yazık, çok yazık... fenerbahçe, ziraat türkiye kupası finalinde hayallerine kavuşup kupa ile kucaklaştıysa eğer bu sonucu sahanın orta alan bölgesine olağanüstü hayat getiren ve maç boyunca enfes pas gösterileriyle gol kapılarını tek tek açan alex ustaya pek çok şey borçludur. merak ederim... alex daha ikinci dakikada caner’e yaptığı enfes asistle gol perdesini ihtişamlı sonuca açarken sayın aykut kocaman’ın vicdanı biraz sızladı mı, “süper lig finalinde ben ne yaptım diye?” devam eden oyunda alex kaptan orta alanı nefis pas ustalıklarıyla süsleyip cristian’a yine olağanüstü bir pası yaratırken bendeniz ekrandaki fenerbahçe’yi değil süper final’deki hazin fenerbahçe’nin kendi evindeki “ezik-büzük futbol yetmezliği”ne takılıp kalıyordum devamlı... bursaspor bilinen özellikleriyle yine de fenerbahçe’nin ankara gösterilerine karşı direnmekte, oyunu ele geçirmeye çalışmaktaydı özellikle ikinci yarıda... ancak alex - caner - gökhan yani galatasaray maçında ilk on birde olamayanlar öylesine dengeli, anlaşmalı ve de üst tempoda oynuyorlardı ki, bursaspor’un bu ahengi bozabilmesi sadece mucizelere kalmaktaydı... tam tersine fenerbahçe kanarya’lar gibi şakımaya devam ediyordu ankara’da... alex’in coşturduğu ekip unutulması zor bir kupa finali güzelliğini sahaya nakış gibi işlerken ekranlardaki aykut kocaman’ın da sık sık ayaklanıp mutluluğu paylaşmaya çalıştığı ilgi ile gözleniyordu. iyi ama, basın mensuplarına bizzat alex’in “galatasaray maçındaki yokluğum hocanın taktiridir” açıklamasına ne dersiniz aykut hoca? dünkü kupa alkışlanabilir, camiaya mutluluk da getirmiş olabilir ancak kadıköy’deki tarihi kaybedişin teknik manadaki sanık sandalyesine kim oturmalıdır, hiç düşündünüz mü? insan 5 gün önceki kadıköy’deki matemli geceyi hatırladıkça, “yazık, çok yazık” diye haykırması geçiyor içinden...