tek kelimeyle "muhteşem" bir futbolcuydu. ancak futbol yaşamı gibi kişisel yaşamı da o kadar kısa sürdü ki, ne futbolseverler onun futboluna, ne de o hayata doyamadan göçüp gitti. sadece 21 yaşındaydı...
asıl adı aleksandr nikola büyükvafiadis'ti. istanbul'da doğmuştu ve çocuk yaşında girdiği beyoğluspor kulübünde yetişmişti. yaşı gibi vücudu da ufak tefek olduğundan "boduri (bodur)" diye anılmıştı beyoğluspor kulübünde herkes onu bir adla çağırmış, herkes onu bu adla tanımıştı. her iki ayağını tenis raketi gibi kullanan, topu istediği yere eliyle koymuşcasına gönderen ve "manita" dediği çalımlarıyla rakip defans oyuncularının başlarını döndüren bu genç futbulcu 1938 yılında galatasaray takımı yugoslavya seyahatine giderken beyoğluspor kulübünden takviye eleman olarak alınmıştı. bu seyahat sırasında öylesi bir kaynaşma olmuştu ki boduri, seyahattan dönüşte galatasaray kulübüne alındı. bu takımın sarı-kırmızı forması altında yıldızlaşıverdi. "manita"larıyla karşı defans oyuncuları saha ortasında adeta kafa kafaya tokuştururken takım arkadaşı katır cemil'e öyle paslar çıkarıyordu ki; bek olarak galatarasay'a gelen cemil onun paslarıyla "gol kralı" olmuştu.
1939 yılında macaristan milli takımı hüviyetindeki budapeşte karması taksim stadında istanbul karmasıyla karşılaşmıştı. 5-2 galibiyetimizle sonuçlanan bu maçta forvetimizin sol kanadını teşkil eden boduri-büyük fikret ikilisi koca macar defansını perişan etmişlerdi. macar milli takımının da kaptanı ve avrupa futbolunun en büyük yıldızlarından biri olan dr. saroşi maçtan sonra gazetecilere: - "hayatımda ilk kez kendimi aciz hissettim, bu muhteşem ikilinizin karşısında hiçbir şey yapamaz duruma düştüm. bu iki futbolcunuz da avrupa karmasında rahatça oynayabilirler..." demekten kendini alamamıştı...
1939 yılında boduri askere alınmış ve kilyos'ta bulunan birliğinde vatani görevine başlamıştı. galatasaraylı yöneticiler 23 aralık günü şeref stadı'ndaki beyoğluspor maçında onu da oynatmak istediklerinden yüzbaşısından izin almışlardı. ve boduri üzerinde askeri bir tulumla maça gelmişti.
ve eski takımı beyoğluspor'a karşı oynamıştı. esasen soğuk olan hava birden kara dönmüştü. maçı bitiren bodurinin akşam basmadan kilyos'ta ki birliğine dönmesi gerekiyordu. savaş yıllarının doğurduğu ağır şartlar ve istanbul'daki gününü koşulları içinde kilyos'a gidebilmek kolay birşey değildi. genç futbolcu hiçbir vasıta bulamadığından yürüyerek gitmeye başlamıştı. vasıta yok, yol yok. kar bir yandan buz gibi soğuk bir yandan... şeref stadı nire. kilyos nire?..
donmak üzere bulmuşlar boduri'yi yarı baygın haldeymiş. derhal gümüşsuyu askeri hastanesine kaldımışlar kendisini. vücutta donma izleri bir yana, ciğerlerinde de çift taraflı zatüre başlamıştı. antibiyotiklerin henüz bulunmadığı o devirde zatüre, ölümcül hastalıklar arasındaydı. nitekim o sevimli insan birkaç gün dalgın yattıktan sonra henüz 21 yaşında hayata gözlerini yumdu. onun arkasından bir galatasaraylının söylediği şu sözler acı gerçin en güzel ifadesiydi: -"getirtmesini bildik de, göndermesini beceremedik..."