ilk basımı 1996 olan simon kuper'in "futbol asla sadece futbol değildir" kitabından;
follow, follow'un tirajı 10.000 ve glasgow'da çok ciddi bir güç olduğu da yadsınamaz bir gerçek. büyük olasılıkla rangers ve celtic taraftarları, bu gezegen üzerindeyken başka bir dünyada yaşayan tek insan topluluğudur. bizimkinden çok farklı bir dünyada yaşadıkları kesin. bizim dünyamız, sadece rekabet duygularıyla herhangi bir bağlantısı olduğu zaman, onlar için bir anlam taşır. aslında bunu da pek ciddiye almamak gerekir, çünkü ikinci dünya savaşı sırasında bile bu takımlar arasındaki derbi maçlarında ciddi kargaşalar yaşanmıştır. 1975'te oynanan bir 'old firm' (celtic-rangers derbisi) maçından sonra iki cinayet girişimi, iki satırla saldırı, bir baltayla saldırı, dokuz bıçaklama ve otuz beş dayak olayı görülmüştür. öte yandan bu kulüpler, insanda büyük bir sevgi duygusu da uyandırır.
rangers artık, ölen taraftarların küllerinin ibrox stadının çimlerine serpiştirilmesine izin vermiyor, çünkü eski bir rangers futbolcusu olan john greig'in sözleriyle ifade etmek gerekirse, "o kadar çok taraftarın külü serpiliyordu ki, sonuçta sahanın bazı yerlerinde, çimenlerin görülmediği büyük boşluklar oluşuyordu". bir glasgowlu'nun yazdığı bir romanda, old firm maçına değinilmeden geçilmesi, görülmüş şey değildir. iskoçların futbol maçlarına, avrupa'daki diğer milletlerden daha fazla gitmelerinin tek nedeni, celtic ve rangers taraftarlarının bu maçlara gösterdikleri ilgidir.
celtic katolik, rangers da protestan'dır demiştim, ama burada bir ayrım yapmakta yarar var. celtic, her zaman protestan oyunculara da yer vermiştir. üstelik bertıe peacock gibi bazı oyuncuların, aşırı uçtaki trotestant orange order' üyesi oldukları bile söylenmiştir. oysa bu durum rangers'da çok farklıdır. 'pope paul and the romans' (ayrıca the bollock brothers' olarak da bilinirler) adındaki punk grubunun, 'rangers neden bir katoliği transfer etmiyor?' adında bir şarkısı vardı ve rangers yöneticileri bazen bu soruya büyük bir içtenlikle yanıt verirlerdi. matt taylor 1967'de kanada'da, "bu, bizim geleneğimizin bir parçasıdır", demişti. "biz 1873'te bir presbiteryen gençlik kulübü olarak kurulduk. şimdi bundan vazgeçersek büyük ölçüde taraftar kaybederiz." presbiteryen kilisesi tarafından çıkarılan bush gazetesi 1978'de bu konuyu tartışmaya açınca, tirajı bir anda 13.000'den 8.000'e düşmüştü. gazete bir süre sonra da kapandı nasıl olduysa oldu, ping-pong ve bilardo masalarında bile yeşil-rengi kullanmayan bu kulüp, 1989'da katolik golcü maurice johnston'ı transfer etti.
tarihteki en ünlü celtic on biri, jock stein'ın 'lizbon aslanları'ydı. 1967'de lizbon'da oynanan final maçında helenio herrera yönetimindeki inter'ı 2-1 yenerek, avrupa kupasını kazanan ilk britanya takımı oldular. craig de lizbon aslanları'ndan biriydi. o maçla ilgili anılarını sordum. "bana hâlâ sorup duruyorlar. bunca yıl geçmesine rağmen, bana göre hâlâ penaltı değil. beni geçmesine izin vermemeye kesin kararlıydım ve 'eğer ona çarparsam, hakem maçın bu dakikasında kesinlikle penaltı vermez', diye düşündüm. ne kadar yanılmışım." ama maçın ilerleyen dakikalarında tommy gemmell'in attığı beraberlik golünün pasını vermiş ve chalmers maçın skorunu belirleyen golü atmıştı. maçtan sonra verilen yemekte, celtic antrenörleri herrera'ya hakaret etmişlerdi. üç yıl sonra, ikinci kez çıktığı avrupa kupası finalinde feyenoord'la oynayan celtic bu maçı kaybettiği sırada craig yedekler arasındaydı. terslik neredeydi? bunun, iki takımın bioritmleriyle ilgili bir şey olduğu kanısındaydı.