ilk maçı izmir'de 1-0 kazanan altay bu maçın ardından türkiye kupası'nın sahibi oldu.
maçın 60. dakikasında altay lehine verilen penaltıdan sonra olaylar çıktı. maç sonunda da polis havaya ateş açarak olayları durdurabildi. bu nedenle galatasaraya 2 maç saha kapatma cezası verildi.
galatasaray eser özaltındere, fatih terim, cüneyt tanman, erdoğan arıca, güngör tekin, hasan moralı, metin çekicler "k.metin", metin yıldız "b.metin", öner kılıç (müfit erkasap 30), turgay inan, kemal yıldırım (gökmen özdenak 58) teknik direktör: tamer kaptan
altay: sait denizaslan, zafer bilgetay, alper timur, kemal dikmen, bilal yaşar, murat erbaşlar, şeref incirmen (arda denizci 88), mustafa turgat "mustafa ııı", ümit kayıhan, nevruz şerif, mustafa denizli "b.mustafa" teknik direktör: ayfer elmastaşoğlu
bu maçla ilgili hala hafızamda bulunan anı attığımız goldür. defansta oynamasına rağmen ümit kayıhan kafayla golü atmıştı. bu golde ofsaytı bozan oyuncu ise fatih terim'di. çok mutlu olmuştuk.
yıllar sonra inönü’de yeniden türkiye kupası için buluşmuştu galatasaray’la altay... yine mustafa sayesinde alışılmayan, beklenmedik bir şey oldu ve finali altay kazandı. kavgalı, hırlı-gürlü, gürültülü bir finaldi. federasyon yöneticileri gergin atmosferi dikkate alarak, galatasaray taraftarlarının önünde kupa töreni yapmaktan kaçındılar. kupa’yı izmir’deki bir maçtan önce altay seyircisinin önünde düzenlenecek törenle vereceklerini söylediler. altaylı yöneticiler itiraz etmedi. ama o ne? formasını henüz çıkarmamış, beyaz çoraplarıyla tünelin ağzında görünen mustafa denizli, seyircinin öfkeli tezahüratına aldırmadan çimlerin üzerinden yürüyor, herkes ne yapacağını bekliyordu merakla. görevlilerin şaşkın bakışları arasında şeref tribününün önüne geldi. sağ elini kaldırdı, parmağıyla “bekleyin” dercesine bir işaret yaptı ve merdivenleri tırmanmaya başladı. yukarı çıktığında o şaşkın sessizlikte herkese duyurdu isteğini: “ben, kazanan takımın kaptanıyım. dürüst bir mücadele verdik. maçı kazandık. kupa’yı hak ettik. hak ettiğim şeyi almadan buradan gitmem!” hak ettiğine inandığını ille de alacaktı! kupa’yı aldı. kimi hâlâ küfür edip yuhalayan, kimi takdir edip alkışlayan kalabalığın önünden geçerek tünele, arkadaşlarının yanına gitti. soyunma odasında büyük altay’ın, büyük kaptanı olarak alkışlanıyordu.
ilk basımı 2001 yılında olan hakan dilek'in "mahallenin en şık abileri" kitabından;
nevruz şerif: kasımpaşalı arnavut nevruz
kasımpaşa, boş alanlan, geniş çayırlıkları ile 1950-60'lı yıllarda istanbul'un en güzel yeriydi nevruz için. kâğıttan yaptıkları topların peşinde koştukları "o zamanlar" güzeldi. insanların yüreklerini birbirlerine bir kardeş sofrası gibi açtıkları dönemler, neredeyse üç dönümlük büyük bahçelerinde arkadaşlarıyla yaşadığı anılar güzeldi. büyük piyale camii 'nin yanındaki küçük kahvehanede geçirdiği günler, kasımpaşa'da ilk takımı erokspor da futbol oynadığı dönemlerde baruthane sahasında okçular ve kulaksızspor'la yaptıkları kavgalı gürültülü maçlar güzeldi.
camialtı takımında forma giydiği 1969-70 sezonunda takımı, istanbul amatör küme şampiyonu oldu ve ilk başarılarını bu takımda gösterdi nevruz. 500 liralık transfer parasıyla bir elbise aldı kendine önce. sonra da arkadaşlarına bir güzel ziyafet çekti.
cruuf nevruz
camialtı ve erokspor'da top oynadığı yılların tadı hâlâ damağında. şimdiki iplikçı yokuşu'ndan okmeydanı'na çıkan yolun olduğu yerdeki baruthane sahası yok artık. toplandıklarında iki bin üç bini bulan ve kendisini o dönemin ünlü golcüsüne benzettikleri için "kruyff' diye tezahürat yapan insanlar maça gidiyorlar mıdır acaba? camcı turan, bağırdığında sesi karşı tepelerde yankılanan valentino özgüner tatlı birer anı olarak duruyor nevruz'un gözlerinde, çocuk gözlerinde: "o zamanlar aşın zayıf bir çocuktum. yaptığımız bir hazırlık maçında galatasaray'a beş gol attıktan sonra, lefter beni elinde 30 bin lira ile aradı buldu. ama ben şekerspor la anlaşmıştım." lefter bu çelimsiz ama "seri ve teknik çocuğu" elinden kaçırdığına hayıflanadursun, nevruz aynı paraya şekerspor'un yolunu tuttu.
çelimsiz golcü
1971'de, 15 bin lirası peşin, 30 bin liraya şekerspor'la bir deneme maçının sonunda anlaştı nevruz. önce yanında feriköy'ün unutulmaz futbolcularından pele ergün'le ankara'ya yollanmış. ama tavsiye üzerine nevruz'u transfer etmek isteyenler, onu görünce "bu kadar parayı çiroz gibi adama nasıl bağlayacağız?" diye kara kara düşünmeye başlamışlar. iki gün sonraki deneme maçına çıkmasına karar verilmiş ve denemeye çıktığı maçın ilk 20 dakikasında iki gol atarak anında göze girmiş. sonra? sonrası malum... "rüzgârda beline taş bağlayarak maça çık!" diye dalga geçtikleri genç golcü, takımın vazgeçilmez oyuncularından olmuş.
eskişehirspor'dan kamuran'ı, çalıştırıcı olarak da kaleporoviç'i almıştı. ancak ikinci lig'de yabancı yasağı dolayısıyla kaleporoviç görevine devam edemedi. buna benzer nedenlerle motivasyonu bozulan mersinspor, şampiyonluğu yakalayamadı. ama nevruz 1974'te gelip bir yıl formasını giydiği mersin için, "hayatımın en iyi dönemlerinden birini orada geçirdim" diyor.
transferin gözdesi
nevruz, 70'li yıllarda ikinci lig'in en iyi orta saha oyuncularından biriydi. kasımpaşa'da baruthane sahasında kendisine seyircinin taktığı lakap hâlâ devam ediyordu. o mersinlilerin de "kruuyf"uydu. mersinliler bu seri, teknik ve çalışkan futbolcuyu çok sevdiler. nevruz da onları. ne var ki, oyunuyla birinci lig'in vitrinine çıkan nevruz fenerbahçe'nin transfer listesindeki yerini aldı. fenerbahçe bu transferde 1 milyon 600 bin lirayı bonservisine, 40 bin lirayı da nevruz'a verdi.
bunun yanında mersin'e bir de mustafa, niyazi, ersoy, rüçhan, eyüp, nur, yalçın ve abdullah'tan ikisini seçmesini önerdi. sonunda nevruz hem çocukluk yıllarından beri aşık olduğu san-lacivert renklere kavuştu hem de hayranı olduğu cemil'le aynı takımda futbol oynama şansını yakaladı. 1975-76 sezonu fenerbahçe'nin transferde büyük seferberlik başlattığı yıllardı. takıma, oynadıkları yerlerin türkiye'deki en iyi gençleri transfer edildi. nevruz da alparslan, yılmaz, osman, cemil, yenal, raşit, selahattin, sabahattin, aydın, ömer, önder engin gibi starlarla fenerbahçe formasını giydi.
yanlış taktik
ne var ki, starlar topluluğu şeklindeki fenerbahçe, bir türlü birbirine uyum sağlayamayan, taktik açıdan büyük sıkıntılar yaşayan bir ekip haline dönüştü. alınan başarısız sonuçlar, iyi işlense türkiye'yi avrupa kupalarında başanyla temsil edebilecek kadroya sahip takımda yaprak dökümü yaşanmasına yol açtı. nevruz, o dönemdeki başarısızlığın altında yatan nedeni yanlış antrene edilmelerine bağlıyor.
forvette pres özelliği olmayan oyuncularla oynayan san-lacivertliler için de bu sonuç kaçınılmazdı. önce 7-0'lık benfica yenilgisinden sonra brezilyalı hoca didi istifa etti. sonra da sürekli bir antrenör ve teknik kadro değişikliği yaşayan fenerbahçe, iyi kadrosuna karşın yanlış uygulamaların kurbanı oldu.
fenerbahçe'de başarısızlığın faturası takımın genç isimlerine çıktı. ömer, ersoy, aydın, selahattin, yenal takımdan uzaklaştırıldı. nevruz ise izmir'in güzide kulübü altay'a transfer oldu. altay takımı da erol, zafer, mustafa denizli gibi kaliteli futbolcuları bünyesinde barındırıyordu. nevruz bu kez de altay için ter akıttı. siyah-beyazlı ekiple galatasaray'la final oynadıkları 1979'da türkiye kupası'nı kazandı. otuzlu yaşlara merdiven dayayan nevruz yi ne diri, yine seri futbolunu devam ettirdi ve transfer mevsiminde gelen teklifleri değerlendirmeyi istedi.
ancak türkiye'de ender rastlanabilecek gülünç bir durumla karşılaştı. kurallar gereği, türkiye'de transfer olacak bir futbolcu takımı tarafından belli bir fiyat belirlenerek satış listesine konur ve alıcısı çıkmazsa belirlenen meblağın bir miktarı yatırılır, tekrar takımında kalırdı. ancak son günde altay ile anlaşan nevruz'u siyah-beyazlı ekip federasyonun satış listesinden çıkarmayı unutmuştu. bu nedenle nevruz, altay'ın belirtilen yüzdeyi yatırmaması dolayısıyla serbest kaldı.
satış listesinde nevruzdun ismini gören dönemin anadoluspor yönetim kumlu üyesi yemen ekşioğlu, bin lira yatırarak onun serbest kalmasını sağladı. ancak üç bin liralık bir ödemeyi de diyarbakırspor yapmıştı. arada kalan ve diyarbakırspor'a gitmek istemeyen nevruz, kemal batmaz'ların, atakan'ların, sadri alışık'ın oğlu kerem'in de kadrosunda olduğu ve o zamanlar istanbul'un cosmos'u diye adlandırılan anadoluspor'a transfer oldu.
"istanbul'un cosmos"unda iki yıl top oynadı nevruz. bu iki yılın sonunda da kısa bir süre için 1983'te vefa formasını giydi. buna rağmen yolunda gitmeyen bir şeyler vardı, nevruz'a göre: "kesinlikle azımsamıyordum vefa'yı, ama bir antrenörün büyük takımlardan gelmişliğimize karşı kompleksli yaklaşımları sonucu çok sevdiğim futbolu bırakmak zorunda kaldım. hem de hiç istemediğim bir şekilde. iki sene sudan çıkmış balık gibi dolaştım..."
ali çoban
1984 sonlarında osmanbey'de açtığı ganyan bayiine gömüldü iyice. ganyan bayiinin öyküsü de ilginç. ali çoban bir atın annesinin, babasının isimlerini bilir, atın çimde mi yoksa toprakta mı daha iyi koşacağını anlarmış. nevruz'a da, osmanbey'de oturduklarkahvehanenin yanındaki boş dükkânı ganyan bayi yap der dururmuş. sonunda ali çoban'.n istediği olmuş ve nevruz bu dükkânda ganyan bayiiliğine başlamış: "bu işin futbolculukla uzaktan yakından alakası yok. maddi kazancı iyi, ama sosyal olarak önce uyum sağlayamadım."
uzak kaldığı yıllarda halı sahalarda, arkadaşlar arası maçlarda çok sevdiği futbolunu yine de sürdürdü nevruz. bir tek şey vardı aklında, o da deli gibi sevdiği futboldan kopmamak. istemeye istemeye koptuğu futbola eyüpspor'un teklifiyle döndü. iki sevgilinin buluşması gibi büyük bir heyecanla kabul ettiği teklifin ardından, "hayatı orada tanıdım" dediği iki yıl geçirdi eyüpspor'da. nevruz yine işin coğrafyasında: "eyüp sultan camii'yle, piyer loti'siyle eyüp güzel bir yerdir." haksız da değil.
istanbul halkı zannederim iki şeye çok düşkün. bunlardan biri kahvehaneler, diğeri de futbol. futbolun olduğu yerde kalabalıklar var. kalabalıkların olduğu yerde kahvehaneler. eyüp de herhalde diğer benzerleri gibi, istanbul'un kahvehaneleri ve futboluyla tanımlanacak bölgelerinden biri. eyüpspor'da libero oynadı nevruz. frikikten attığı goller yöre insanının hâlâ dilindedir.
ganyan bayi
futbol bittikten sonra büyük bir boşluk yaşadığını belirtiyor nevruz: 'diğer arkadaşlarım da düş kırıklıkları yaşadılar. bizim jenerasyona ilgi çoktu. bu birden bire kaybolunca ne yapacağımızı şaşırdık. sokaktaki ve gittiğimiz yerlerdeki ilgi yok olmuştu. artık 'eski futbolcuyduk. insan buna intibak etmeyi beceremezse sonu kötü oluyor."
şimdi anıları osmanbey'deki ganyan bayiinin duvarlarında gazete kupürleri ve fotoğraflarla yaşıyor. bir de etrafından hiç eksik olmayan hoşsohbet dostları: "kasımpaşa'da şeker ahmet, kek hasan, sütçü tome... hepsi hatırımda. şimdikiler de iyi arkadaşlar: centile kemal, baboş kenan, camcı ve dede. arkadaşlarımı vakit buldukça arar sorarım. en güzel yıllarım onlarla geçti. büyük piyalepaşa kulübü'ndeki kahvehane boş zamanlarımın uğrak yeridir. kâğıttan çaput yapıp top oynadığımız zamanlan unutamıyorum. fenerbahçe'deki arkadaşlanmla da yakın zamana kadar toplanıp yemek yerdik. şimdi uzak kaldık."
2006 dünya kupası baraj maçında isviçreli oyunculara sevinme hakkını yeşil sahanın üzerinde yaşatmamıştık. anlaşılan genlerimizde var bu hastalık. zira altay takımı 1979-80 finalinde kupayı sahada değil soyunma odasında alır. izmir'de 1-0 altay galibiyetiyle biten final maçının rövanşı inönü'de oynanır. 10. dakikada öner kılıç'la galatasaray 1-0 öne geçer ama 62. dakikada mustafa denizli altay'a penaltıdan bir gol kazandırır. hakem nihat özbirgül'ün bu penaltı karan da galatasaraylılar'ı çileden çıkarır. tribünleri ateşe verirler. bir taraftar sahaya girerek hakeme yumruk sallar ve dudağını patlatır. maç bitimi de olaylar yüzünden kupa soyunma odasında verilir. altay kaptanı mustafa denizli kupayı şevket belgin'in elinden alır. galatasaraylı seyircilerin çıkartılmasından sonra mustafa denizli, ümit kayıhan ve diğer arkadaşları inönü'de kupa turuna çıkar. maç sonu galatasaray başkanı ali uras'ın hakemin alkol muayenesinden geçmesini istemesi hoş bir anı olarak akıllarda kalır.
son yıllarda turkcell süper lig’de, geçmişi ve taraftarı olmayan belediye takımları ile isimleri mütemadiyen değişen sponsor destekli takımların tabiri caizse fink attığı sezonlar yaşıyoruz. kente yeni göç etmiş, baba parası ile aldığı fıstık yeşili ford granada ile bulvarlarda caka satan yeniyetmeleri andıran bu yeni takımlar çok da zevk vermiyor bizlere. belleğimizde hala taptaze saklı duran geçmiş zamanların sevimli takımlarını özlüyoruz. onları müsrif bir mirasyedi gibi hoyratça tüketen ligimizin imdadına fortis türkiye kupası hızır gibi yetişiyor neyse ki.
galatasaray, bu tip kura çekimlerinde eski rakipleri ile eşleşme konusunda diğer takımlardan daha talihli sanki. bundan üç yıl önce karşıyaka, sonra giresunspor ve mersin idman yurdu ile aynı gruba düşen sarı kırmızılı takım, geçen sene de boğazın hırçın çocuğu sarıyer ile aynı gruba düşmüştü. bu yıl grup kuraları çekilirken galatasaray yandaşları nefeslerini tutup eski dost altay’ı beklediler özlemle. bu konudaki genetik kısmeti devam eden istanbul takımının nostalji sever taraftarlarının şansı yine yaver gitti. takımları smyrna’nın büyük altay’ına konuk olacaktı.
bundan tam seksen dört yıl önce bir cuma (*1) günü ilk defa karşı karşıya gelen iki takım, son maçlarını da iki bin üç yılında yine bir cuma(*2) günü oynamışlardı. altay galatasaray maçları hep ilginç olaylara ve sonuçlara sahne olmuştur. 1964 yılındaki final maçlarının ilk ayağında izmir’de oynanan ve golsüz berabere biten maçtan sonra, istanbul’da oynanacak rövanş maçında asker futbolcuları uğur köken, talat özkarslı ve ayhan elmastaşoğlu’nun da oynaması için maç tarihinin değiştirilmesini talep eden galatasaray’ın isteği federasyon tarafından kabul edilir. rakibinin güçlü bir biçimde karşısına çıkmasını istemeyen altay kulübü maç tarihinin değiştirilmesine itiraz eder. itirazı reddedilince de, o zamanların ‘söz ağızdan bir defa çıkar’ mantığı ile rövanş maçına çıkmaz ve hükmen mağlup olur. altaylı yöneticiler verdikleri kararın doğru veya yanlış olmasının ötesinde; şimdilerin sabahtan akşama dedikleri lafları değiştiren yöneticilerinin aksine, sergiledikleri bu ‘delikanlı’ tavırla türk futbol tarihinde bir ilki gerçekleştirirler. bu maç kırk yedi yıldır düzenlenen türkiye kupası finallerinde bir takımın hükmen mağlup olduğu ilk ve tek maçtır.(*3)
iki takım arasında oynanan ilginç maçlardan birisi de 1980 yılı türkiye kupası final maçlarının ikincisidir. ilk ayağı ümit kayıhan’ın attığı golle kazanan izmir takımı, inönü stadyumu’ndaki rövanş maçında oldukça tartışmalı bir penaltı kazanır. penaltıyı büyük mustafa (denizli) gole çevirir. maçın(*4) sonrasında haksız bir penaltı nedeni ile kupayı kazanamayan galatasaray’ın kızgın taraflarının protestoları bitmek bilmez. stadın dışına da taşan olaylar nedeni ile galatasaray’ın sahası iki maçlığına kapatılır.
yalnızca şampiyonluğun başarı sayıldığı günümüz mantalitesinin aksine, geçmiş yıllarda kaybedenlerin de ödüllendirildiği kupalar vardı. bu kupalara en güzel örnek bundan on yıl öncesine kadar devam eden başbakanlık kupası’dır sanırım. 1986 yılında şampiyonluğu averajla kaybeden galatasaray ile kupayı finalde kaybeden altay son bir teselli bulmak için yine bir cuma(*5) günü ankara’da karşılaşmıştı. kupa finallerinde en fazla gol atılması ve oluşan büyük fark nedeniyle tarihe geçen bu ilginç maçı, rakibini adeta bozguna uğratarak kazanıyordu galatasaray.
galatasaray’ın, rakiplerini nerdeyse silindir gibi ezerek dört yıl üst üste şampiyon olduğu sezonların ilkinde izmir’de oynanan maçta(*6), on sene önce oynanan başbakanlık kupası maçına adeta bir gönderme yaparak rakibini bir kez daha aynı skorla geçiyordu sarı kırmızılılar. kalesinde tam sekiz gol gören kaleci şanver göymen maçın sonunda tıpkı eski türk filmlerinin unutulmaz karakter oyuncusu nubar terziyan’ın sevimli gülüşü ile gazetecilere verdiği demeçte "hagi'den gol yemenin bile ayrı bir şerefi, bir gururu var, adam hakikaten çok güzel frikik atıyor." diyerek bizleri gülümsetiyordu.
ertesi sene yine izmir’de oynanan lig maçı(*7) tam bir gol düellosu şeklinde geçiyor, maça gelen izmirli futbolseverler birbirinden güzel dokuz gole tanık oluyorlardı. maçı önce 3–0 sonra da 4–1 önde götüren galatasaray, rehavete girince fatih tekke’nin attığı iki golle şoka giriyor, ecel terleri döktüğü maçı tek farkla da olsa kazanıyordu. maçın en ilginç siması da galatasaray’dan beş gol daha yiyen altaylı kaleci şanver’di elbette.
kuşkusuz bu maçta oynayan galatasaraylı oyuncular tam elli yedi yıl önce oynanan bir maçın rövanşını aldıklarının farkında değillerdi. kırklı yılların başında izmir’de oynanan bir milli küme maçında(*8) maçı 4–0 önde götüren galatasaray, 66. dakikadan 77. dakikaya kadar beş gol yiyor ve maçı kaybediyordu. altay on bir dakika içerisinde galatasaray kalesine tam beş gol birden yollayarak hem bir rekor kırıyor, hem de sarı kırmızılı oyunculara travma yaşatıyordu. kalesinde beş gol gören galatasaray kalecisi osman incili maçtan sonra ne dedi bilemiyoruz ama şanver’e benzer bir hâletiruhiye içinde olduğunu tahmin edebiliyoruz.
bir dönemin efsane golcüsü gökmen özdenak için kırk yıl önce izmir’de oynanan bir altay maçı(*9) sanırım çok önem taşıyordur. genç gökmen türk futbolunun taçsız kral’ı metin oktay’ın son 1. lig golüne hem en yakından tanıklık ediyor, hem de onunla birlikte ikinci ve son defa bir lig maçında gol atıyordu. metin oktay, şampiyon takımın kaptanı ve gol kralı olarak muhteşem bir jübile ile o sezon futbol kariyerini bitiriyordu.
tarihleri boyunca trajik, hüzünlü, rekorlar kırılan maçlar oynayan eski dostlar bu defa da izmir atatürk stadyumu’nda yine bir kupa maçı için karşı karşıya geldi. giyen oyuncuları, tasarımları değişse de, formalardaki armalar yine aynıydı. centilmen altay taraftarının geçen yıl kaybettiğimiz alpaslan dikmen için bir pankart açtığı maçta birbirinden güzel üç gol izledik. altay’ın delişmen santraforu şehmuz’un yarım vole bir vuruşla attığı jenerik gole nazire yaparcasına kartalspor’dan transfer edilen yaser yıldız müthiş bir kafa vuruşu ile beraberlik sayısını kaydetti. beraberlik golünden önce maçın hakemi deniz çoban, 1980’de oynanan maçta garip bir penaltı veren nihat özbirgül’ü anımsamamıza yol açan bir penaltı veriyor, milan baros da topu altaylı kaleci gökhan’a yumuşak bir vuruşla teslim ediyordu. kaçırdığı penaltıdan beş dakika sonra da ceza sahasına ok gibi dalıyor, kaleci gökhan’ı da çalımlayıp mermi gibi bir şutla galibiyet sayısını yapıyordu.
soğuk bir izmir akşamı bizlere anılarımızı yeniden yaşatan iki takımımızı da alkışlıyoruz. umarız altay takımı layık olduğu süper lig’e çıkar ve bu iki eski dost kıran kırana, zevkli, heyecanlı ve bol gollü maçlarına devam ederler.
haftaiçi olduğu için ilkokul 4. sınıftan okulu kırıp abimle kapalının tam ortasında yerimi almıştım.deniz tarafına öner, metin yıldız'ın ortasına kafayı çakınca bu iş tamam demiştik ama hakemler o yıllarda da görevini yapıp uydurma penaltı çalınca olan olmuş eski açıktan birisi sahaya atlamış herşey berbat olmuştu.mustafa denizli penaltıyı atıp 45.000 kişiyi ağlatmıştı.gelin gibi tarihinin en güzel süslemesi yapılan inönü bir daha hiç öyle süslenmemişti.
bu macı radyodan dinledigimi hatırlıyorum. ve olaylar olmuştu,kupayı altay kazanmıştı,cok üzüldügümü hatırlıyorum. kupa finalinin 2 inci macıydı,radyoda macı anlatan sipiker kimdi bilmiyorum fakat süper heyecanlı mac anlatıyordu.bunları hayal meyal hatırlıyorum.
hava önceleri açık sonra yagmurlu.saha yer yer çim ve toprak karışımı sıcaklık 16 derece inönü stadı sabahın erken saatlerinde galatasaraylılar tarafından sarı kırmızı bayrak ve balonlarla süslenmiş.bayrak ve balonlar bir trübünden digerine kadar uzanmış bir bayram havası icinde başlayan mac aynı havada bitmedi. 30,650 seyircinin 3,071,700 lira ödeyerek izledigi macta galatasaraydan cüneyt, b metin, altay,dan k mustafa ve nevruz sarı kart gördüler galatasarayın 17 serbest atışı 6 kornerine karşılık altay 18 serbest atış 3 korner kullandı.kupa şampiyonu altay mactan 20 dakika sonra federasyon bürosunda kupasını alabildi ve şeref turu attı.seyirciler sıkı güvenlik tedbirleri altında stadı terk etti. güvenlik kuvvetleri dışarıda biriken seyirciyi havaya ateş acarak dagıttı.
siyah beyazlılar 1-0lık galibiyetin rövanşını 1-1 ile korudular ve türkiye kupasını altay aldı
tarih 28 mayıs 1980... türkiye kupası finalinde galatasaray ile altay, 1-0'ın rövanşında inönü stadı'nda karşı karşıya geldi. öner'in 10. dakikada attığı kafa golüyle öne geçen sarı-kırmızılılar, 62. dakikada tartışmalı bir penaltı ile kupaya veda etti.
güçlü rakibini saf dışı bırakan altaylı futbolcular, yaklaşık 20 dakika sahada bekledikten sonra türkiye kupası'nı hakem odasında aldılar.
futbol federasyonu üyesi şevket belgin'in kupayı vermesinin ardından tribünlerin boşalmasını bekleyen oyuncular, yeşil sahaya çıktılar ve silahların gölgesinde şeref turu attılar.
yüzlerce mermi atıldı
izmir ekibinin kaptanı mustafa denizli'nin kullandığı penaltıdan önce sahaya giren bir taraftar, hakem nihat özbirgül'e yumruk attı. böylece olayların fitili ateşlenmiş oldu.
kapalı tribünde bulunan seyirciler, maçın son dakikalarında tribünleri ateşe verdiler. güvenlik güçleri, stat dışında toplanan taraftarları havaya yüzlerce mermi atarak dağıtabildi.
hakeme alkol muayenesi
soyunma odasına gazetecileri çağıran hakem nihat özbirgül, nefesini koklattıktan sonra "alkollü müyüm, siz söyleyin" diye sordu. taraftarın saldırısı sonucu dudağına hastanede dikiş atılan hakeme, hastanede ise alkol muayenesi yapıldı.
muayene sonunda alkolsüz olduğu anlaşılan hakem, kendisine vuran seyirciden davacı olmak için beşiktaş karakolu'na gitti.
galatasaray kulübü başkanı ali uras, hakemin maruz kaldığı saldırı hakkında, "dünyanın en sakin insanıyım, ama ben de olsam bu kötü hakeme iki yumruk atardım" dedi.
galatasaray-altay maçını izleyen fenerbahçe'nin yeni antrenörü rausch, maçtan sonra otele giderken sokakta silah seslerini duyunca geriye dönerek şeref tribününe kaçtı. rengi bembeyaz olan alman teknik adam, "bu ne biçim iş anlayamadım" dedi.
olaylı maçın hakemi,penaltı kararı için "türkiye'nin her yerinde bu penatıyı veririm.güngör şeref'i biçti...galatasaray seyircisi bana kızacağına milyonlar alan futbolcularına kızsın" dedi
nihat özbirgül beşiktaş emniyet amirliğine giderken davacı olduğu dört seyirciyi aynı minibüste görünce "ben bu minübüse binmem" dedi ve başka bir polis minibüsü ile emniyet amirliğine gitti.
tarih 28 mayıs 1980... türkiye kupası finalinde galatasaray ile altay, 1-0'ın rövanşında inönü stadı'nda karşı karşıya geldi. öner'in 10. dakikada attığı kafa golüyle öne geçen sarı-kırmızılılar, 62. dakikada tartışmalı bir penaltı ile kupaya veda etti.
güçlü rakibini saf dışı bırakan altaylı futbolcular, yaklaşık 20 dakika sahada bekledikten sonra türkiye kupası'nı hakem odasında aldılar.
futbol federasyonu üyesi şevket belgin'in kupayı vermesinin ardından tribünlerin boşalmasını bekleyen oyuncular, yeşil sahaya çıktılar ve silahların gölgesinde şeref turu attılar.
yüzlerce mermi atıldı
izmir ekibinin kaptanı mustafa denizli'nin kullandığı penaltıdan önce sahaya giren bir taraftar, hakem nihat özbirgül'e yumruk attı. böylece olayların fitili ateşlenmiş oldu.
kapalı tribünde bulunan seyirciler, maçın son dakikalarında tribünleri ateşe verdiler. güvenlik güçleri, stat dışında toplanan taraftarları havaya yüzlerce mermi atarak dağıtabildi.
hakeme alkol muayenesi
soyunma odasına gazetecileri çağıran hakem nihat özbirgül, nefesini koklattıktan sonra "alkollü müyüm, siz söyleyin" diye sordu. taraftarın saldırısı sonucu dudağına hastanede dikiş atılan hakeme, hastanede ise alkol muayenesi yapıldı.
muayene sonunda alkolsüz olduğu anlaşılan hakem, kendisine vuran seyirciden davacı olmak için beşiktaş karakolu'na gitti.
"ben de olsam yumruk atardım"
galatasaray kulübü başkanı ali uras, hakemin maruz kaldığı saldırı hakkında, "dünyanın en sakin insanıyım, ama ben de olsam bu kötü hakeme iki yumruk atardım" dedi.
rausch şeref tribününe kaçtı
galatasaray-altay maçını izleyen fenerbahçe'nin yeni antrenörü rausch, maçtan sonra otele giderken sokakta silah seslerini duyunca geriye dönerek şeref tribününe kaçtı. rengi bembeyaz olan alman teknik adam, "bu ne biçim iş anlayamadım" dedi.
mustafa denizli, hürriyet dünyası'na o anları anlattı
denizli'nin konuyla ilgili sözleri şöyle: "o günün şartları ile 30 sene sonrasının şartları elbette çok farklı. biz bir sene önce de ayn statta fenerbahçe'ye kaybetmiş ve fenerbahçe kupa alırken alkışlamıştık. iki yıl içinde kupanın birini kaybettik, birini kazandık. biz kazandığımızda olaylar çıktı. ama bu olaylar galatasaray taraftarının bize karşı tepkisinden dolayı değildi. maçın hakemi sanıyorum nizhat özbirgül'dü. hakeme tepki gösterildi. kesinlikle altay'a karşı değildi. biz de bir sene önce alkışlarla kaybettiğimiz kupayı almadan izmir'e dönmek istemiyorduk. bunun için soyunma odasında kupayı aldık ve evimize döndük."