karşılaşmanın ayrıntılı bilgileri aşağıda olduğu gibidir.
federasyon kupası final 2. karşılaşması
samsunspor: 1 sakaryaspor: 1
tarih: 18. 05. 1988
stat: samsun 19 mayıs
hakemler: ihsan türe – hüseyin su – ahmet erdoğan
samsunspor: fatih uraz – gorgi jovanovski, muzaffer badalıoğlu, burhaneddin beadini, zafer çabalar – ercüment coşkundere, emin kar, namık yüksel (dk. 63 uğur terzi) – mustafa sinecek, yücel çolak, mete adanır.
teknik direktör: esat şükrü goran
sakaryaspor: engin ipekoğlu – selçuk yiğitlik, turan sofuoğlu, mula blerim, k. turgay poyraz – oğuz çetin, özcan kızıltan, erol kolcu – ümit gürsoy, sinan turhan, kemal yıldırım.
teknik direktör: necdet niş
goller: sinan turhan (dk. 18) – mustafa sinecek (dk. 64).
ilk basımı 2009 yılında olan mehmet yılmaz'ın "samsunspor: kırmızı beyaz siyah" kitabından;
samsun'daki rövanş ise saatler öncesinden dolan tribünler önünde oynanır ve erken yenen bir gole karşılık mustafa sinecek'in tek golü yeterli olmaz ve 1-1'in sonunda kupa sakarya'ya gider. oyun 1-1 iken direkten dönen iki top ise tam bir talihsizliktir.
buna sonuçla haziranda lig ikincisi beşiktaş'ın başbakanlık kupası'ndaki rakibi olmuştuk.
ilk basımı 2009 yılında olan mehmet yılmaz'ın "samsunspor: kırmızı beyaz siyah" kitabından;
hakkı yeşilyurt'un "deplasman tribününden basın tribününe..." başlıklı yazısından;
stat gelin gibi, coşku ise zirvedeydi. hayli sakaryalı da vardı. sakarya tribünlerinden atılan bir maytap, binlerce balona alev aldırmış, iki kişi de ciddi bir şekilde yanmıştı. maç bitmiş, kupa sakaryaspor'un olmuştu. yıkılmıştık! büyük bir hayal kırıklığıydı yaşadıklarımız. kandırılmışlık hissi vardı bizde. küfrün ve isyanın bini bir para... saatlerce tribünleri terk edememiştik. bir hikâye, finali hayal kırıklığı üzerine bitmiş, biz de gerçekle yüzleşmiştik.
federasyon kupası'nda finale yükselen sakaryaspor ile samsunspor arasındaki ilk maç 11 mayıs'ta sakarya'da oynanacak. futbol federasyonu'nda dün yapılan kura çekimine göre kupanın sahibini belirleyecek ikinci karşılaşma 18 mayıs çarşamba günü samsun’da yapılacak.
yönetmen ertekin akpınar'ın senaryosunu da yazdığı ilk filmi melekler ve kumarbazlar, sakaryaspor'a gönül vermiş ana karakterleriyle dikkati çekiyordu. ertekin akpınar'dan bu kez goal okurlarına başrolde sakaryaspor'un olduğu bir hikaye anlatmasını istedik. ortaya taşrada filizlenmiş, yeşil siyah renklere bürünmüş, bitimsiz bir sevda hikayesi çıktı.
nurdan gürbilek eski defter dergilerin bir sayısında "taşra sıkıntısı" yazısında 'taşra'nın roman kahramanlarını anlatır. kısaca o yazısında zamanın çok ağır aktığı zamanlarda kahramanların iç dünyalarının ne kadar tutkulu ve saplantılı olduğunun tespitini yapar. gürbilek'e göre; taşra bir açmazdır, çıkışı olmayan biryol'dur. bütün sokakları hep en büyük ve herkesin bildiği caddelere çıkar. herkes, herkesi tanır. herkes herkesle arkadaş, düşman, dost ve sevgilidir orada... ama 'ortak hafıza'larında belirli kodları, simgeleri ve sembolleri vardır. işte onlara dokunulmaz taşra'da. sakaryaspor -en azından- benim kuşağımın en önemli dokunulmaz bir mevzi'sidir, yıkılmayacak tek kale'sidir... karşılıksız bir sevginin atardamarıdır: sakaryaspor...
80'liyılların ilk yarısı, tuna ve yenal'la beraber dört beş oyuncunun fenerbahçe'den transfer olduğu yıllardı. başkan tuncer tepe'ydi. amigo çarli'ydi. bizim gibi lisede okuyan çocukların sokaklarda saf tuttuğu yıllardı. kalede panter fuat, sağbek recai, sol bek küçük turgay, stoperde deli nezihi, liberoda imparator coşkun'un efsane olduğu yıllardan söz ediyorum. gazetelerde manşetler şöyle atılıyordu o yıllar: "tuna, sakarya'da harikalar yaratıyor." "maradona kazım bu hafta da boş geçmedi." tribünlerde, "ölüm nereden gelirse gelsin mezar taşıma sakaryaspor yazılacaksa öyle ölüm sefa gelsin hoş gelsin pankartları vardı...
lisede okuyordum. metin, balta bülent, selami, ahmet, ben, erdinç, oktay küçük bir grubumuz vardı. hafta içleri kupa maçına gitmek için okuldan kaçardık.
kocaman bembeyaz bir bez parçasına, elimizdeki boyalarla şu yazıyı yazmıştık: "sen yalan dünyadaki tek gerçeksin" diye...
adı aşk bu eziyetin!
şimdi sakaryaspor eski tabirle 3. ligde. kulübe haciz gelmiş. geçen günlerde gazetede bir haber: "kulübe haciz geldiğini öğrenen taraftar gece kulübe girip sadece türkiye kupası'nı kaçırdı" diye. fotoğraf gece çekilmiş. birkaç kişi elinde gece kulüpten aldıkları kupayla fotoğraf çekilmişler. fotoğrafın altında şu yazı yazıyor: "bu kupa bizim kimseye vermeyiz." bir sigara yaktım fotoğrafa bakarak şunu düşündüm, "offf be! ne büyük tutkuymuş bu" dedim kendi kendime. ve o kupanın nasıl alındığının hikayesini hatırladım: kupada final maçının ilk ayağı bizim sahamızda samsunspor'u 2-0 yeniyoruz. bir hafta sonra 35-40 kişi samsun'dayız. maçta 75.dakika 0-0. eski galatasaray'lı sinan bizim santraforumuz. bir kontratak sinan ayağını dokunuyor 1-0 öne geçiyoruz. sinan bizim türübünlere doğru koşuyor. bizim türübün hepimiz nasıl olduysa basamaklardan uçup hepimiz tel örgülere yapışıyoruz. çıldırmış gibiyiz. bağıranlar, ağlayanlar, kendi üstlerini yırtanlar. kupa artık bizim. herkes birbirine sarılıyor. bir gol yiyoruz maç 1-1. ama umurumuzda değil ki. hakem düdüğü çaldığında bütün futbolcular bize koşuyor. bulunduğumuz kale arkasının arkasından taşlar yağıyor kafalarımıza. futbolcular formalarını atıyor ama o ne? deli nezihi şortunu çıkarıp atıyor. yanımızda bulunan mahalleden metin abimiz, "çılgınlık bu" diyor. futbolculara sarılmamıza aramızdaki tel örgüler bile engel olamıyor. amigo çarli herkesin orasından sıyrılıp santraya doğru koşuyor. ve bizim tribüne üçlü çektiriyor: sakarya. sakarya. sakarya... taştan kafası varılanlar, ağlamaktan gözleri şişmiş insanlar, üstü başı yırtılan cefakâr sakaryaspor taraftarı... tribünler boşaltılıyor. bağırmaktan seslerimiz kısılmış. yumruklarımızı sıkmaktan tırnaklarımız avuç içlerine izler bırakmış.
hepimiz otobüsteyiz artık. bir beste yapıyoruz hemen: "seni mahşere kadar sevmeye yeminim var." onu söylüyoruz. yola çıkıyoruz. mutluluktan sarhoş olmuşuz. o da ne? şehir dışında birkaç otobüs gelen samsunspor taraftan önümüzü kesiyor. arabadan hepimizi indiriyorlar. hepimizi bir güzel dövüp tekrar bizi arabaya bindiriyorlar. acı yok! mutluluktan çıldırmışız. hepimiz biliyoruz ki, "adı aşktı bu eziyetin"...
ilk mola yerinde sakaryaspor otobüsünü bekliyoruz. elimizde bayraklar, flamalar. amigo çarli yol tarafından bağırıyor: 'geliyorlar..." el ele zincir yapıp arabanın etrafını çeviriyoruz. stoperimiz deli nezihi kupayla arabadan çıktığında deliriyoruz. zincir bozuluyor. herkes kupaya dokunmak istiyor. kupayı getiren golü atan santrfor sinan abiyi görüyorum. otobüsün basamaklarına oturmuş ağlıyor. yıllar önce bir trafik kazasında kaybettiğimiz büyük aykut sakin ve vakur görüntüsüyle otobüsün üstüne- çıkmış üçlü çektiriyor: "en büyük sakarya başka büyük yok."
sevdanın ligi olmaz!
aradan yıllar geçmiş. şimdi 3. ligdeydik. bir film çekmek istiyordum. deprem, sakaryaspor, arkadaşlıklar, geçmişin o vakur görüntüleri, 'ruh'tan değil 'vicdan'dan konuştuğumuz zamanlar. 'skor'u değil 'oyun'u, insanı değil 'forma'yı sevdiğim zamanı ölümsüz kıldığım zamanları dahası bir tutkunun insanın hayatına nasıl sindiğini anlatmak istiyordum. ilk filmim olacaktı. ve asla sakaryaspor'suz olamazdı. benim tarihime eşlik etmiş bir ve onunla büyümüştüm çünkü. sakaryaspor'suz bir film olamazdı, olmadı da; melekler ve kumarbazlar.
mitoloji bütün kahramanların geri dönüş hikâyelerini anlatır. kahramanın sonsuz yolculuğu kitabında campell bunu doğrular. bir an'lık küçük zafer onlar için kazanılmış büyükzaferlerdir. ama, kazananlar sonsuza kadar kazanmış olamazlar. zamanın sınavından geçen bütün ruh'lar bunu bilir.
geçen tribünlerde o tünelden çıkan 11 oyuncuyu görürken gözümden yaşlar döküldü. "sevdadan kaçılmaz" derken ağlıyordum. gazeteler yazıyor: "sakaryaspor son maçında ligde kaldı" diye. ben de melekler ve kumarbazlar filminin senaryosunu yazarken gecenin geç saatlerdeki sokaklarda dolaşırken spreyle bir duvar yazısı görmüştüm bu şehrin sokaklarında. şimdi onu söylüyorum kendi kendime: sevdanin ligi olmaz. *
cok büyük hayallerimiz vardı üç arkadaş o günlerde yabancı gemilerde calışma hayalleri kuruyoruz liman cüzdanı cıkartıp gemilerde mico"olarak calışıp daha sonrada yurt dışında yaşama hayallerimiz var.
muhtarlıktan ikimet kagıdı cıkartıyoruz vesikalık resim cektiriyoruz mahalledeki resimcide solugu aldıgımızda bizi görenler hayırdırdır siz ne ayaksınız resimciye biriniz cıkıp digeriniz giriyorsun hayırdır bir yeremi kayıt oluyorsunuz diyorlar fakat biz hayallerimizden hic kimseye bahsetmeyecegimizi daha önce kararlaştırdıgımız icin gizli faliyetimizi kimseye caktırmamaya calışıyorduk.
arasıra karaköy"deki limana gidip orada bir adam bulmaya calışıyor bize verilen isimle görüşmeye calışıyorduk her seferinde ilk önce pasaport ve liman cüzdanı cıkarmamız ve daha sonra kendilerine gelmemizi söylüyorlardı.
cok sabırsızlanıyor ve icimiz icimize sıgmıyordu dedim"ya cok büyük hayallerimiz vardı. ilk önce formalite evraklarını tamamlayacaktık ve ailemizin haberi olmadan bir şekilde bu gemi işine girecektik daha sonrada bir kac kez gittikten sonra en aklımıza yatan ülkede inip daha gemiye dönmeyecektik.
biraz avrupada kaldıktan sonra daha sonrasında duruma göre anne ve babalarımızıda yanımıza alırız diye düşünüyorduk. akşamları yastıgımıza baş koyuncada uyumadan önce hayellerimizi daha farklı boyutlara taşıyıp yeni güne farklı hayallerle merhaba diyorduk..
bizim bu hummalı calışma günlerimiz oldukca dikkat cekmeye başlıyor hayırdır cocuklar siz bu arlar acayip koşuşturuyorsunuz bir durum var diyenlere yok...be abi ne durumu olacak ben askere gidecegimya askerlik işleriyle ugraşıyoruz cevabı veriyorduk.
daha sonra askerlik işleriyle ugraşıyorum cevabını verdigim zatı muhterem sen yeme icme git babama bu durumu anlat senin oglan ve saz arkadaşları bir muhtarlık bir resimci bir emniyet müdürlügü gezip duruyor ellerinde birer dosya ile koşuşturup duruyorlar ne günü gidiyor senin oglan deynce babam bizim bir şeyler karıştırdıgımızdan şüpelenerek bizi takibe alıyor ve bu takipten haberimiz bile olmuyordu.
normalde okudugum kitaplara kadar babam takip ederdi yataklarımın altında siyasi kitap okuyup okumadıgımı kontroledermiş ben evden cıktıktan sonra yani hep göz altında kalmıştım o dönemler aşagı yukarı bizim kuşak aileleri tarafından hep göz altında tutuldu.
bunun sebebine gelince 12 eylül"den önce cocuklarını kaybeden aileler olmuştu üç yıl askerler kaldı ülkeyi idare etti 1983 yılından tekrar siyasi partiler kuruldu ve anne babalarımız tekrar eski günlere dönülür korkusyla bizleri göz altında tutmaya ve ellerinden kacırmamaya calışıyorlardı.
onlar olayları böyle yorumluyorlardı oysa bizim hayallerimiz vardı devrimci türküler söylemeyede calışyorduk bazen babalarımızla dahi catışıyoduk biz namussuzluk yapmıyoruz baba biz sadece ülkemizin daha yaşanbilr bir ülke olması için calışyoruz diyorduk biz bu lafı kendilerine söyleyincede dünyalar başlarına yıkılıyordu...eyvaahhhh diyorlardı icten ice bunu fark ediyorduk.ama inandıgımızdan"da ödün vermek istemmiyorduk.
babam bu isbiyoncunun gambazından sonra bizim bir örgüte üye olmak icin calıştıgımızı zannedip kendince önlemler almaya karar veriyor ve artık cevremden ayrılmamaya calışyor ve hayal kurdugumuz arkadaşlarla beni bir araya getirmemeye calışıyordu.
evet icimizde bir asilik ve başkaldırış vardı sosyalizm ve devrim türküleri söylüyorduk fakat liman cüzdanı ile bunun alakası ne olabilirdiki.
babam beni iyice bir dinledikten sonra hem ülkede devrim yapmayı planlıyorsunuz hemde aynı ülkeyi nasıl terk ederiz diye planlar yapıyorsunuz...sizce bu bir celişki degilmi dediginde gercekten üzerinde bayagı bir düşünmüştüm.
daha sonraki günlerin birinde arkadaşlardan birinin evinde bir araya gelmiştik ve benim hayallerim babamın takibine takıldıgından hayallerimle vedalaşmak zorunda kalmıştım biz o gün bir araya geldigimizde samsunspor sakaryaspor türkiye kupası finali ikinci macı oynanıyordu ve bu macı izliyorduk sakaryaspor türkiye kupasını almıştı macı cok heyacanla izlemiştik sakarya"da ik macı sakaryaspor kazanmıştı bu mac 1-1 bitmişti ve alaganüstü bir şekilde sevinen sakaryaspor"lu futbolcuları izlemiştik kupa ellerinde yükseliyordu ve röpörtajlarda oyuncuların hayallerimiz gercek oldu cümlesini söylemesi üzerine herbirimizin birbirimizin yüzüne baktıgını anımsıyorum ve daha sonrada kahkahalar atarak acı acı gülmüştük
daha sonra o hayallerimiz tatlı birer anı olarak kaldı hic birimiz ne pasapot cıkarta bilmiştik nede liman cüzdanı .bu samsunspor sakaryaspor finalinin unutmama sebebim ise yaşadıgım bu olaylar üzerine arkadaşlarla bir araya geldigimizde televizyonda bu macın olması..zaten bu hadiselerden dört ay sonra askere gittim..askerden geldikten hemen sonrada zaten ebedi gecerli olacak hem liman cüzdanı hemde pasparta sahip olmuştum....yani evlenmiştim
sakaryaspor 1987-88 sezonunda, necdet niş teknik yönetiminde; aykut kocaman, oğuz çetin, turan sofuoğlu, engin ipekoğlu, serdar şenkaya, sinan turhan, kemal yıldırım'lı kadrosu ile takım tarihindeki en büyük başarısına türkiye kupası şampiyonu olarak ulaşmıştır. ilk turda konyaspor'u (4-0, 1-0), ikinci turda fenerbahçe'yi (5-1, 1-2), çeyrek finalde beşiktaş'ı (4-0, 1-0), yarı finalde zonguldakspor'u (5-0, 0-1) ve nihayet finalde samsunspor'u (2-0, 1-1) lik skorlarla geçerek bu tarihi başarıya ulaşır. özellikle farklı fenerbahçe ve beşiktaş galibiyetleri ses getirmiş, sezonun kupa şampiyonluğuyla tamamlanmasının ardından; oğuz, aykut, turan ve serdar fenerbahçe'ye transfer oldu;