galatasaray taraftarı kendinden kopan ve camiayı zayıflatan “ateş güneş” hareketini sahaya ayva atarak protesto etmişti.
tarihte bugün futbol tarihimizin en entereasan tepkilerinden birini galatasaraylılar vermişti. tam da mevsiminde aldıkları ayvaları bir iki ısırık alıp, maç sonunda sahaya havale etmişlerdi.
bunun sebebini tetkik etmek için 1933 senesine gitmemiz gerikiyor. 1932 -33 futbol mevsimi galatasaraylılar için deyim yerindeyse tam bir kabus olmuştu. ligde küme düşmekten son maçta kurtulmuşlar, ezeli rakipleri fenerbahçe’den iki maçta on, beşiktaş’tan ise sekiz gol yemişlerdi. bu vaziyet kulüpteki ağır topları rahatsız etmiş, hatta bir nevi isyana sürüklemişti.
bu isyanın ilk ateşini gazetede galatasaray yönetimine yazdığı çok ağır bir eleştiriyle eşref şefik bey başlatmıştı. galatasaraylıları fevkalede üzen ve inciten bu yazının cevabı gecikmedi. eşref şefik haysiyet divanına verildi. bununla kalınmadı kulüpten çıkartılması gündeme geldi. işte bu noktada değişimin mimarı, evvelki yazılarımızda da sık sık bahsettiğimiz, kalemimizden düşmeyen yusuf ziya bey devreye girdi. “esrarengiz adam” yanına topladığı kalburüstü devrimcilerle galatasaray’ın hiç bitmeyen “mektepli mektepsiz” kaosunu su yüzüne çıkardı.
muhafazakar kanadın özellikle muslih hoca’nın başını çektiği grubun galatasaray’ı yükselteceği yerde gerilettiğini savunarak, takımın mektep takımı hüvviyetinden ziyade, profesyonel, bütün ülkeyi kucaklayan bir takım olmasının altını kalın bir çizgiyle çiziyordu.
türkiye futboluna ancak 1952’de ikmal edilebilmiş profesyonelliği yaklaşık yirmi sene önce galatasaray lisesi’nde yaptığı konuşmada anlatıyor, bu acı mağlubiyetlerin ancak bu yolla tersine dönebileceğini öngörüyordu. ancak onca duayen galatasaraıylıya rağmen ‘ki içlerinde kulübün ikinci reisi kemal rıfat, sedat rıza, sadun galip, nüzhet öniş ve galatasaray'ı bombardımana tutan gazeteci eşref şefik vardı' yusuf ziya kazanamadı. o da takımın yarısını alarak, arkadaşlarıyla birlikte kulüpten ayrıldı.
aslına bakarsanız bu bir devrimdi. hiç yıkılmayacak kalelerin bile iskambil destesi gibi devrildiği o devirlerde, inkılapçı hükümet de bu oluşuma destek verdi. önce sarı krmızı, sonra ateş güneş adını alan bu ayrılıkçı ama bir o kadar da ilerici olan gücün nihai adını en büyük devrimci mustafa kemal atatürk koydu: güneş
galatasaray'ın müessisi ali sami bey, yazdığı hatıratlarda bu oluşumun kendilerine çok zarar verdiğini söyler ve der ki;
“en eski spor arkadaşımız olan fenerbahçe kulübü'nün ilk adımlarında da takımımızda çalışmış olan galatasaraylılar emek vermiştir... fenerbahçe ilk kurulduğunda bizim için yabancı memlekette rastlanılmış bir vatandaş gibiydi. ona manen ve maddeten ihtiyacımız vardı. ondan dolayıdır ki fenerbahçe'yi takviye etmek ve bir rakip yaratmak için bizden ayrılan hasan fuat, hamit hüsnü, hasan kamil (sporel), galip (kulaksızoğlu), ismet (uluğ), hikmet (topuz) gibi arkadaşlarımıza gücenmedik ve onları sevmeye devam ettik. hâlbuki ondan sonraki bölünmeler ve ayrılmalar aynı tesiri bırakmadı...”
ali sami bey’in “ondan sonraki bölünmeler” diyerek kastettiği, galatasaray’dan koparak kurulan ve ömürleri uzun olmamasına karşın sarı kırmızılı takıma hatırı sayılır darbeler vuran yıldız, progres ve güneş kulüpleriydi. ama en muazzam yarayı güneş açmıştı.
öyle bir yara ki; galatasaray, tarihinin en ağır lig mağlubiyetini yine galatasaraylıların kurduğu güneş’ten aldı. nerdeyse “arada aldığı bir milli küme hariç” tam on sekiz sene belini doğrultamadı. bu ahval ve şerait altında çok uzun seneler acı çekti galatasaray. ta ki baba gündüz, devamında profesyonelliğe geçiş ve izmir’den gelen metin oktay’a kadar...
otuz beş senesi kanunevvel'in birinci gününde sahaya atılan ayvalar esasında sadece güneş’e atılmamıştı. güneş’e atılan ayvalardan kayda değer bir bölümü de muhafazakar galatasaray yönetiminin hisesine düşüyordu. o ayvalar ki; galatasaray’ı bölenler ve böldürenlere, canı yanmış taraftarların çektiği acılardı....