ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
dördüncü dünya kupası finalleri 1950'de brezilya'da baslarken, evsahibi kendi toprağındaki turnuvanın şampiyonu olarak ilan edilmiş gibiydi. gerek brezilya'da, gerekse tüm öteki ülkelerde başka hiçbir takım favori gösterilmiyordu. sonuçta güney amerika'nın futbolda iddialı iki takımı kupa için sahaya çıkacaktı. şimdi brezilya-uruguay karşı karşı idi. bu, aynı zamanda futbol tarihinde "dünya seyirci rekoru"nun kırıldığı maç olacaktı. 16 temmuz 1950 günü rio de janeiro'nun maracana stadı'ndaki maçta biletli seyirci sayısı, tam "199.854" idi. davetli ve görevlilerle rakam, 200 bini aşmıştı. tarihte bugüne kadar bu kadar seyircinin izlediği bir futbol maçı oynanmayacaktı.
kolayca tahmin edebileceğiniz gibi, staddaki 200 bin seyircinin neredeyse tamamına yakını, brezilyalı idi. kupanın bir numaralı favorisi evsahibi takımın taraftan yani... ancak doksan dakikalık oyun, bu tahminleri tepetaklak edecek ve maçı uruguay 2-1 kazanacaktı. o günkü kurallara göre, karşılaşma berabere de bitse, kupa brezilya'nın olacaktı, işte maçın bitimine sadece onbir dakika vardı ve durum 1-1'di. 200 bine yakın brezilyalı tribünlerde şampiyonluk kutlamasına başlamıştı bile.
fakat bitime sadece onbir dakika kala... evet, maçın tam 79. dakikasında uruguaylı ghiggia kaptığı topla fırtına gibi dalıyor.. ve barbosa'nın koruduğu kaleye tarihin en büyük gollerinden birini atıyordu. koca stadda çıt çıkmıyordu şimdi. sanki sihirli bir değnek dokunmuş ve yüzbinlerce insan donup kalmıştı. bu arada üç brezilyalının kalbi duruyor biri de intihar ediyordu. yıllar sonra brezilya'nın unutulmaz yıldızı büyük futbolcu didi, fenerbahçe'yi çalıştırmak üzere ülkemizde bulunduğu sırada, o maçı bize şöyle anlatmıştı: "maç bitmiş, saatler geçmiş, ama seyircinin en az elli bin kişisi tribündeki yerinden kıpırdamamıştı. hepsi de başını iki elinin arasına almış, saatlerce öyle kalmıştı. memlekette bir hafta yas tutulmuş, evlerde yemek pişmemişti. kaç gün boyunca durmadan ağlayanlar görülmüştü."
uruguay'da ise, aynı anda cumhurbaşkanı "ulusal bayram" ilan etmiş, halk sokaklara dökülmüş, günlerce dans ederek eğlenmişti. şampiyon takımı rio dönüşü montevideo hava alanında altı yüz bin kişinin karşıladığını da ekleyelim. böylece ilk dört kupayı iki ülke paylaşmış, uruguay ve italya, ikişer dünya şampiyonluğu ile futbolun şeref defterine altın harflerle yazılmıştı. bu tarihi finalden üç ilgi çekici not daha:
- o yılların dünyaca ünlü maç spikeri brezilyalı barroso, mikrofonda "bu faciayı anlatan adam, bir daha maç spikerliği yapamaz" diyerek istifa etmiş, mesleğini bırakmıştı.
- dünya kupasi'nın babası jules rimet, maçtan sonraki tören için hazırlanmış, brezilya'ya vermek kupa elinde beklerken... beklenmez sonuç karşısında şaşkına dönmüştü. çünkü kupa töreni filan yapılamazdı o koşullarda... lyi niyetli zavallı rimet, koca kupayı koltuğunun altına saklayarak, bir köşede uruguay kaptanı varela'yı bulmuş, kulağına eğilip birşeyler söyledikten sonra kupayı kimseye göstermeden ona vermişti.
- büyük finalden önce "turnuvanın en iyi kalecisi" seçilen brezilyalı barbosa, "fazla öne çıktığı için ikinci golü yedi ve zaferi rakibimize hediye etti" diye yıllar boyu eleştirilecek, adeta aforoz edilecekti. öyle ki kırk dört yıl sonra 1994 dünya kupası finalleri sırasında eski milli kaleci barbosa, brezilya milli takımı'nın kampına gelecek, ama kapıdan çevrilecekti. almamışlardı brezilya takımının yanına... zavallı barbosa,medya mensuplarına şöyle yakınmıştı: "en ağır suçun bile cezası, otuz yıl hapistir. ben ise, yediğim bir tek golün cezasını kırk dört yıldır çekiyorum."