türkiye kupası final karşılaşmasının 28 haziran yerine 29 haziran tarihine alınması üzerine galatasaray'la revanşı yapamayan altaylı futbolcular çok üzgündü...
altay'ın senelerden beri kaptanlığını yapan santrhaf kâzım'ı gölgede 34 derece olan sıcaklık bunaltmıştı. tam dibinde kendisine ait kahvenin bahçesinde bir ağacın gölgesinde oturuyor, saat da tam 18.30‘u gösteriyordu. bizi görünce «bu saatte ben şimdi mithatpaşa stadında turgay'la el sıkışıyor ve ona takımı için iyi şanslar diliyordum» diye hemen söze başlamıştı. ağaç gölgesinde yalnız başına oturan kaptan kâzım'ın bütün düşündüğü türkiye kupasının izmir'e de getirebileceği idi. konuşmalarından da öyle anlaşılıyordu. «biz çok iyi hazırlandık» diyordu. ve sözlerini şöyle tamamlıyordu, «galatasaray'ı yeneceğimize dair hepimizde kuvvetli bir inanç vardı. bu azimle en az bir beraberlik kopartır dok. mâne ve madden her şey yapılmıştır. çok üzgünüm.» altay'ın türkiye kupasında finale kadar yükselmesinde en büyük payı olan muvaffak antrenör bayram dinsel maç saati sıralarında alsancaktaki altay deniz lokalinin kıyısında elinde oltası balık avlıyordu. yakaladığı balıkları lokalin bbğfesine gönderiyor akşam yemeğini hazırlatıyordu. şansı da epey açıktı. izmir'in meşhur çipursa'sından iki tane tutmuştu «eğer bugün galatasaray ile oynasaydık iki gol atacaktık» diye balık avı ile türkiye kupası finali arasında bağlantı kuran ve şansını bu şekilde yorumlayan bayram da kâzım, hikmet, önder, ünver ve diğerleri gibi üzgündü. takımı hem teknik yönden hem de moralman iyi hazırladığını söyleyen antrenör, galatasaray'ın altaydan çekindiği için oyunlara girdiğini de belirtiyor ve «idari işler beni alâkadar etmez» diyerek sözlerini tamamlıyordu.
elinde ıstaka nazmi ile bilârdo oynayarak vakit geçiren aytekin, «hazırız. şimdi deseler tayyareye atlar maçı yine oynar ve galatasaray'a kolay yutulur lokma olmadığımızı gösteririz» diyordu. aytekin bilârdo oynarken bile maçı düşündüğünü anlatmak istiyordu. nail, alsancak'taki evinde yatapa uzanmıl istirahat ederken, feridun ile ünver, gündoğdu meydanındaki bir cafe-terlada arkadaşları ile beraber sohbet ediyorlardı. sohbet tabii ki altay - galatasaray karşılaşmasının dedikodusu idi. ilk final karşılaşmasında takımdaki yerini alamayan feridun'un maç hakkındaki düşüncelerde şöyleydi: «beşiktaş maçındaki sakatlığım tamamen geçmişti. zaten türkiye kupasını izmir'e getirmek için ant içmiştik.» alsancak'ta bornova caddesindeki lokantasında ahçıbaşına talimat veren önder «biraz da bizi düşün ahçıbaşı» diyordu. önder'in bu konudaki sıkıntısı ahçıbaşının sol kepçe olması idi galiba. «istanbul'da olsaydık galatasaray karşısında şimdi mücadele ediyorduk belki bir gol de atmış olurduk. şimdi saat 19. maçın birinci devresini bitirmiş, talmiatı almış, ikinci yarıya ayni hırsla çıkıyorduk» diyorduç önder veral'da... maç saatinde evinde küçük çocuğu ile oynıyarak vakit geçiren cahit, akşam açık hava sinemasına gitmek için gişedeki kuyrukta sırasını bekleyen hikmet de üzgündü. bursa'dan izmir'e gelen kafileden ayrılıp istanbula giden varol, bekir, numan, iskender ve enver de diğer arkadaşları gibi mutlaka üzgündüler. çünkü onlar da diğer arkadaşları gibi hırslı ve azimli idiler türkiye kupasını izmir'e getirmekte...