ac milan (teknik direktör: carlo ancelotti) nelson silva “dida”, massimo oddo, alessandro nesta, paolo maldini (kaptan), marek jankulovski (kakha kaladze 80'), gennaro gattuso, andrea pirlo, massimo ambrosini, clarence seedorf (giuseppe favalli 90'), ricardo izecson dos santos “kaka”, filippo inzaghi (alberto gilardino 88')
liverpool (teknik direktör: rafa benitez) pepe reina, steve finnan (alvaro arbeloa 88'), jamie carragher, daniel agger, john arne riise, jermaine pennant, xabi alonso, steven gerrard (kaptan), javier mascherano (peter crouch 78'), bodo zenden (harry kewell 59'), dirk kuijt
iki takım daha önce aynı kupada istanbulda finalde karşılaşmış ve penaltı atışları ile liverpool kazanmıştı. bundan 2 sezon sonra 2 takım aynı kupada gene final oynadılar ve bu sefer milan kazandı.
milan taraftarları şampiyonlar ligi final maçınının kitapçığına ilgi göstermedi!..
rakiple oynanacak karşılama öncesinde stadyumda dağıtılan maç günü kitapçıkları birçok ülkede olduğu üzere son yıllarda ülkemizde de önem kazanır oldu.
seyircilere ücretsiz dağıtılan, kendi takımınızın ve rakibinizin istatistiklerinin bulunduğu kitapçıklara göz gezdirmek artık maç öncesi ritüellerinin ayrılmaz bir parçası. bu ritüel ingiltere'den çıkıp tüm avrupa'yı sarsa da şampiyonlar ligi final maçı öncesi italyanlar bu maç günü kitapçığını pek fazla önemsememişler. liverpool'dan gelen talep üzerine şampiyonlar ligi final maçı öncesinde 25.000 adet kitapçığı tanesi beş pounddan kulübe yollayan uefa, aynı organizasyonu milan için düzenlemeye gerek görmemiş. zira italyan kulübünün bu yçnde bir talebi olmamış!.. az sayıda maç günü kitapçığı koleksiyoncusu italyan e-bay kaplarında sürünüyor herhalde şu sıralar!
şampiyonlar ligi finalinde mailan'a yenilen liverpool, kendilerine yunanistan'dan kardeş kulüp edinerek döndü!
şampiyonlar ligi finali için atina'ya giden liverpool taraftarları, kendileri gibi bir stadyum faciasına tanıklık eden olympiakoslular'la beraber vakit geçirdi, acılarını paylaştı ve sonunda birbirlerini kardeş kulüp ilan etti...
1989 yılındakş federasyon kupası yarı finalinde liverpool ile nottingham forest takımları sheffield wednesday'in sahası olan hillsborough stadı'nda karşı karşıya gelmiş, çıkan izdihamda 96 liverpool taraftarı hayatını kaybetmişti. karaiskaki stadyumun'da da 1981 yılında oynanan olympiakos-aek karşılaşmasında da üst katın çökmesi sonucu 21 olympiakoslu "7. kapı felaketi" olarak akıllarda klan üzücü olayda yaşamını yitirmişti.
iki kulüp taraftarları final maçı öncesinde atina'da karaiskaki stadı'nın önünde bir araya geldikleride üzerlerinde 96 ve 21 yazan kaşkollarını değiş tokuş ettiler, birbirlerine flama ve çiçek vererek geçmiş kara günleri, bir daha yaşanmaması dileğiyle yad ettiler. bu buluşmayı ayarlayanlardan biri de 1981'de 15 yaşında olan ve stadtan erken ayrılan filipos kontoudis...
olayın gerçekleşmesinin ardından sahaya döndüğünü ve ambulansa yaralıları taşıdığını unutamayan kontoudis, daha sonra anfield road'a gittiğinde hilsborough anıtını ziyaret emeyi ihmal etmemiş...
uefa, geçtiğimiz günlerde avrupa kupalarında mücadele veren takımlara ne kadar gelir dağıttığını açıkladı. görülen o ki, uefa kupası'nı kazanmak pek akıl kârı değil!..
geçtiğimiz sezon uefa'dan en çok gelir elde eden takımlar açıklandığında yedinci kez şampiyonlar ligi şampiyonu olan milan 39.5 milyon euroyla listenin başında yer alıyordu. yarı finalist chelsea 34.6 milyon euro gelirle ikinci sırada yer alırken, atina'da milan'ın rakibi olan liverpool 32.2 milyon euroyla kendine üçüncü sırada yer bulabildi. açıklanan rakamlara bakıldığında, şampiyonlar ligi ile uefa kupası arasındaki gelir dağılımının dengesizliği uefa kupası'nı havaya kaldıran sevilla'nıntadece 6.25 milyon euro elde etmesi örneğinde olduğu gibi çok bariz şekilde ortaya çıkmakta.
geçtiğimiz sezon şampiyonlar ligi'nde sıfır çeken bulgaristan temsilcisi levski sofya'nın bile uefa kupası çeyrek finalinde safdışı kalan tottenham'dan bir milyon euro daha fazla kazanması da bu dağılımın ne kadar dengesiz yapıldığının bir başka örneği olarak karşımıza çıkıyor. uefa başkanı michel platini'nin çalışmalarından birinin de bu adaletsizliği dengelemeye çalışmak olduğunu söyleyelim.
jose reina'nın babası geleneği bozdu ve milan'la oynadıkları final maçında oğlunu tribünden takip etti...
şampiyonlar ligi finalinde liverpool'un kalesinde jose reina vardı. tribünde ise bir zamanlar atletico madrid kalesini koruyan miguel reina... 1974'teki atletico madrid bayern münih arasında oynanan avrupa şampiyon kulüpler kupası finalinde atletico'nun kalesini koruyan miguel reina yani liverpool kalecisi jose reina'nın 61 yaşındaki babası oğlunun maçlarını yerinde "izlememe" geleneğini atina'da bozdu. oğlunu bugüne kadar statta sadece beş defa izleyen baba reina en son psv ile oynanan şampiyonlar ligi çeyrek final maçının rövanşında -o da ilk maçın 3-0 bitmesi nedeniyle- tribünden takip etmişti. sağlık sorunları nedeniyle babasının kendi maçlarına gelmediğini söyleyen reina ise karşılaşma öncesi, "şampiyonlar lifi ginali belki de hayatımd bir kez başıma gelebilecek bir durum. ne yapıp edip onu maça getirmeyi başaracağım" ifadesini kullanmıştı.
merhaba millet! benim adım curtis. hatırlamadınız mı? yahu atina'daki şampiyonlar ligi finalinde bir tek filippo inzaghi benim kadar anons edildi stadyum içinde. 10 yaşındayım ama havam yerinde! o kadar ülke maçı canlı yayınladı ki meksika'ya gitsem orada bile,"aaa! siz o curtis misiniz?"diyerek bana galler prensi muammelesi yapacaklar...
maçı statta ya da televizyonda izleyemeyenler varsa onlar kaçırdıklarına yansınlar. bilmem acaba bu ünümle kate moss'la tanışma imkanım olur mu? bana büyük gelir diye düşünenlere teessüf ederim doğrusu. neyse ben size hikâyemi anlatayım. nasıl bu kadar ünlü olduğumun hikayesini.
dedim ya benim adım curtis. nottingham'da ailemle birlikte ikamet ediyorum. işin hoş yanı babam, liverpool'da oynayan jermaine pennant'ın uzaktan kuzeni. kaçıncı derece olduğumuza benim aklım ermiyor ama kuzen işte. dedem, 1978 yılındaki liverpool-brugge, şampiyon kulüpler kupası finaline onu götürdüğünde babam 7 yaşındaymış. golü atan dalglish'ten maç sonrası imza bile almış. aslında iki yıl önce istanbul'a da gitti babam. beni götürmesine annem izin vermedi. bu kez böyle olmamalıydı. annemi karşıma aldım ve en olgun sesimle, "anneciğim, artık 10 yaşma geldim. beni kurtlar kapacak değil ya! hem yunanistan, ab üyesi değil mi? ne olabilir ki?" dedim. bana şöyle bir baktı ve zannediyorum ki babamın elindeki ikinci bilet başkasına gitmesin diye kabul etti. hazırlıklarımı anlatarak sizi sıkmayayım. çünkü uçakta yanımızda oturan ted amca'ya (bir akrabalığımız yok ama koca adama ted diyecek halim de yok) bunları ayrıntılarıyla anlattım. hostesten devamlı viski istemesinde payım var mı bilmiyorum.
atina'ya iner inmez başka bir gezegene geldiğimizi düşündüm. nem oranından esmer insanların fazlalığına kadar bir yığın ayrıntı vardı. babamın aynı otelde kaldığımızı öğrendiği jim amca ve gerry amca ile taksiye atladık ve yola çıktık. maça birkaç saat vardı ve atina'yı gezmek istiyordum. otelin durumunu da geçiyorum. babam, istanbul'daki otelin daha güzel olduğunu söyledi. manzara açısından en azından. lobiye indiğimizde yaklaşık yüz liverpool taraftarı daha gördüm. bir tanesi yıkılmış gibiydi ve etrafına bağırıp duruyordu. anladık ki havaalanından tek başına bir taksi tutmuş ve şoför, onun cüzdanını ve biletini almış. hadi cüzdan neyse de bilet kaptırılır mı? babam, adamı sakinleştirmeye çalışanlardan biriydi. tam o sırada bir liverpool taraftarı daha bağırarak lobideki kaosa dahil oldu. kızıl saçlı ve adının sean olmasından dolayı irlandalı olduğunu anladığımız bir gençti. benim okulda da sean adında bir arkadaşım var ve onunla mars diye dalga geçeriz. kızıl gezegen ya! neyse sean'ın bir arkadaşı varmış.
bir şekilde sahte bilet yapmış ve satmaya kalkmış. tabii ki uyanık yunan polisine yakalanmış. insan ucuza mal ediyor diye ucuza satar mı? sırf bundan anlaşılmış durumu. stada gidişimiz 35 dakika kadar sürdü. yolda etrafı seyrettim. nottingham nire atina nire! çok farklı, çok... okula dönünce yazarım bir kompozisyon. öğretmenimden aferin alır otururum. tabii fanatik bir manchester united taraftarı olan okul müdürünün haberi olmaması lazım bu yazıdan. stada girerken biletlerimize üçer kez baktılar. tam içeri girerken tanıdık bir sesin avaz avaz bağırdığını duydum. bu hikayelerim yüzünden sarhoş olan ted amca'ydı. babam beni zorla içeri soktu. çok merak etmiştim ted amca'ya ne olduğunu? bana bile öyle acı acı bağırmamıştı.
tribünde yerimizi alırken yanımıza gerry amca geldi. nefes nefeseydi. ted amca'nın durumunu öğrendiğini söyledi. saf bir ingiliz olan ted amca gitmiş kendisini görevli diye tanıtan iki kişiye kontrol için biletini vermişti. ya o iki kişi sahte üniforma giymişti ya da karaborsa dan gelir sağlamak isteyen iki uyanık görevliydi. neyse şöyle oturaklı bir yumruk yiyen ted amca kendisini yerde bulmuş. bu kadar gelmiş ve içeri girememişti. babam, istanbul'da daha heyecanlı olduklarını söyledi. "artık tecrübeliyiz evlat" dedi. ama ben coşkulu olmak istiyordum. iki yıl önce nottingham'da evden annemin dizisinden arta kalan bölümde parça parça izlemiştim o maçı. bu arada milanlı taraftarların içeri girişlerine gözüm takıldı. eğlenceli gözüküyorlardı. kendi dillerinde kimbilir ne anlama gelen şarkılar söylüyorlardı. aynı bizim şarkımız gibiydi herhalde. her liverpool taraftan gibi you'll never walk alone'u ezbere biliyordum. bir keresinde o allah'ın belası manchesterlı müdür, god save the queen'i tam bilmediğim için beni azarlarken, "sen şimdi o lanet şarkıyı biliyorsundur" dedi. ben de ona, "herhalde yani. senin o lanet olası ferguson'unun karısına yazdığı aşk şiirlerini bilecek değilim ya?" yanıtını verdim. tabii ki annem okula çağrıldı.
maça yarım saat kalmıştı ki babam, "evlat içtik biraları. benim malum yere gitmem lazım. burada kal" mesajını verdi. ama tabii ki bir çocuğa bu öğüdü vermenin hiçbir anlamı olmadığını bilmeliydi. o gider gitmez yerimi terk ettim. yerimi terk ettikten sonra stadın koridorlarına çıktım. üzerimdeki liverpool formasıyla yanımdan geçen vatandaşlarımın kafamı okşamasına izin veriyordum. ama 5-6 dakikalık bir gezintiden sonra çevremde konuşulanları artık anlamadığımı fark ettim. bir baktım ki italyan bölgesindeyim. benim yerimde başka çocuk olsa ağlamaya başlardı. ted amca bile ağlardı, zaten muhtemelen o sırada ağlamaya devam ediyordu... ama ben bir kaşif gibi hissediyordum kendimi. ingiltere kraliçesi'nin emrinde önemli bir görevim vardı.
yanıma milan formalı 20 yaşlarında bir adam geldi. anlamadığım bir şeyler mırıldandı. gülüyordu. arkasına dönüp, "paolo" diye bağırdı. arkadaşı geldi yanımıza. ikisi de gülerek bir şeyler konuşuyorlardı. paolo, yorkshire lehçesinden biraz daha anlaşılır bir ingilizce'yle, "merhaba ingiliz" dedi. benim ne dememi bekliyordu bu sersem! "merhaba italyan" mı? beni de aralarına alıp tribüne soktular. o sırada bizimkiler şarkıya başlamıştı bile. mırıldanıyordum şarkıyı. inanın milanlılar içinde de ezbere bilenler vardı. paolo, arkadaşı nicola'nm ingilizce bilmediğini ifade etti. tabii kendisi çok biliyordu ya! neyse paolo'nun ikinci takımı liverpool'muş zaten. bana onun yanında kimse zarar veremezmiş falan filan.
maç ilerledikçe bizimkiler bastırıyordu. hele hele benim kuzen bir gol kaçırdı ki! yahu o topa öyle vurulur mu? oyun ilerledikçe yanımdakiler endişe içinde tırnaklarını yemeye başladılar. ama şunu ifade edeyim ki italyan bayanlar süperdi. "ah!" dedim "yaşım biraz daha büyük olsaydı". bu arada bir ses duyuldu stadın içinden. bir ingiliz, "10 yaşındaki nottingham'lı curtis pennant lütfen danışmaya" tarzı bir şeyler söylüyordu. o an başımdan kaynar sular döküldü. babamı tamamen unutmuştum. ben burada keyif içinde italyan dostlarımla maç seyrederken o, kuzeninin pozisyonunu bile izleyememişti herhalde. mutlaka annemin onu nasıl paylayacağını düşünüyordu. bir an annemi düşündüm. "umarım dizisini izliyordur" dedim. dedim de tam o sırada milan frikik kazandı. ilk defa bizim kaleye gelmişlerdi. "bunu seyredip babama ulaşırım" dedim. demez olaydım, gol geldi... italyanlar öyle bir salladılar ki ortalığı! hatta paolo'nun esmer, yeşil gözlü kız arkadaşı gianna bana sarılıp öptü. yahu gitmesem mi acaba?
devre arasında paolo'dan yardımcı olmasını istedim. babamın yanına gitmek istiyordum. onun başvurduğu yunan görevli ise ne paolo'yu anlayabildi ne beni! ikinci yarı başladığında hoparlörlerden o asil ingiliz aksanı yine duyuldu. bana sesleniyorlardı. görevliye bu kez işaretleriyle derdimi anlatabildim! paolo'ya veda ederken gianna'nın telefon numarasını çaktırmadan aldım. belli mi olur yolum bir gün milano'ya düşebilirdi! babamın bulunduğu noktaya geldiğinde karşımda sinirden kıpkırmızı bir adam buldum.
babam, sayemde ilk 60 dakikayı pas seçmişti. zaten kalan 30 dakikada da milan'ın galibiyetini izledik. üzülmüştük ama babam, galiba beni bulduğu için, kazanmış kadar sevinçliydi. kupa törenini izlemeden çıktık stattan. dışarıda ted amca'yı gördüm. hala ağlıyordu. kaçan kupaya mı yoksa bilete mi bilmiyorum...
dedim ya artık ünlüyüm diye. okulda tüm arkadaşlarım benden imza istiyor. okul müdürü, milan'ın renkleri olan kırmızı-siyah bir kravat takmış bana gülüyordu. annem ise neyse ki dizisini izlediği için maça bakmamıştı bile. bu arada gianna'yı aradım. beni yazın milano'ya bekliyor. "paolo'yu eker beraber gezeriz" dedi komik ingilizcesi'yle. ekeriz tabii. ben ünlü curtis pennant'ım.
final: atina'da istanbul'un rövanşı vardı. ligine eksi puanlarla başlayıp şampiyonluk yarışının uzağında kalan milan ve ingiltere'de zirveyi uzaktan izleyen liverpool... ingilizler, kaka ile meşgul olurken ferguson'un, "doğuştan ofsayt diye dalga geçtiği inzaghi iki golle, maçın galibini belirledi. kuyt'un son dakika golü teselli sayısıydı.
kupaya damgasını vuran adam: brezilyalı kaka. milan'ın sessiz sedasız kupaya uzanmasını sağlayan üst düzey performanslar sergiledi. 10 golle kupanın en skorer ismi oldu. eee, fourfourtwo boşuna seçmedi onu dünyanın en iyisi olarak!..
liverpool: pepe reina (gk), steve finnan (dk. 88 álvaro arbeloa), daniel agger, john arne riise, steven gerrard (c), xabi alonso, jermaine pennant, dirk kuyt, javier mascherano (dk. 78 peter crouch), jamie carragher, boudewijn zenden (dk. 59 harry kewell)
yedekler: jerzy dudek (gk), sami hyypiä, mark gonzález, craig bellamy
inzaghi inspires milan to glory published: thursday 24 may 2007, 0.55cet
ac milan 2-1 liverpool fc
a filippo inzaghi goal in each half secured a seventh european champion clubs' cup for the italian giants.
by michael harrold from oaca spyro louis stadium
a goal in each half from filippo inzaghi ensured ac milan avenged their defeat by liverpool fc in istanbul two years ago to claim the european champion clubs' cup for a seventh time here in athens.
faith repaid inzaghi had been forced to sit out the 2005 final which liverpool won on penalties after trailing 3-0 at half-time, but he made up for that here with a double strike that fully justified coach carlo ancelotti's decision to select the veteran ahead of alberto gilardino. the gods were smiling on the 33-year-old when he deflected in andrea pirlo's free-kick on the stroke of half-time though there was no doubting his ability when he rounded pepe reina to make sure of victory with eight minutes remaining.
solid start mindful of the damage milan caused in the first half in istanbul, liverpool manager rafael benítez was taking no chances. the spaniard opted for a five-man midfield with jermaine pennant and boudewijn zenden on the wings, while captain steven gerrard moved inside to provide support for lone forward kuyt. the tactic had the desired effect as liverpool held the ball well, showing no signs of the nerves that gripped them in the early stages two seasons ago. pennant worked the first opening on nine minutes, dispossessing alessandro nesta before drawing a sprawling save from dida. pennant's pace provided a nuisance but milan also threatened, pirlo coming close to releasing inzaghi before pepe reina saved well from kaká.
pennant threat the brazilian was coming into the game, bringing the milan fans to their feet with one supreme drag-back and turn, yet neither side could put their stamp on a surprisingly open contest. xabi alonso and john arne riise both missed from distance while, for milan, massimo oddo and marek jankulovski were dangerous pushing forward down the flanks. it was pennant, though, who looked most likely to furnish a breakthrough. running at the veteran milan rearguard was bringing rewards, and on 35 minutes he stole the ball off paolo maldini to supply a shooting chance for kuyt. the 38-year-old maldini had become the oldest outfield player to appear in a european cup final, his record-equalling eighth, and was being kept busy.
inzaghi opener a defensive lapse at the other end, however, cost liverpool dearly on 45 minutes. kaká for once was afforded too much space on the edge of the box and was brought down by alonso. pirlo's free-kick eluded the liverpool wall but struck inzaghi and deflected in. five of the liverpool team that started the final two years ago were picked again here, against seven survivors from milan. having been given the rare opportunity to make amends for the disappointment of 2005, the rossoneri were in no mood to let another lead slip. it was gerrard who had sparked the recovery in istanbul, and liverpool looked to their talisman once again to lift them. on 61 minutes gennaro gattuso's misplaced pass was intercepted by the reds captain and he breezed past nesta into the area only to shoot weakly at dida.
clinical second with massimo ambrosini and gattuso shielding the milan back four, liverpool were finding chances hard to come by and with 13 minutes to play benítez brought on peter crouch for javier mascherano to try and open up the match. this time, though, there would be no comeback. kaká, so often milan's match-winner en route to the final, turned provider here, slipping the ball through to inzaghi who scored with a typically clinical strike. kuyt sparked hope when he nodded in daniel agger's flick-on from a corner in the last minute of normal time but this was milan's night.