"ben rahmetli gürsel'den bir yaş büyüğüm" demişti dayım, ona yaşını sorduğumda. bahsettiği kişi de trajik bir ölümle hayata veda eden göztepe'nin unutulmaz kaptanı gürsel aksel'di. dayım onları bir ayrı severdi. sanıyorum onlar da dayımı çok severdi. ağustos ayında izmir'e gelen futbol tarihi araştırmacısı fethi aytuna ile beraber gezerken bir çok defa buna şahit oldum. halil kiraz, nevzat güzelırmak, mehmet ışıkal ve altınordu'nun unutulmaz futbolcusu sonraların ünlü teknik direktörü erkan velioğlu. dayımdan bahsettiğimde hepsi aşağı yukarı aynı soruyu sordular, "necdet abi nasıl, şimdi ne yapıyor?" hiiiççç ne yapacak, cuma namazları hariç evden dışarı adımını atmıyor, eski günlerin hatırasıyla avunuyor...
dayım ailesiyle 1955'de türkiye'ye gelmezden önce makedonya'da futbol oynuyordu. sadece o mu? annemin halasının oğlu necati dayı ve ahmet amcam da. son ikisi makedonya'nın müslüman gençlerinin oynadığı edisto takımının aslarıydılar. içlerinden sadece dayım türkiye geldiğinde futbolculuğu sürdürme azmindeydi. diğerleri zaten muhacir düşmenin verdiği telaşla hayata tutunmanın yollarını ararken beykoz idarecileri çoktan dayımı transfer etmek için kolları sıvamıştı. ama muhafazakar bir müslüman olan dedem dayımın futbolcu olmasını istemiyordu. yabancı bir havayolu şirketi anneme hosteslik teklifi ile geldiğinde bu bardağı taşıran son damla olmuş ve dedemin kararıyla aile istanbul'a kalmaktan vazgeçip görece daha sakin izmir'e yerleşmişti.
gazete küpuru maçkolik'ten sevgili mehmet yüce'nin armağanı.
fakat futbol sevdası daha doğrusu rüzgarı bu kez de dayımı altınordu'ya sürüklemiş. o zamanlar ailenin yerleştiği basmane'nin güzide takımı altınordu dayımı transfer etmiş. ayrıca eshot'ta memur olabilmesi de bu transfer sayesinde mümkünmüş, dedem pek sesini çıkaramamış... altınordu'nun eski futbolcularından mazhar öksüz belediyede vazifeli olduğundan dayım da bu sayede memurluğa kapağı atmış. fakat bir-iki sezon sonrasında bugün bile zaman zaman dizinde acısını hissettiren kötü bir sakatlık üzerine futbolu bırakmak zorunda kalmış. tabii hiç bir zaman kopmamış çok sevdiği futboldan. hatırlıyorum uzun yıllar saha komiseri olarak izmir'in çeşitli stadlarında yağmur, çamur demeden görev yaptı. babamın ve benim altaylılığımıza karşın o koyu göztepeliydi.
yukardaki gazete küpuru cumhuriyet gazetesi arşivinden. gazetenin yazdıklarına göre dayım kızılyıldız'ın kalecisi. bayramın birinci günü dayımlara gittiğimde hemen bu mevzuyu ona sordum. bir de onun ağzından olayları dinleyeyim istedim. aramızda şöyle bir diyalog geçti:
- dayı anlatsana gerçekten kızılyıldız'da mı oynuyordun?
- yok be oğlum, gazetecilerin abartması... kızılyıldız kim, biz kim? o zamanlar en ünlü yugoslav takımı kızılyıldız olduğundan gazeteciler öyle yazmış, yahut beykoz idarecileri öyle lanse etmiş. ben makedonya'da müslümanların oynadığı edisto takımında kaleciydim necati dayın ve rahmetli ahmet amcan da orada oynuyordu. sonra bir başka takıma geçtim. (burada sırpça bir kulüp ismi söylüyor ama not almadığım için aklımda kalmadı)
- nasıl oldu peki beykoz macerası?
- kamuran olcayto ve gazanfer olcayto kardeşler mukavele imzalandıktan sonra beni beykoz antrenmanına götürdüler. bir kaleye ben geçtim, bir kaleye necmi mutlu. önümde affan, ismet ve ekerbiçer var. daha yeni gelmişim, yol yorgunluğu var, antrenmansızım ama beni beğendiler. sonraki günler babam kararını değiştirdi ve istanbul yerine izmir'e yerleştik. benim beykoz macerası da bitti.
- altınordu işi nasıl oldu?
- belediye reisi enver dündar başar'dı. bir tanıdık futbolcu olduğumu söylemiş o da bir göreyim demiş. halk sahasındaki bir maçtan sonra yanına gittim makamına. "belediye'de çalışmak ister misin" dedi. kabul ettim, beni yolladığı yerdeki şef altınordu'nun eski futbolcularından mazhar öksüz'dü. altınordu'nun antrenmanlarına çıkmaya başladım.
- ne kadar oynadın altınordu'da?
- 1,5 sezon kadar. sonra sakatlandım, babam da istemiyordu futbolcu olmamı. hem futbol hem iş birarada yürümeyecekti. ben de bıraktım. sait altınordu çalıştırıyordu bizi. daha sonraki yıllar saha komiserliği yaparken sık sık bir araya geldik, staddaki büfeyi işletiyordu. zor şartlarda çalışıyorduk, doğru dürüst eşofman bile yoktu, ayakkabılar bir felaketti. deplasmanlara gittiğimizde evden yemek götürürdük. zaten ben milli ligden önce bırakmıştım. sahalar zımpara gibi topraktı. ama futboldan kopmadım. yıllarca saha komiserliği yaptım izmir'in çeşitli stadlarında.