ilk basımı 1993 olan, futbol ve kültürü kitabında yer alan tanıl bora ve necmi erdoğan'ın "dur tarih, vur türkiye: türk milletinin milli sporu olarak futbol"
türkiye'de futbolun tarihi ile türk milli kimliğinin kuruluşunun tarihinin de birbiriyle çakıştığı söylenebilir. 1921'de istanbul'da rumların gözde takımı pera ile türk takımları fenerbahçe ve union club (ıttihatspor) arasında yapılan maçlar "türk-yunan savaşı"na sahne olmuş; rumlar "zito (yaşasın) venizelos" diye bağırırken, türk seyirciler istanbul'da bulunan yunan savaş gemisi kılkış'ın bayrağını yakmışlardır. işgal istanbul'unda türk takımlarının -başta ingilizler olmak üzere- işgal kuvvetleri takımlarıyla yaptıkları maçların, "milli mücadele"nin bir parçasını/sembolünü oluşturduğu; kazanılan başarıların "esir şehrin insanlarında milli bir zafer hissi yarattığı, milli futbol tarihimizin vazgeçilmez hikâyelerindendir. işgal kuvvetlerine karşı oynadığı 50 maçtan 41'ini kazanan ve yalnızca 5 kez yenilen fenerbahçe bu "mücadele"de ve efsanede özel bir yere sahiptir. öyle ki kulüp, 1920 yılında, "müttefik kuvvetlerine karşı düşmanca duygular beslemek" vb. nedenlerle işgal kuvvetlerince kapatılmıştır. işgal altındaki izmir'de ise, kırmızı forma üzerine beyaz bir kuşakla sahaya çıkan idman yurdu kulübü ile mavi beyazlı apollo takımının maçları, iki milletin savaş cephesine paralel bir zeminde karşılaşmasını ifade ediyor; idman yurdu'nun kazandığı "zaferler", "milletçe gururumuzu okşuyor", "moralimizi kuvvetlendiriyordu. istanbul'daki ingiliz işgal kuvvetleri komutanı general harrington'ın 1923'de kendi adına düzenlenen kupayı fenerbahçe'nin kazanmasına çok canı sıkılırken; söke'yi işgal eden italyan kuvvetlerinin komutanı da takımının söke futbol takımına her seferinde yenilmesine öfkeleniyordu.
futbol, "milli mücadele"ye rakibi/düşmanı böylece "kahrederek" katıldıktan sonra; cumhuriyet döneminde, özellikle "yunan'a" karşı "milli zafer"i 'up-date' etmeye (güncelleştirmeye) ve yunan revanşizmine fırsat verilmeyeceği inancını pekiştirmeye 'yaramıştır'. zira futbol yunan milliyetçiliği için de gayet anlamlı bir revanş (intikam) sahasıdır. nitekim türk milli takımı yunan milli takımıyla 1948'de atina'da yaptığı maçtan 3-1 galip ayrılınca "yurtta bayram havası" eserken, yunanlı bir seyirci üzüntüsünden intihar etmiştir. iki ülke takımlarının uluslararası maçlarda karşı karşıya getirilmemesine dikkat edilmesine rağmen, 1967'de fenerbahçe ile aek atina'nın, balkan kupası finalinde karşılaşması, türk ve yunan milliyetçilikleri açısından önemli bir milli hadise olmuştur. ilk iki maçta yenişemeyen takımlar arasında, üstelik araya kıbrıs bunalımının girmesiyle ertelenerek 1968'de istanbul'da yapılan üçüncü maçta revanş arzusu karşılıklı olarak doruktadır. türk basını "kıbrıs'ın hıncının yunan takımından alınacağı" yorumunu yaparken, yunan basınında şunlar yazılmaktadır: "bizans -yani istanbul- iki başlı kartal armasıyla yüzyıllarca dünyaya egemen olmuştu. şimdi, aek kendi kartal armasıyla bizans efsanesine yeni bir sayfa ekleyecek". seyircilerin söylediği "dağ başını duman almış" marşı eşliğinde oynanan maçı fenerbahçe'nin kazanmasıyla revanşı adlandırma şerefini türk milliyetçiliği elde etmiş; maçın adı, "kıbrıs'ın hıncı alındı" olmuştur.