spor yaşamımda unutamadığım olaylar vardır. bunlardan birisi 1954 yıllarında, almanya devlet başkanı'nın, diğeri ise 1980'lerde özal' ın spora bakış açılarıdır.
alman milli takımı, 1954 yılında dünya şampiyonu olur. tüm almanya ayaktadır. futbolcular, büyük havalara girer. fakat devlet başkanı şampiyonluk sonrası, olimpiyat stadı'nda şampiyon olan futbolculara şöyle seslenir:
''nedir bu havanız? yoksa yeni bir buluş mu yaptınız? devlet başkanı için futbol, bir ayak oyunudur. önemli olanın ise 'kafa' , ülkeye ve dünyaya yeni buluşlar sunabilmek olduğudur.''
özal'ın sportif alandaki düşüncesi ise daha değişiktir. yitirilmeye başlanan türkiye'nin kişiliğini, o yıllar bulgar uyruğunda olan naim süleymanoğlu' nun pazularında arar! örtülü ödenekten, bu yolda milyarlar harcar. onu kendine manevi oğul yapar. naim de onu mahcup etmez ve de uluslararası müsabakalarda türk bayrağı'nı şeref direğine çektirir.
1948 yıllarında da, güreşçilerimiz birçok defalar türk bayrağı'nı şeref gönderine çektirmişlerdi. hatta olimpiyat stadı'ndaki seyirciler, ulusal marşımızı adeta öğrenmişlerdi.
bunların hepsi geldi geçti. ama bugün dünyada hangi noktadayız? gelişmekte olan ülkeler kategorisinde bir türlü aşama yapamıyoruz. enflasyonist ülkeler kategorisinde başı çekiyoruz...
şimdi fransa 98; tabii biz yokuz. alman milli takımı yine var. ama eski yıllarından çok uzaktalar. takımın yaş ortalaması 33. schumacher, vogts , imparator beckenbauer, grabowski, hoeness, müller gibi futbolcular yok. ve de mollalar takımına karşı 2-0 kazanıyorlar! maç sonrası, büyük alman takımı gol sevinci ile sarmaş dolaş oluyor. ülke adeta bayram yapıyor.
dünya kupalarının gediklisi, kendini tüm ülkelerden üstün gören, rakiplerini buldozer gibi ezen alman panzerlerinin, fransa 98'de aldığı bu başarı karşısında bayram yapmasını çok yadırgadık. hele matthaeus gibi bir futbolcunun böyle bir maçta iyi oynadığı için milli kahraman ilan edilmesi daha da şaşırtıcı bir olay. demek ki tüm değer yargıları altüst olmuş. yalnız almanya'da değil, tüm dünyada...