cem can'ın "fair play yemin istemez: fan-etik yazıları" kitabından;
cihat sizi seyrediyor
futbol üzerinden teşhir edilerek normalleştirilen şiddet, hem bedenleri hem ruhları daha da önemlisi düşünceleri hasarlı binlerce, on binlerce, yüz binlerce, milyonlarca kurban yarattı. daha hayatı anlayamadan, doygun bir mutluluğu tatmadan, büyük bir acı ile yüzleşmeden, en büyük hayallerini kuram adan, büyük ve olgunlaştırıcı bir aşk yasayamadan, önündeki koca yaşam belirsizliğinin karşısına yavaş yavaş bir karakter geliştirerek dikilmeye hazırlanırken, henüz çocuksu heyecanlarla pırpırlanan yüreği bir bıçak darbesi ile susturulan cihat, bunların sonuncusu değil ama en ünlü en unutulmaz kurbanı...
cihat, stadyumda misafir idi... yalnızca küçük bir stadyum deneyimi yaşayacaktı... bu deneyim ile yaşamı biraz daha tanıyacaktı...
son nefesinde yaşamı ile hesaplaşıp, pişmanlık gibi duygular hissedemeyecek kadar genç ve temizdi. son anlarında, sahadaki kahramanlara yöneltilen tezahürat arasında büyük bir şaşkınlık ve aslında her taraftarın terk edildiği büyük yalnızlık ve yabancılaşma içinde öldü.
cihat, insana saygısız, kendi sahte büyüklük tatminlerini toplumun barışına tercih eden tüm yöneticilerin yapmacıklıklarını, ufuksuzluklarını ve sorumsuzluklarını son nefesinde kanıtladı. kendi ölümünü alıp onların betonlaşmış suratlarına "şırrraakk!" diye yapıştırdığına hepimizi tanık etti.
"kötü yönetim şiddettir" dediğimizde önemsemediler. "yasa kurbanlarını arıyor" dediğimizde ciddileşmeyen yönetimler, ivecen ve delişmen hemen hareketlendileri toplandılar, toplantılar yaptılar. hemen, acilen; kolay ve pratik çözümler istediler. topluma sunulduğunda yatıştırıcı etki uyandıracak yollara yöneldiler... futbol şiddetinin değil, kendi mahcubiyetlerinin çözümünü ister gibi aceleci davrandılar. içimize gene kurt düşürdüler.
toplumun güvenliğini sağlamakla, toplumda güvenlik duygusu yaratmanın bambaşka süreçler ve başka başka işler olduğunu bilmiyor muyuz? arkamızda da önümüzde de dağ gibi acılı insan öyküleri var, bu zamanda uyur muyuz?
daha başında, mehmet ali şahin, "yasada değişiklik ihtiyacı varsa değiştiririz" derken tersliğin nereden kaynaklandığına dair hiçbir fikrinin olmadığını dolaylı bir şekilde ifade ediyordu. yani bir terslik/ şanssızlık var ama sorun yok sanki... mehmet ali şahin'in içine düştüğü boşluğu mehmet atalay doldurdu: "valiler yürekli olsa..." atalay valileri yürekli davranmaktan alıkoyan nedenleri nedense söylemedi
şahin ve atalay'dan çağdaş ve objektif bir yaklaşım ümit etmeyi çoktan bıraktığımız için federasyonun açıklamalarını bekledik: bazı doğrular var ama futbol kamuoyunun paylaşacağı vizyon çok eksik ve yanlış kurgulandığı için, bütünlüksüz, zemini doldurulmamış teknik olmaktan çok, politik bir söylemin eşliğinde çok zayıf bir önlem paketi sundular: öncelikle bıçakçı'nın konuşmasında en köşe taşı ifade olan "azimliyiz, kararlıyız ve hazırlıklıyız" üçlemesinin kimseye inandırıcı gelmesi olası değil. ulusoy federasyonundan beri hazırlanmamışlardı (şiddet yasası hazırlanırken hiçbir söz hakkı kullanmayıp 'yapılan yasayı olduğu gibi destekliyoruz diyen federasyonda bıçakçı ve mosturoğlu belirleyici görevlerde yer alıyorlardı), hazırlanmadılar, kesin olarak hazırlıksızdılar ve hâlâ da hazır değiller. bu nedenle şiddetin nedenleri arasında en görünür noktadaki ve en minyon hedefe yöneldiler: "çetelerin belini kıracağız, gözlerinin yaşına bakmayacağız!" hedefi küçülterek yanlış yere odaklanırsanız, azim ve kararlılığınız da kullanışsız hale gelecektir.
stadyumlardan uzaklaştırılan çete reislerinin gizli taltifler ile susturularak yalan gelecekte eskisinden çok daha fazla kazanan ve "saygın" birer işadamı kimliği kazanıp kazanmayacağım göreceğiz.
önlemler paketinde teknik yetersizlikler de var stadyum polisi gibi yeni bir polis türü yaratılmasına gerek yoktur. stadyumların özel koşullarına uygun şekilde özel bir anlayış ile davranan polise gerek vardır. duruma uygun şekilde davranma kabiliyeti genel bir polis kabiliyeti olarak kabul edilmelidir. uluslararası belgelerde, polise dair düzenlemeler arasında en önde yer alan "hooliganizm ile mücadele-istihbarat birimi"nin hâlâ kurulmaması vahimdir.
merdivenler tamamen boşaltılmadan maçın başlatılmaması ise tamamen saçmalık, saçmalığın da daniskasıdır... merdivenler ve yürüme alanları birer sirkülasyon bölgesidir ve taraftarın özgürce kullanacağı alanlardır. aslolan bu alanların bloke edilmemesi ve bu alanlarda durularak maç izlenmemesidir. bunu bile anlayamayacak kadar panik içinde iken önlem paketi falan hazırlanmaz!
bilet politikaları hala yanlışlarla dolu. stadyum kapasitesi kadar bilet satılması, kendi eli ile önemli bir risk yaratmaktan başka bir şey değildir: anlayış, koltuk sayısını ölçü almayıp, herkesin güvenlik ve emniyetinin tam olarak sağlanacağı sayıda bilet satılmasıdır. bu nedenle maçların risk dereceleri nesnel kriterler doğrultusunda uzmanca belirlenip, gerekirse stadyum kapasitesinin %30'una varan ölçüde indirim yapılarak bilet satılmasıdır.
karaborsaya izin veren uygulamalarla çetelerin beli kırılmaz. toplu bilet satılmaması geçersizliği kanıtlanmış sahte bir önlemdir. doğrusu, herkesin ismine yazılı olan, başkasına devredilemeyen ve bir kişiye ikiden fazla bilet satılmamasıdır. biletini değiştirmek isteyen satın aldığı yere iade edecektir.
turnikelerin bir kişinin ancak sığacağı kadar küçültülmesi ise stadyumlara kendileri en geniş kapılardan buyur edilerek girenlere özgü aşağılayıcı, hor görücü ve dar kalfalarına uygun bir düzenlemedir. biz tam tersini "turnikeler daha geniş, coplar daha kısa olmalıdır" diye önermiştik ama bunların değişmeli zaman alacak belli ki. oldu olacak taraftarın emekleyerek girişine izin veren tünel uygulamasını teklif etseydiniz bari... alternatif olarak; kötü niyetlilerin isteseler de sıkışıklık yaratamayacaktan kadar çok sayıda kapı yapıp taraftara daha saygılı bir hizmet götürmeye dersiniz? kimseyi rahatsız edecek kadar çağdaş önerilerde bulunmak istemeyiz amma...
en önemlisi hata ise elde mükemmel bir 3608 sayılı avrupa sözleşmesi var iken, 5149 nolu atalay-şahin yasasının politik bir bayrak haline getirilip, inatla temel metin olarak kabul edilmesidir.
bıçakçının konuşmasının ardından televizyonlar arka arkaya futbol şiddetine ilişkin programlar yayınladılar ve yapılan konuşmalar bıçakçı'nın sunduğu vizyonun kabul edilmediğini, birkaç saat içinde çöpe gönderildiğini gösterdi.
federasyonun planı ile tamamen zıt yönde akıllarına geldiği gibi konuştular. cnn türk'te istanbul valisi müthişti doğrusu; "bir musibet bin nasihatten iyidir!" dedi mesela. o musibetlerin hep vatandaşların başına geldiğini ise vurgulamadı. neyse, bu cümleyi cihat'ın ailesi duydu ise içleri rahatlamıştır biraz! vali, haklı ve doğru şekilde vazgeçilen "özel güvenlik" uygulamasından haberdar değildi, stadyum güvenliğinin s bin polis ile sağlanacağını sandığı için, özel güvenliğe ağırlık verilmesini istiyordu. hele ki silahsız bir polis fikrine hiç hazır değildi. şiddet yasasına bağlı olarak çıkartılan yönetmeliğe atıf yapıp durdukça bizim kafamız karıştı. zira 7755 sayılı talimatta yasada belirtilen işler, aynı yasadaki gibi şunlar şunlar yapılacaktır diye bir daha sıralandıktan sonra bu işlerin nasıl yapılacağını 15. maddede "uluslararası federasyonların kriterleri doğrultusunda, spor alanının fiziki yapısı dikkate alınarak kurulacak güvenlik sistemleri ile teknik donatımların özellikleri, kurulmasına ilişkin esaslar ile alınacak diğer güvenlik önlemleri ilgili federasyon tarafından çıkartılacak talimatla düzenlenir" diyerek işi federasyona paslamamış mıydı?
kimse hâla çağdaş metinlerdin bir sayfa bile okumadığı için, herkes anılarını anlattı. kanaatlerini ve temennilerini sundu. konuştukça aklandılar, arındılar, rahatladılar...
biz de çok memnun olduk...
çünkü türk kamu yönetiminde de futbolunda da karşılaşılan her zafiyette görülen, toplumu en çok rahatsız eden, şiddetin üretilmesinde ve normalleştirilmesinde de son derece etkili olan, şiddetin önlenmesindeki en büyük engeli oluşturan anlayış, bütün karakteristikleri ile bir gün içinde açığa çıktı.
artık çok net olarak söyleyebiliyoruz ki; ne yaparsanız yapın, hangi yasayı uygularsanız uygulayın, hangi paketleri hazırlarsanız hazırlayın, yönetim anlayışındaki geriletici kavramları bertaraf edemezseniz, toplumlara kötü kader çizgileri çizilecektir...
bu engeller;
* politik patronaj yani himayeciliktir. nesnel liyakat ve yeterlilik kriterlerini kullanmaz, ne kadar berbat ve çağdışı işler yaparlarsa yapsınlar siyasi nedenlerle arkalarında durursanız, kimseyi ensesinden tutup kenara koyamaz hale gelirseniz, ülkeye zarar vermeye başlarsınız. dünya bankasının raporlarında patronaj antidemokratik yönetimlerin ortak özelliklerinden sayılıyor ve politik patronaj'ın bulunduğu yönetimlerde yolsuzluk ortamının yaratıldığı belirtiliyor, yani himayecilik anlayışından vazgeçemeyen bir federasyon yönetiminin şiddeti de şikeyi de engellemesi hayal bile değildir.
* clientelizm'dir: üst ve ast arasında yazılı olmayan bir sözleşmeye dayanarak karşılıklı çıkara dayanan, "patronun*' çıkarı doğrultusunda davranan astların göç ve para ile ödüllendirildiği kayırmacılık sistemi, hizmetlerin niteliğini kaybetmesine, yasaların gereğince yürütülmemesine ve (gene) yolsuzluklara sebebiyet veriyor.
* hegemonya'dır: belli bir grubun karar ve kontrol mekanizmalarında baskınlığına dayanan ayrımcılık sistemi, demokratik katılıma, kolektif düşünceye ve toplum yararının önde tutulduğu anlayışa ağır bir darbe vuruyor.
* cronyizm'dir: ahbap-arkadaş kayırmacılığıdır, akraba kayırmacılığı olan nepotizm'dir.
beyler, cihat sizi seyrediyor... cihatlar da seyrediyor...