ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında imran ayata'nın "bir gecelik ilişki: niçin bazı insanlar futbolu sırf dünya kupası'nda sevdiklerine dair" başlıklı yazısından;
dünya kupası, gündelik hayatta küçük dozlarla alınanları uç durumlara vardırır. dünya kupalarının kahramanlar yaratmak ve kaybedenlere acımak için ideal bir platform olduğunu da eklemeliyiz. bireysel kaderlere tanıklık etmeyi, dikizciler için tadından yenmez kılan sahneler sunar dünya kupaları: hele, '82'de sevilla'daki fransa-almanya yarı finali gibi dramatik maçlar oynandığında... fransızlar hem normal sürede ve uzatmada hem de ulrich stielike'nin kaleci ettori'ye takılmasıyla penaltı atışlarında öne geçecek; fakat, öncesinde patrick battiston'u hastaneye sevk etmiş olan toni schumacher, didier six ve maxim bosis'in penaltılarını kurtaracaktır. kahramanlarla "kaybeden" denenlerin durumlarının birbirine bu kadar yakın olduğu dünya kupaları tarihinden bir tek örnek, sadece.
böylesi bireysel kaderler bile sözümona-futbolseverlerce hemen unutulur gider. çünkü onlar finalin bitiş düdüğünden itibaren ihanet edeceklerdir futbola. onlar için, "dünya kupası'nın sonrası, dünya kupası'nın öncesi demektir" şiarı geçerlidir: bir dahaki dünya kupası'ın ya da en kötü ihtimalle bir dahaki avrupa şampiyonası'nı bekleyeceklerdir. böylece, futbolla olan sürekli ilişkimizde nihayet yine yalnız bırakacaklardır bizi. ve biz, yine bütün yönleriyle ve bütün yüzleriyle hayatımızın o tek sabitiyle meşgul olmaya devam ederiz. asıl olay da budur.