilk 15 dakikası, pratikte tamamı basına açık olan chaban delmas stadı'ndaki tek antrenmanını tamamlıyor. chaban delmas stadı'nın 1938 dünya kupası'na ev sahipliğini yaptığını belirtirsek ne kadar eski bir stat olduğunu anlatabiliriz. stadın 2001'e kadar parc lescure olan adı, 2001 yılında fransa'nın eski başbakanlarından jacques chaban-delmas'nın adı verilerek değiştirilmiş. avrupa'da gittiğimiz her statta etkilenerek aslantepe'nin hayalini kurma alışkanlığımız burada yok oluyor. bize bu stat ali sami yen'in yaşlı duvarlarını hatırlatıyor. daha önce iki kere kaybettiğimiz chaban delmas'da hedef galibiyet bu kez. maç günü bordeaux'nun en uzun caddesi olan st. catherine caddesi her günden farklı bir gün yaşıyor. büyük ihtimalle kimse bu kadar türk'ü o gün bordeaux'da beklemiyordu. stattaki yerimizi aldığımızda bir fransız basın mensubu da, tribünlerdeki galatasaraylı taraftarların neden bu kadar çok olduğunu, bu durumun sürpriz mi, yoksa normal mi olduğunu soruyor. çok normal cevabını veriyoruz. statta sadece bir kale arkasında bordeaux taraftan yoğunlukta. o tribünde de bordeaux'nun taraftar grubu olan "piranalar"ın mensupları var.
kadrolar dağıtıldığında üç stoperin aynı anda sahada olmasının şaşkınlığını yaşıyor herkes. daha önce galatasaray, maç içinde üçlü savunmalara dönmüştü ama bu kez ilk ilk yaşanıyor. bu kadar çok parametrenin sonu etkilediği bir oyunun akışında bir şeyler söylemek bazen komik durama düşmek olsa da, herkesin üçlü savunmaya dair bir yorumu oluyor maç öncesinde.
galatasaray sahada kalede de santis, geride emre aşık, meira ve servet ortada kewell. barış, ayhan, mehmet topal ve lincoln, ileride de baros'u tek forvet bırakarak başlıyor. bordeaux'da maç öncesi çekinilmesi gereken isimler forvette chamakh ile cavenaghi'nin yanı sıra orta sahada gourcuff ve wendel olarak gözüküyor. maç başlayınca 10 numaralı jussie'nin başımızı en çok ağrıtacak isim olduğu ortaya çıkıyor ilk dakikalar ile birlikte bordeaux'nun baskısı başlıyor. 6'da wendel'in soldan ortasında chamakh kafayla vuruyor, top direkten döndüğü sırada herkes maçın kader anı notunu alıyor. 17'de ise ayhan sol çizgiden sıfıra iniyor, yerden kestiği topa altı pastan kewell dokunsa da, şansın yanımızda olmadığı dakika olarak kayıtlarımıza geçmesi gereken bir kurtarış geliyor kaleci rame'den. 22'de baros kendisine atılan topta kaleci ile topun arasına girmeye çalışırken, hakemden galatasaray aleyhine serbest vuruş kararı geliyor. 40'da ise topu oyuna çabuk sokmak isteyen bordeauxlu futbolcunun vuruşu, iki metre yanındaki ayhan'a çarpıyor. hakemin devam işaretinin mhk'ya ders olması dileğiyle... ilk yarı başladığı gibi bitiyor. ikinci yarının 6o'ıncı dakikasında isviçreli hakem, jurrietti'yi ikinci sarı karttan ihraç etmeyerek maçtaki tek hatasını yapıyor. ikinci yarının ikinci kısmında bordeaux kalesinde baskı kuruyoruz ama aklımız hala kewell'in ilk yarı da kaçırdığı pozisyonda. maç başladığı gibi 0-0 sonuçlanıyor.