ilk basımı 2002 yılında olan yapı kredi'nin "top bir dünyadır" adlı kitabından;
sait çelebi (hazırlayan: m. sabri koz)'un "ilk yıldızlar ilk hatıralar" başlıklı yazısından;
millî takım kalecilerinden hamit bey...
şimdiye kadar ismi çıkmayan, fakat avrupa'daki turne esnasında kendini gösteren kıymetli bir futbolcumuz nasıl yetiştiğini, nasıl ihmâl edildiğini ve hissiyatını anlatıyor.
memleketimizde, futbol takımlarımız arasında maateessüf [yazık ki] ismi sayılan oyuncular hep bir iki kulübe inhisar etmiş ve diğer takımlarda mühim futbolcular çıksa bile, kendi oyuncuları arasında eriyip gitmiştir.
biz bu sahifelerde kıymetli spor hâtıralarını kaydederken bu unutulmak istenilen mühim şahsiyetleri de tanıttırmağa çalışacağız. işte bugün bahsettiğimiz kaleci hamit bey, spor hayatımızın kıymetli birer rüknü [temel direği] olduğu halde ancak avrupa'ya giderken kendisini tanıttırabilmiş ve şimal memleketlerde yapılan turne esnasında iyi bir mevki kazanmıştır. seyhahatte geçen anlardaki hoş sohbetleri her futbolcu için şimdilik iyi birer hâtıra olarak yaşatılıyor. işte bu kıymetli arkadaşımız spor hayatını şu suretle anlatıyor:
"bundan on iki sene evvel çırçır mahallesi'nde ağabeyim ve arkadaşları tarafından zeyrek idman yurdu nâmiyla bir futbol kulübü açılmıştı. kulüp azaları haftada üçer gün antrenman yapar ve cuma günleri de civarda bulunan diğer mahalle kulüpleriyle maç yaparlardı. bunları seyrede ede bende de futbola heves geldiğinden ağabeyimin tavassutuyla [aracılığı ile] yurda kaydedildim. böylece altı ay kadar çalıştık, artık kulübün zeval vakti takarrüb etmişti [sonu yaklaşmıştı]. ve nitekim az bir müddet zarfında kulüp kapandı. bizim futbola olan meyi ve inhimakımız [merak ve düşkünlüğümüz] ise gittikçe tezâyüd ediyordu [artıyordu]. o zaman süleymaniye kulübü yeni teşekkül etmiş idi. ağabeyim süleymaniye terbiye-i bedeniye yurdu'na, ben de vefa idman yurdu'nun üçüncü takımına dahil olmuştuk. mektepten çıktıktan sonra bütün gün süleymaniye camii avlusuna ve cuma günleri de hastahane çayın'na gider, oyun oynardık. kardeşim o zamanlar antrenman yaparken muhtelit tim kalecisi olacağına îmân ettiğini söyler ve ona göre çalışır idi.
ağabeyim ile beraber çalışmayı daha muvafık bulduğumdan süleymaniye kulübü'ne girdim. o, harb-i umûmî'de [birinci dünya savaşı] askerliğini îfâ etmek [yapmak] için vazîfe-i vataniyesi [yurt görevi] peşinde koştu ve yerini bana terk etti. artık hayalimden neler geçiyordu. ben de onun gibi olacağımı ümit ederek daha fazla say gösteriyordum [çalışıyordum]. ilk maçım fenerbahçe birinci takımına karşı olmuştu. bu oyunda yedi sayı ile mağlup takım bu suretle açıldı. anladım ki ileride kaleciler içinde 'gol yeme kralı olacağım.' diğer oyunlarda da en aşağı üç, beş sayı hazmediyordum, ilk oyunlarımda böyle fazla sayı ile mağlup olmak zerre kadar maneviyâtım üzerinde su-i tesîr [kötü etki] icra edemiyordu; bilakis sayıları azaltmak için fazla gayret sarfediyordum.
fakat bu sayıları hazmetmek pek güççe oluyordu. çünkü bu husustan mütevellid [dolayı] teessürâtımı tadil edecek [üzüntülerimi ortadan kaldıracak) -diğer kulüplerin oyuncuları gibi- ne bir mecmuam ve ne de bir arkadaşım vardı. bugün herkesçe malûmdur ki bizde spor hayatında yükselmek için sağlam takım, iyi bir muhabir ve güzel bir mecmua kuvveti lâzımdır.
kulübümde böylece üç dört sene çalıştıktan sonra nihayet azmim ve sebâtım sayesinde millî takım seçme müsabakalarına dahil oldum. bu seçme müsabakasının bir ingiliz muallimi tarafından yapılacağını anladığım vakit nihayetsiz sevinç içinde idim. çünkü bu muallim hiçbir kimsenin tesiri altında kalmayacak oyuncuyu lâyıkıyla anlayacak ve ona göre kabul edecekti. ben îmânım gibi biliyordum ki seçme müsabakası bir ingiliz tarafından yapılmasaydı -başkalarını bilmem- ben kat'iyyen kazanamayacaktım. çünkü gazetelerde millî takım teşekkülü için toplanan anketlerde daima bazı kere mecmua oyuncularını görür ve daima yapılan takımlarda kulüpçülük hissinin milliyet hissine galip geldiğini anlar ve benim de hiç müdafiini [savunucum] olmadığını bilir ve vaziyetimden korkardım. hattâ şunu arz etmek isterim ki kampta çalışırken ilk günleri bir yanlışlık eseri olarak seçildiğime ve birkaç antrenmandan sonra muhakkak surette kamptan ihrâc tezkiresi alarak ayıklanacağıma herkes kani gibi idi.
kampta hayat son derece muntazam bir program tahtında [altında] devam ediyor ve muallim-i muhteremim mister hunter'in göstermiş olduğu usûlleri itina ile tatbike çalışıyordum. bir aylık kamp hayatı bana çok istifâdeler temin etti. kampta icra edilen imtihanda muvaffak olduktan sonra paris'e gittik. olimpiyat'ta çekoslovakya, uruguay, isveç, isviçre, hollanda gibi büyük takımların maçlarını seyrettik. her milletin ve kendimizin futboldaki derece-i kabiliyet ve ehliyetimizi [yetenek düzeyimizi ve becerimizi] öğrendik.
olimpiyattan istifâde ettiğimi turnede oynamış olduğum maçlarda gösterdiğim oyunlar ile ispat edebilirim. bu oyunlar benim zevkimi tatmin ediyordu. çünkü içinde bulunduğum akım kuvvetli ve bütün takım azaları mevkilerinden emin, yekdiğerlerine [birbirlerine] itimad etmiş oyunculardı.
arz ettiğim gibi bu oyuncular arasında oynamak beni nihayetsiz sürûrlara [sevinçlere] garketmîşti. vakta ki avrupa'dan avdet ettik [döndük], bu avdet benim için pek acı olmuştu. çünkü ben herkes gibi serbest hayat yaşayamayacak idim. artık askerlik zamanı gelmişti. muhayyilemde [hayalimde] vâzife-i vataniyemi îfâ için [vatanî görevimi yapmak için] kim bilir nerelerde ve ne halde bulunacağımı, muntazam antrenmanlarıma devam edemeyeceğimi düşünmekle müteessir iken insaniyet ve fevkalâde fedâkârlığını unutamayacağım riyâset-i cumhur meclis-i millî muhafız kıta'ât, tabur kumandanı ve bu kere türkiye idman cemiyetleri ittifak, azâlığına intihâb kılınan [seçilen] muhterem binbaşı ismail hakkı hakkı beyefendi'nin himayesine mazhar olarak ankara muhafızgücü'ne sevk ve iltihak edildim [katıldım]. bir sporcunun kaç senede ve ne suretle yetişeceğini takdîr buyuran muhterem kumandanım ismail hakkı bey yalnız beni değil, bütün tabur efradını spor hususunda gaye [çalışmaya] teşvik ve takdîr etmekle beraber büyük kulüplerde bulunmayan bütün spor levâzımâtını [araç gereçlerini] da bulunduruyordu. ben de bundan istifâde ederek istanbul'da çalıştığım gibi burada da muntazam antrenmanlarıma devam ediyordum. ümid ederim ki ileride millî takımımıza daha istifadeli bir uzv [üye] olarak iltihak edeceğim [katılacağım]..."