ilk basımı 2009 yılında olan mehmet yılmaz'ın "samsunspor: kırmızı beyaz siyah" kitabından;
fatih vural'ın "bir gün samsunspor'a geri döneceğim" başlıklı ertuğrul sağlam röportajından;
- ismail uyanık'ın sizdeki yeri nedir?
benim hayatımda çok önemli bir yeri var. bunu her fırsatta, her ortamda söylerim. gerek futbolculuk dönemimde, gerekse antrenörlüğe başladığım dönemde bir yere geldimse bunda ismail uyanık'ın çok büyük payı var. futbolculuğum dönemimde samsun'un önemli iş adamlarından biriydi ve yönetici olarak çok önemli işler yaptı. kulüp sıkıntı yaşadığı dönemde, kendi hayatını ve işini riske atarak büyük yatırımlar yaptı. şunu bilirim ki, bir futbolcu ismail uyanık'tan para istesin ve geri çevrilsin! birçok futbolcunun alacağının, devre arasında bittiğini bilirim onun döneminde. iyi niyetli, kulübünü seven ve fedakârlık yapan bir insandı.
- teknik adamlığınıza nasıl katkıları oldu?
benim en büyük hayallerimden birisi, futbolu samsunspor'da bırakmaktı. "beşiktaş'tan bir gün ayrılacaksam, dönüşüm mutlaka samsunspor'a olacak," diyordum. öyle de oldu... beşiktaş'tan ayrılmam gündeme gelince, hiçbir kulüple konuşmadım ben. direkt ismail uyanık'la konuştum ve beşiktaş la samsunspor'un alışverişiyle samsun'a döndüm. ismail uyanık'ın en büyük hayallerinden biri de beni o takımın başında antrenör olarak görmekti. dolayısıyla beşiktaş'tan döndükten sonra üç sene kaldım samsunspor'da. üçüncü senenin sonunda artık futbolu bırakma kararı aldım ve yardımcı antrenör olarak jovanovski ile başladım sezonun ortasında. ondan sonra sakıp özberk geldi. uben böyle bir şey istemiyorum," diyerek, kendi ekibiyle çalışmak istediğini söyledi. futbolun son dönemlerini böylece yaşadım. ertesi sezon da gigi multescu ile göreve başladık, ismail uyanık, iki sezon sonra samsunspor'un başına geçmemi istediği için teknik direktörü benim seçmemi istemişti. "senin inandığın, senin güvendiğin, bir şeyler öğrenebileceğin birisi göreve gelsin ki, bir şeyler kat edebilesin," dedi. çok da mantıklı bir yaklaşımdı bu. o dönem multescu'da karar kıldık. daha sonra çeşitli olumsuzluklar yaşandı ve 7. haftada erdoğan arıca göreve geldi. yardımcı antrenör olarak onunla çalıştım. ismail uyanık, takıma bir tane daha yardımcı antrenör alınmasını istiyordu. ben de kendisine "başkanım ileride ben antrenör olacaksam, bırakın o zaman yardımcımı da ben seçeyim," dedim. erdoğan hoca da sağ olsun bunu sıcak karşıladı. ben de yardımcı antrenör olarak mutlu hocayı davet ettim. geldi ve o sezonu bitirdik. ve kulüpte bir antrenör arayışları başladı. ekonomik açıdan çok da rahat değildi samsunspor. maliyet düşük antrenörlere yöneldik. bir günü şunu düşündüm: "eğer bu takım vasat bir antrenör alacaksa, bu bana bir şey kazandırmayacak." hayatımda ilk defa belki ismail uyanık'ın odasına giderek çok büyük konuştum ve "başkanım, ben bu işi yaparım," dedim. tecrübemize ve bulunduğumuz konuma inanarak bunu söyledim. ben hayatım boyunca bu işe yatırım yaptım. dört sene üniversite okudum, üç sene yüksek lisans yaptım. başkana bunu söyleyip "antrenör aramana gerek yok," dedim. felsefemi, düşüncemi anlatarak kendisini ikna ettim. yönetim kurulu toplantısında "ben ertuğrul'u iyi tanırım. hayatında ilk defa bu kadar iddialı konuştu," demiş. yöneticilerin birçoğu "çok genç ve tecrübesiz. bizim bundan beklentimiz çok fazla. erken başlatıp da kaybetmeyelim," diye çoğu olumsuz yaklaştı. o dönemin menajeri süleyman hurmanın da benim bu kadar cesaretlenmeme katkısı oldu. ismail uyanık'ı ikna etme konusunda çok büyük katkıları oldu. böylece göreve başladım. herkesin kafasında soru işareti vardı. takımdaki en az on beş futbolcuyla arkadaştım. insanlar "acaba?.." diye sormaya başladılar bu yüzden. insanları şu şekilde ikna ettim: "celil, serkan, ali akdeniz, adnan, musa gibi oyuncularla geçmişte de çok dejenere olmuş bir ilişkim yoktu. hep bir ağabey-kardeş ilişkisi yürüttük." en büyük avantajım da, geçmişimde bu yönde bir defomun olmamasıydı, işe başlayınca, beraber oynamanın avantajlarını gördüm. maalesef kötü bir fikstür vardı. türk futboluna ders olacak olaylar yaşadık. göreve başladık... ilk maç ankaragücü maçıydı. 7-1 bitecek maç, 1-1 bitti. ikinci maçta fenerbahçe'ye yenildik kadıköy'de; 2-1. üçüncü maçta konyaspor'la 1-1 berabere kaldık. dördüncü maçta ali sami yen'de galatasaray'a yenildik. beşinci maçta eksik rize'ye yenildik. beş maçta iki puanımız var... puan olarak kötüyüz; ama oyun olarak tatmin oluyor insanlar. şanssızlık vakamızı bırakmıyor, goller kaçıyor. tabii homurdanmalar başladı... "biz dememiş miydik, bu iş olmayacak. acilen hocayı değiştirmemiz gerek. yoksa takım küme düşecek..." gibi çatlak seslere dillenmeye başladı. şehirde bir kamuoyu oluştu "bu hocayla gitmeyecek," diye... başkan, salı günü bir basın toplantısı yaptı ve ders niteliğinde şunları dedi: "bu kulüpte antrenör değişikliği kesinlikle gündemimizde değildir ve olmayacak da... bu takım küme düşecekse de ertuğrul sağlamla düşecektir." bu konudaki çatlak sesleri kökünden kesti. tabii bunu duyan insanlar da "değişiklik olmayacaksa bari destek verelim," dedi. 5 maçta 2 puan toplayan takım daha sonraki 5 maçta 5 galibiyet çıkararak 15 puan aldı. altıncı sıraya yükseldik. düşünebiliyor musunuz, yeni antrenör gelse o dönem yeni anlayış, yeni kadro, yeni sistem derken takım küme düştü... ilk yarının ortalarında beş oyuncuyu kadro dışı bıraktığımız o sezon biz, bütün sıkıntılara rağmen, çok genç oyuncularla kümede kaldık. antrenörlük hayatımın unutulmayacak dönemlerinden birisidir. kayserispor'la yaşadığım başarılardan daha büyüğü, o kadroyla samsunspor'u kümede tutmaktır.