galatasaraylıyı nasıl bilirsiniz? tanıl bora 15/05/2013 radikal.com.tr
galatasaray şampiyon oldu, ezeli rakibine karşı 19-18 öne geçti. 'galatasaraylı'ya ve onun sabri'yle imtihanına dair bir portre denemesi.
yıllar önce bir şair abimizle futbol konuşuyorduk. o galatasaraylı olduğu için, futbol diye galatasaray konuşuyordu. fatih terim henüz uefa kupasını almamıştı ama yine bir ‘büyüklük’tü, şampiyonlukları cebe indirmeye başlamıştı. gel gör ki şair yüzünü buruşturuyor, “fatih galatasaray’ın hocası olmaz yahu” diyordu, “galatasaray’ın hocası, ne bileyim, trapattoni olur”. şair abi, en ağır hoca diye trapattoni’yi bellemişti; avrupa’nın en gözde hocası her kimse, o yaraşırdı işte galatasaray’a.
şair yalnız değildir. ‘beğenmeyen’, şu veya bu adamı yüce takımına yakıştıramayan taraftar her yerde vardır ama en çok galatasaray’a yaraşır. sersemliğinden, verilmeyen bir penaltı kadar emin olduğu oyuncusunu, kimi ekşi bir yüzle, kimi dudağının kıyısında alaycı bir tebessüm, kimi sinirden avurdunu çiğneyerek, ‘bak işte’ diye hatasını kollayarak izleyen o tipi bilirsiniz. takımından, laf dinlemeyen oğlu gibi, “bizim gerzekler” diye bahseden tip... maçı evire çevire domine ederken bile, yapılamayanın edilemeyenin nârına yanarak öfleyen tip... aman diyeyim; galatasaraylılar böyledir demiyorum. cemal süreya ‘galatasaraylı’ portresinde ‘ortalama galatasaraylının soyluluk ya da yücelik tasladığını söylemek istemiyorum’ diyordu ya. ben de söylemek istemiyorum. lakin dünyanın her yerinde, ‘her camiada’ görülen bu tipolojiyi, en çok galatasaraylıya yakıştırırım.
fenerli, öteki tipe daha yakındır: üç pas yapamayan takımı 28. dakikada taç çizgisi kenarında ilk ikili mücadelesini kazanmaya görsün, ‘surda bir gedik açtık’ coşkusuyla ayağa kalkan, ‘tamamdır’ havasına giren tipe... futbolumuzun iki büyük oligarkını mukayese edersek, fenerbahçe’ninki bir yandan daha küstah, bir yandan daha ‘samimi’, ‘dobra’ bir kibirdir... cemal süreya’nın ‘fenerbahçeli bağıra bağıra çoğalır’ dediği hal... ‘fener, döner döner dünyayı yener’. galatasaray’ınki daha ‘inceltilmiş’, biraz ‘züppe’ bir kibir. ‘siz hâlâ annenizin liginde mi oynuyorsunuz?’.
fenerli, güç gösterisi olarak getirtmek ister trapattoni’yi ve gökteki yıldızları; galatasaraylı, ‘kaliteyi’ kendisine tahsisli gördüğü için. ‘bir gün herkes fenerbahçeli olacak’: yenecek bir rakipten yoksun kalmayı düşünebilecek kadar delice ve o derecede ‘naif’ bir kibri yansıtan bu slogan, galatasaray için düşünülebilir miydi? herkes onun seçkinliğini paylaşsın hiç ister mi, galatasaraylı?
abartıyorum tabii. sohbet ediyoruz şurada. hem zaten, her zümreden, her meşrepten taraftar derleyen popüler kulüplerde her tipoloji, her karakter kalabalığa karışmaz, eriyip gitmez mi? bu çizdiğim de, biraz eski moda bir portre, epeydir. fenerli diye birinin canına kıydıklarını görse, bütün bu sohbetten soğuyacak kadar eski moda.
galatasaraylının meşrebini, sabri’yle sınayacaksınız. kimisi, onun meçhûle giden ortalarına, bir mana verilemeyen şut teşebbüslerine, kabahatlilerin telaşıyla oradan oraya seğirtmesine acı bir alayla bakar; müşkülpesentliğin bile zevkini kaçırdığını düşünür sabri sarıoğlu’nun. bir defasında sırtına ismini yanlış yazarak (sarbi), sanki bizzat kulüp, onu eğretiliğin karikatürüne dönüştürmemiş midir? lise’nin kalantorlarının parasız yatılıya oynadığı pis bir oyun gibi... şairle sabri’yi konuşmaya cesaret edemezdim ama onun başını ellerinin arasına alıp ‘vah galatasarayım, bunu da mı görecektin’ diye ileneceğine eminim. kimisi de o can veren pervane haline, sadakatine, eyüp sabrına, emekçiliğine hürmet eder, ona laf getirtmez. bunların ödülü, real madrid gibi bir rakip karşısında kanattan içeri penetre edip snejider’e gol pası veren bir sabri’nin mümkünlüğüdür. her sabri’ye uygun bir galatasaraylı mutlaka vardır. rakiple boğaz boğaza gelen sabri’ye uygun olanı da var, belli ki.
‘unutulur, kalır. hepsi o kadar. (...) o kadar acemi, o kadar toy, o kadar ilk, o kadar yeni’.