ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
arjantin-nijerya maçı bir heyecan kasırgası içinde geçiyor. nijerya atıyor ilk golü... maradona sinir küpü... giderek öyle mükemmel oynuyor, öyle harika paslar atıyor ki... iki güzel pastan iki güzel gol çıkarıyor caniggia... attığı gollerden biri, futbol tarihinin yazacağı gollerden... dünya kupalarının 1500. golü... ama arjantin, gruptaki son maçından önce öyle bir sarsılıyor ki... sarsılmak ne demek, yıkılıyor, yıkılıyor... ufacık adam, sevdiklerinin taktığı isimle ünlü "bücür", gene ön plana geçiyor... ne şu kaleye giren goller... ne bu boş kale önünde gol kaçıran golcüler... ne sakatlanıp kenara çekilen yıldızlar... ne hakemden kart üzerine kart gören yaramazlar... hiçbiri... hiçbiri... gazeteler... radyolar... televizyonlar... sadece maradona var başlıklarında, yayınlarında, görüntülerinde, haberlerinde, yorumlarında... herkes onu konuşuyor. öyle bir bomba ki bu... koskoca arjantin temelinden sallanıyor... moralman çöküyor arjantin milli takımı... çok değil, daha üç yıl önce kokain kullandığı gerekçesiyle "on beş ay sahalardan men cezası" alan o değil miydi? "doping" sözcüğü maradona adıyla birlikte duyulmamış mıydi? tabii, fifa yakın takipteydi hemen her maçta... attığı gollere değil, attığı adımlarına bakıyordu maradona'nın... tövbe tutmaz futbolcu, sonunda yakayı ele vermiş miydi? bazılarına göre suçsuzdu. 'ephedrine" adlı ilacı, sadece "ilaç" diye almıştı... ama yetkililer maçtan sonra doping kontrolünde idrarında "ephedrine" bulmuşlardı ya... o halde suçluydu. 1991'deki suçu ve cezası da göz önüne alınarak, hemen diskalifiye sözü ortaya atılmıştı. gerçekten çok geçmeden fifa'nın "maradona'yı dünya kupası'ndan ihraç ettiği" haberi dünyaya yayılıyordu. bu haber "bücür'ün sonu" demekti. bu koşullar içinde bulgaristan maçına çıkan maradona'sız arjantin takımı hiçbir varlık gösteremiyor, 2-0'lık yenilgiye boyun eğiyordu.