“o” gün, 15 nisan 1989’du; nottingham forest ve liverpool, fa cup yarı finali için, hillsborough stadı’nda kozlarını paylaşıyordu. hakem maçın son düdüğünü çaldığında, ortada, ne galip ne mağlup vardı; beraberlik dahi olmamıştı. zira maç, sadece altı dakika oynandı. maça dair akılda kalan tek şey, 96 ölü ve yüzlerce yaralıydı; maç öncesi ve sırasında çıkan olayların faturasıydı bu. ve ölenlerin hepsi, liverpool taraftarıydı...
takvimler, 15 nisan 1989’u gösteriyordu. o gün, o stadyumda, nottingham forest ve liverpool arasında, fa cup yarı fi nali oynanıyordu. heyecan doruktaydı, maçın sonucu merakla bekleniyordu; ancak, kimse maçın bir faciaya dönüşeceğini tahmin edemezdi. maç, henüz başında durduruldu. stadyumun içinden ve dışından çığlıklar yükseliyordu.
biletsiz girmeye çalışan taraftarların yarattığı izdiham ve güvenlik görevlilerin aldığı yanlış kararlar sonucunda, etraf kan gölüne dönmüştü. olaylar sırasında, tam 96 liverpool taraftarı öldü, çok sayıda taraftar da yaralandı. hillsborough’daki olayların gelişimi ve suçluların kimler olduğu hakkında, 21 yıldır, resmî bir açıklama yapılmıyor. daha da ötesi, devletin, olaylarla ilgili soruşturma detaylarına 30 yıl gizlilik hükmü koyduğu belirtiliyor. bugünlerde, medyada, bu gizlilik hükmünün 10 yıl erken bozulacağı iddia ediliyor; bu iddiayı, bir süre önce, içişleri eski bakanı jacqui smith de doğruladı. bakalım, o kahredici güne dair hangi gerçekler su yüzüne çıkacak? şimdi, gerçeklerle yüzleşene kadar, hillsborough’da yaşananları tekrar hatırlayalım ve olayların az bilinen detayları üzerinde duralım.
sıkıcı, gri ve karanlık bir cumartesi günüydü. günün tek heyecan verici şeyi; sheffi eld united’ın stadı hillsborough’daki, nottingham forest ve liverpool arasında oynanacak fa cup yarı fi nal maçıydı. maç öncesinde; iki takımın taraftarları, radyo ve televizyonlardan, biletsiz olarak stadyum çevresine gelmemeleri konusunda uyarılmıştı. ancak, onlar taraftardı; biletli ya da biletsiz, kilometrelerce yolu tepip bir gece öncesinden sheffi eld’a gelmişlerdi. 15 nisan 1989 günü, hillsborough çevresinde iki takım taraftarlarının çıkardığı ufak tefek kavgalar ve atışmalarla başladı.
olaylar büyünce, polis, iki taraf arasına barikatlar kurarak taraftarları ayırdı. stadyumda, nothinghamlılar için 21 bin; onlardan daha fazla olacakları tahmin edilen liverpool taraftarları içinse 14 bin 600 kişilik yer ayrılmıştı. ellerdeki biralar bittikçe, heyecan artıyordu. liverpoollular, hillsborough’nun kale arkası olan ve “leppings lane end” olarak adlandırılan bölümde oturacaktı...
saat 15.00’da başlayacak maç öncesi keyifl er yerindeydi. stadyum çevresinde yapılan anonslarda, bileti olmayanların içeri sokulmayacağı söyleniyor; bileti olanların ise, maçtan 15 dakika önce giriş kapılarının önüne gelmesi isteniyordu. saat 14.30 sularında, kapı önündeki yığılmalar artmış, herkes bir an önce içeri girebilmek için önündekileri sıkıştırmaya başlamıştı. ön tarafta bulunan ve içeri girmelerine izin verilmeyen taraftarlar, arkadaki kalabalık yüzünden, bölgenin dışına çıkamıyordu.
bu sırada, polis, içeri girmeye çalışan bir taraftarı durdurmak için a kapısını açtı. polisin müdahalesi sırasında, ufak bir grup, açık kapıya yöneldi; kısa sürede, kapı önü ve turnikelerde, yaklaşık 5.000 kişilik bir kalabalık toplanmıştı. maç başladığında, statta yapılan tezahüratlar, dışarıdaki taraftarların adrenalinin daha da artmasına ve içeri girmek için saldırganlaşmasına neden oldu. yığılma yüzünden, insanlar ezilmeye başlamıştı; polis, çareyi daha sağda bulunan c kapısını açmakta buldu. işte, sonun başlangıcı, bu kapının açılmasıyla gerçekleşti. içeri girmek için birbirinin üstüne çıkan taraftarlar, tribünlere ulaşmak isterken, dar bir tünelde sıkışıp kaldı. arkadan gelenlerin yaptığı baskı, tribündekileri de sıkıştırmaya başladı. ayrıca, tünelin içinde kaçmaya çalışanlar, tribünün önünde bulunanların demir parmaklıklara sıkışmasına neden oluyordu. ortalık, âdeta can pazarına dönmüştü; polis hiçbir şey yapmadan duruyordu. bazı liverpoollu taraftarlar, canlarını kurtarmaları için, nottingham taraftarlarından yardım istedi. nitekim nottingham taraftarları, yardım isteyenlerin bir kısmını, tel örgülerin üzerinden kendi yanlarına alarak kurtardı. taraftarların bir kısmı, tellere tırmanıp stadyum dışındaki yola çıkarak; bir kısmı da demir parmaklıkların bir bölümünü kırıp sahaya inerek hayatını kurtardı. hakem ray lewis, maçın altıncı dakikasında, düdüğünü çaldı. şaşkına dönen polis, tel örgülerin kapılarını, onca olayın ardından açmayı akıl etti. zira daha önce, “kapıları açın.” diyerek yalvaran insanlara, polis, copla vurarak ve yumruk atarak karşılık vermişti.
sahanın içinde inanılmaz görüntüler vardı. bir tarafta; ağlayanlar, çığlık atanlar, şoka girenler, kırılmış kol ve bacaklarıyla hareket etmeye çalışanlar; diğer tarafta ise, yaralılara kalp masajı ve suni teneffüs yapmak için çaba harcayanlar… inanılmaz bir trajediydi. maç heyecanı, yerini büyük bir faciaya bırakmıştı. maç tatil edildi. sahada birçok ölü ve yaralı bulunuyordu; acilen, stadyuma, çok sayıda ambulansın sevk edilmesi gerekiyordu.
hillsborough stadı’na, tam 44 ambulans geldi; fakat polis, bekleyen onca yaralıya rağmen, sadece bir ambulansı içeri aldı. ortalık sakinleştiğinde, facianın bilançosu belli oldu: hepsi liverpool taraftarı, 94 kişi hillsborough stadı’nda hayatını kaybetmişti. tam 766 yaralı vardı; 300 kişi hastaneye kaldırılmıştı. olaylar sırasında kameralara konuşan bir taraftar, polisleri suçlayarak şöyle diyordu: “biletli ya da biletsiz, herkesi stada aldılar. sadece kapıları açtılar ve herkesi içeri aldılar...” hillsborough faciası olarak anılan olaydan dört gün sonra, 14 yaşındaki lee nicol, yoğun bakımda hayatını kaybetti; dört yıl sonra ise, 22 yaşındaki tony bland’in, yaşam destek ünitesinin fi şi çekildi. bu iki kişiyle birlikte, hayatını kaybedenlerin sayısı 96’ya çıktı.
liverpoollu’lar için asıl acı olay, ertesi sabah gazeteleri ellerine aldıklarında yaşandı. ünlü bulvar gazetesi the sun’ı okuyanlar, şaşkınlıktan küçük dilini yutmuş gibiydi. the sun’ın manşetinde, “the truth (gerçek)” başlıklı bir yazı vardı ve olaylar, büyük spotlarla, şöyle özetleniyordu: “bazı taraftarlar, ölenlerin paralarını ve değerli eşyalarını çaldı.”, “bazı taraftarlar, ölen kişilere yardım etmek isteyen polislerin üzerine işedi.”, “bazı taraftarlar yaralılara müdahale edenlere dayak attı.”
kelvin mackenzie imzalı yazıda, liverpoollu taraftarlar inanılmaz bir şekilde suçlanıyordu. bu durum karşısında, başını liverpool’un ünlü kop tribünündeki taraftarların çektiği protestocular; adını the sun’ın manşetinden alan, “the truth” kampanyasını başlattı. “the sun satın alma” ve “96 kişi için adalet”, kampanyanın sloganlarıydı. kop’a en büyük destek, dönemin ingiltere taraftar dernekleri başkanı rogan taylor’dan geldi. taylor, “insanları ölen kardeşlerini soymakla suçlayarak çamur atan zihniyet, asla affedilemez.” diyerek, tepkisini dile getirdi. yaşananların ardından, liverpool’daki gazete bayileri the sun satmayı reddetti; sokaklarda, the sun kopyaları yakıldı. gazetenin şehirde 200 bin olan tirajı, bir anda 12 bine düştü.
olay sonrası yapılan araştırmalarda, the sun’ın yazdıklarının yanlış olduğu anlaşıldı. hatta birçok taraftarın, sağlık görevlilerinden önce yaralılara yardımda bulunduğu ortaya çıktı. bu boykot sonrasında, gazete yaklaşık 55 milyon paunt zarar etti. boykotun ardından, kelvin mackenzie, liverpool’un o dönemdeki menajeri kenny dalglish‘i aradı ve “durumu nasıl düzeltebilirim?” diye sordu. dalglish, “tek yapman gereken; ‘the truth’ başlığı altında yazdıklarını, aynı puntolarla ‘we lied (yalan söyledik)’ olarak tekrardan kaleme almak.” mackenzie, “yapamam.” diye cevap verince; dalglish, “o zaman sana yardımcı olamam.” dedi ve telefonu kapattı.
yıllar sonra, 2007 yılında, the sun‘dan iş arkadaşı olan roy greenslade, mackenzie‘nin neden içten bir özür dilemediğini şöyle açıkladı: “aşırı milliyetçiydi; bu yüzden, demokrat tavırdaki liverpoollu’lardan nefret ederdi.” mackenzie, bu olayın ardından, uzun süre the sun’ı yönetti. sonra daily mirror’un başına geçti; radyoda programlar yaptı ve bbc’de çalıştı. hâlâ ingiliz basınının önemli isimlerinden biri. the sun aleyhine ikinci dalgayı tetikleyen isim wayne rooney oldu. aslen liverpoollu olan eski evertonlu oyuncunun; hillsborough faciası ile ilgili hatırladıklarını the sun’a satması, büyük tepki gördü. oysa rooney, facia sırasında sadece dört yaşındaydı; hatırladıkları ve bildikleri, daha çok büyüklerinden duyduklarıyla sınırlıydı. örneğin; wayne rooney’in babasının arkadaşı stevie gay, gazetenin gerçekleri çarpıtmasını hâlâ hazmedemediğini belirterek; “olay sırasında hillsborough’daydım. taraftarların, kurbanları kurtarma çabalarını gördüm; yaralıları korkuluklara getiriyor, oradan da sahaya indiriyorlardı. the sun, ölüleri soyduğumuzu yazdı. bunların hepsi yalan. eğer ceplere bakıldıysa, bu sadece kimlik tespiti için olabilir.” şeklinde konuşuyordu. liverpool taraftarlarına destek veren, bu ve benzeri açıklamalar, rooney’in gazeteye sattığı anılarında yer alıyordu; ama the sun, liverpoollu’lar tarafından aforoz edilmişti bir kere. genç futbolcunun bu hareketi, ne olursa olsun, kabul görmedi. rogan taylor ise, rooney’e destek vererek; “liverpool halkı yumuşak değildir. yahudiler, lehler, siyahiler gibi haksızlığa uğrayan bir kesimdir. kim olduğumuzu ve düşmanlarımızın kimler olduğunu biliriz. liverpool, ingiltere’nin polonya’sıdır. birilerini, ölü insanları soymakla suçlamak gerçekten affedilmez bir şey.” şeklinde konuştu. kelvin mackenzie özür dilemedi ama çok para kaybettiğini gören gazetenin sahibi rupert murdoch; rooney olayını da kullanıp, the sun’ın liverpool halkından özür dilemesini sağladı. faciadan 15 yıl sonra, 7 temmuz 2004’te, the sun; “bir milletvekili ve polis amirinin sözünden yola çıkarak bunları yazmıştık ama hepsi yanlışmış. o kara günlerdeki dikkatsizliğimiz ve düşüncesizliğimiz, kurbanların aileleri için hayatı daha da zorlaştırdı. bu büyük hatamızdan dolayı kurbanların ailelerinden, arkadaşlarından ve tüm liverpool kentinden özür diliyoruz.” diyerek, tam sayfa yayımladıkları bir yazıyla liverpool taraftarlarından özür diledi.
taraftarların 1989 yılında açtığı davadan bir şey çıkmadı. faciayla ilgili kimse suçlanmadı; kısacası, ölen öldüğüyle kaldı. ancak, faciayı soruşturan savcı lord peter taylor’un hazırladığı ilk raporda, felakete sebep olan etkenlerin; polisin görevini doğru şekilde yerine getirmemesi, turnikesi bulunmayan kapıların açılması, içeri giren taraftarların boş olan kısımlara yönlendirilmemesi olduğu yazıldı.
ikinci rapor ise, yeni facialar yaşanmaması için statlara yapılacak düzenlemeyle ilgiliydi. bu ikinci rapor sonrasında, ingiltere’deki stadyumlarda; tel örgüler kaldırıldı, tribünlerde koltuk zorunlu hâle getirildi, giriş ve çıkış kapılarının sayısı arttırıldı ve güvenlikle ilgili her tür önlem en üst seviyeye yükseltildi.
facianın ardından, anfi eld road’a, 96 kurbanın adlarının yazıldığı bir anıt yapıldı. her yıl 15 nisan günü, ölenler için, liverpool’da saygı duruşu düzenleniyor ve büyük bir anma töreni organize ediliyor. 15 nisan, liverpool için o kadar önemli ki; kulüp, 21 yıldır, 15 nisan’da hiç maç yapmadı. ancak geçen yıl, şampiyonlar ligi’nde oynayacakları real madrid maçları 15 nisan’a denk gelince; uefa’ya başvurarak, maçı başka bir tarihe aldırmak istediler. uefa başkanı michel platini ise, halkın baskısını daha fazla görmezden gelemeyip; ‘’liverpool’un, hillsborough faciasının 20. yıldönümüne denk gelen avrupa şampiyonlar ligi çeyrek fi nal rövanş maçını, o tarihte yapmak istememesini anlayışla karşılıyoruz.” şeklinde bir açıklama yaptı ve maçın 14 nisan’da oynanmasını kararlaştırdıklarını belirtti.
1989 yılında görülen davadan, bir şey çıkmadığını belirtmiştik. zira bu davada, güney yorkshire polisinin elinde bulunan belgelere, 30 yıl gizlilik hükmü konulmuştu. lord taylor’un raporu da, tespit yapmaktan öteye geçmedi. cesaret kırıcı bütün bu yaşananlara karşılık; şehirde oluşturulan destek grupları, o gün yaşananları, hep gündemde tuttu. 2000 yılında, olaylarda sorumluluğu bulunduğu ortaya çıkan iki polis şefi , özel bir mahkemede yargılandı.
faciada ölenlerin ailelerinin oluşturduğu destek grubunun açtığı bu dava, altı hafta sürdü. grubun başkanı kevin robinson, “polis şefleri ceza alsalar bile, cezaevinde yatmayabilir; adalet yerine gelene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.” diyerek, taraftarların ve ailelerin kararlılığını ortaya koydu. mahkeme, polis şefleri david duckenfi eld ve bernard murray’ı suçsuz buldu. buna rağmen, destek grupları, kendi davalarından hiç vazgeçmedi. ailelerin ve kurulan derneklerin yaptığı baskı, nihayet geçtiğimiz günlerde karşılık buldu. baskılara daha fazla dayanamayan ingiltere içişleri bakanı jacqui smith; 96 liverpool taraftarının ölümüyle ilgili soruşturmanın detaylarını içeren ve üzerinde 30 yıl gizlilik hükmü bulunan devlet arşivi belgelerini, 10 yıl erken açıklamaya hazırlandıklarını duyurdu. bu güzel haber sonrasında; liverpool halkı şimdilerde, sorumluların ortaya çıkmasıyla acılarının bir nebze de olsa azalacağı ve hayatını kaybedenlerin ruhlarının huzur bulacağı bu yeni soruşturmayı dört gözle bekliyor.