uzatmaların sonunda, bu maç bana yıllar önce seyrettiğim ‘‘düellocular’’ filmini hatırlattı. bu filmde iki düellocu birbirlerini nerede görseler düelloya girişiyorlar, ama bir türlü sonuç alamıyorlardı. film bittiği zaman sinema salonunu dolduran seyirciler heyecandan nefesleri kesilmiş, donup kalıyorlardı.
bu maç da böyle oldu. uzatmaların son düdüğü çalındığında herkes bir an donup kaldı. çünkü 120 dakika arka arkaya düellolar şeklinde geçmiş ve sonuçta kupanın paylaşılması gerektiği ortaya çıkmıştı. iki takımın teknik direktörleri birbirlerinin her yaptığını anında anlıyor ve ona göre önlem alıyorlardı. ancak maçın birinci yarısının ayrı bir analizi vardı.
birinci yarıda sonucu iki adam tayin etti. bunlardan bir tanesi beşiktaşlı mehmet özdilek, ikincisi de g.saraylı tugay kerimoğlu'ydu. mehmet özdilek, topu neredeyse yüzde 70 hapseden g.saray'a tek başına direndi ve bir de enfes gol attı, ilk yarıyı beşiktaş'a verdi. tugay kerimoğlu, g.saray'ın içinde beşiktaş'ın ajanı gibi çalıştı ve orta saha hakimiyetini yanlış paslarla beşiktaş'a kaptırmakta bir numaralı rolü oynadı. ilk yarıyı böyle bitirdik.
ikinci yarı iki takımın taktik değiştirdikleri yarıydı ve uzun toplarla oynamaya dönen g.saray maçı alacak gibi göründü. ne var ki, fatih terim tek başına kişisel oynayan ve ortalayacağı topları kaleye atarak hakan şükür'ü canından bezdiren hagi'yi oyundan alamayınca sadece bir gol geldi. uzatma devreleri tam bir düello şeklinde geçti. ondan sonra iş penaltılara kalmıştı. oysa bu maç, g.saray açısından penaltılara bırakılmayacak bir maçtı. üstelik daha ilk maçın sonunda yenilen atalca beraberlik golü moralleri iyic bozmuştu. g.saray penaltılarda tükenmişlerin acı sonunu oynadı. zaten böyle olacağı başından da belliydi.