dünya kupaları tarihinin en skandal maçıdır.şike olduğunu herkesin kabul ettiği şeydir.olay şöyle gelişti.
bu maç öncesi sadece almanyanın 1-0 lık galibiyeti ile hem avusturya hem almanya grupta cezayiri safdışı bırakıp,kolkola 2.tura çıkabiliyordu.(almanya ve avusturyanın aynı dili konuşan iki ülke olduğunu belirtmeye burada gerek yok tabi)
almanya 10.dakikada 1-0 öne geçince 2 takımda gerçek anlamda futbol oynamayı bıraktı.al gülüm ver gülüm şeklinde geçen bir maçolmaya başalyınca tribünlerdeki tarafsız ispanya seyircisi ve cezayirli taraftarlar sürekli olayı protesto etmek için yuh ve ıslık yağmuruna tuttular.hatta olay öyle bir boyuta vardı ki tribünde alman bayrakları yakılmaya başlandı(bir rivayete göre duruma dayanamayan alman taarftarlar kendi bayraklarını yaktılar)
ertes gün cezayir bu maçın şike olduğunu ve her iki takımın da turnuvadan ihraç edilmesi için fifaya şikayette bulundu ama doğal olarak(!) netice çıkmadı.
1986 yılından beri avrupa ve dünya şampiyonalarında bu maç nedeniyle gruptaki son maçlar aynıı gün aynı saatte oynanır oldu.
o zamanlar alman milli takımında oynayan ve daha sonraları türkiyede takım çalıştıran hans peter briegel'in 1982 dünya kupası'nda avusturya'yı 1-0 yenerek, gruptan çıktıkları maçta hatır şikesi yardımıyla kazandıklarını ima etmesi almanya'da ortalığı karıştırdı.
konu ile ilgili haber şöyle.
sahada futbol yoktu'
beşiktaş ve trabzonspor'da teknik direktörlük yapan almanların efsane oyuncularından hans peter briegel, 1982 dünya kupası ile ilgili yaptığı tarihi itirafla futbol dünyasını sarstı. 25 haziran 1982 günü grubun son karşılaşmasında avusturya ile oynadıkları maçta, 1-0 öne geçmelerinin ardından oyunun koptuğunu belirten deneyimli çalıştırıcı, "çok stresli bir maç olacağını düşünüyorduk. ancak hrubesch'nin 10. dakika'da attığı golle öne geçtikten sonra sahada futbol yoktu" şeklinde konuştu.
'herhalde çok sarhoştu'
o zamanki adıyla batı almanya, avusturya'yı 1-0 yenerek grubu lider tamamlamış ve şili'yi 3-2 mağlup etmesine rağmen cezayir averajla 3. sırayı alıp, üst tura çıkamamıştı. şu an çalıştırdığı bahreyn'de konuşan briegel'e ilk cevap ise o karşılaşmada kaleyi koruyan fenerbahçe'nin eski kalecisi tony schumacher'den geldi. schumacher, briegel'in neden böyle bir açıklama yaptığına bir anlam veremediğini belirtip, "herhalde bunları söylerken çok alkollüydü. böyle bir olay yaşanmadı" diye görüş belirtti.
bild manşet yaptı
almanya'nın yüksek tirajlı gazetelerinden bild, briegel'in sözlerini manşet yaparken, o dönem milli takımda forma giyen yıldız oyuncuların düşüncelerine yer verdi. işte karşılaşma ile ilgili görüşler; hrubesh: evet dışardan bakınca kötü gözüküyordu ama biz yanlış bir şey yapmadık. karl heinz rummenigge: olayların nasıl geliştiğini bilmiyorum, ben başka işlerle uğraşıyordum. karl heinz foerster: ben sadece oyuna konsantre oldum, uli stielike: anlaşma olarak yapmadık, kendiliğinden gelişen bir olaydı.
( tayfun öneş, four four two dergisi’nden alıntıdır) 1982 dünya kupası b.almanya, avusturya, şili ve cezayir aynı gruptalar. gündüz oynanan maçta cezayir şili’yi 3-1 yeniyor. b. almanya’nın aynı akşam avusturya önünde alacağı 1-0’lık galibiyet hem almanya’yı hem de avusturya’yı bir üst tura çıkaracak. maçın henüz 10. dakikasında hurubesch o tipik kafa gollerinden birini atınca, almanlar ve avustryalılar dünyanın gözleri önünde 80 dakika süren “rezaletin son perdesi”ni sergilemeye başlıyorlar. “al gülüm, ver gülüm”le geçen futbolsuz futbol maçı bittiğinde cezayirliler fifa’ya başvurarak itiraz ediyorlar ama onlar açısından değişen bir şey olmuyor; avusturya, b.almanya elele bir üst turdalar. değişen tek şey, aslında 4 yıl önceki kupada arjantin peru maçından sonra alınması gereken kararın alınıyor olması. nihayet bu kupadan sonra fifa, tüm final grubu maçlarının aynı saatte başlamasına karar veriyor.
babamın sürekli iddaaya girdiği birisi vardı iş yerinde. adam tövbe etti kaybede kaybede. her seferinde karmen çikolatasına iddaaya girerlerdi. babam bir gün gidip sana harika bir teklifim var diyor. almanya - avusturya 1-0 benim, kalan tüm skorlar senin. adam tövbeli adam teklif müthiş. tamam diyor bir koli çikolatasına bu sefer, çıkartıcam hepsinin acısını. nitekim diğer arkadaşların yazdığı nedenlerden maç 1-0 bitiyor. adam hala bunun şanstan ibaret olduğunu düşünüyordur belki de :)
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
12. dünya kupası'nda ilk büyük şok, son şampiyon arjantin'in belçika'ya yenilerek tökezlemesiydi. maradona da kurtaramamıştı arjantin'i... avrupa 80'in güçlü takımı belçika, burada da ilk şoku yaratan kahraman olmuştu.
olaylar ya da sürprizler birbirini kovalıyordu. kamerun üç maçta da yenilmemişti ama, averajla eleniyordu. sempatik kamerun takımına herkes acımıştı. öte yandan honduras da, haksız penaltılara boyun eğiyordu. fakat kupa'nın büyük olayı, favorilerden federal almanya'nın, 1980 avrupa şampiyonu alman takımının cezayir'e yenilmesiydi. her şey normal giderse, almanlar elenebilirdi de... ancak federal almanya ile avusturya, futbol tarihinin en kara maçını oynayacak, onbinlerce seyircinin, milyonlarca tv izleyicisinin gözleri önünde şike yapacaklardı. sporun utanç dolu 90 dakikasıydı bu...
madrid tv merkezi'nde, trt'ye verilen stüdyo ile federal almanya'nın ard ve zdf radyo-televlzyonlarının büroları birbirine çok yakındı. zaman zaman sunuculuğunu yaptığım ve zdf'de yayınlanan "türkiye'den mektup" programından tanıştığım almanlar vardı.
wdr'de çalıştığım için de tanıyorlardı. "kicker" muhabirliği filan, kısaca almanlar'ın bürolarına rahatça girebiliyordum. o gün de gittim. programı sunan ünlü alman sunucusu stüdyodan çıkar çıkmaz, doğru boynuma sarıldı. ve güçlükle oradaki koltuğa yığıldı. ağlamaklıydı: "bak dostum" diyordu. "bu utanmazlığın yayınını yapacağıma ölseydim daha iyi... koskoca dünya şampiyonlukları almış alman takımı şike yapıyor, cezayir elensin de avusturya ile birlikte tur atlasınlar diye... olur mu böyle ahlâksızlık? futbol dünyasına rezil olduk. rica ediyorum, sayın meslektaşım. kendi ülkenize yaptığınız programlarda bizi rezil edin. alman takımının avusturya ile şike yapmasından ötürü kullanabileceğiniz en ağır hakaret sözcüklerini kullanın."
alman yöneticilerinin savunması komikti: "aimanca konuşan iki takım kardeş sayılırmış. onun için birbirine karşı yumuşak oynamışlar. bunun neresi şike imiş?"
evet evet, almanlar berlin'de aşamadıkları utanç duvarı'nı, madrid'de aşmıştı. federal almanya ve avusturya yöneticileri ise, sanki dünyadan haberleri yokmuş gibi, koparılan gürültüye şaştıklarını söylüyorlardı. alman futbol sorumluları, "bize 1-0 lazımdı. bu sonucu sağlayınca, kendimizi sıkmadık, sonraki maçımızı düşündük" diyorlardı. fakat alman spor spikeri hiç de öyle söylemiyordu. alman televizyonu, radyosu ve basını çok ağır yayın yapmış, günlerce sürdürmüştü de bu yayını...
tarih: 25 haziran 1982 cuma, el molinon stadyumu / gijon seyirci: 41000 hakemler: robert valentine (iskoçya), arnaldo coelho (brezilya), ebrahim al doy (bahreyn)
b.almanya: toni schumacher, manny kaltz, karlheinz förster, uli stielike, hans peter briegel, wolfgang dremmler, paul breitner, felix magath, pierre littbarski, horst hrubesch (69 klaus fischer), karl heinz rummenigge (66 lothar herbert matthäus) teknik direktör: jupp derwall (almanya)
avusturya: fritz koncilia, bernd krauss, erich obermayer (kaptan), bruno pezzey, josef degeorgi, roland hattenberger, herbert prohaska, reinhold hintermaier, heribert weber, walter schachner, hans krankl teknik direktör: georg schmidt (avusturya)
ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında akif kurtuluş'un "'74, '78 ve dükut-der'in şanlı mücadelesi" başlıklı yazısından;
'82 ispanya'dan mı bahis açmam isteniyor? başkalannı bilemem ama, benim için "her bakımdan" tatsız tuzsuz bir kupa oldu. dükut-der gönüllüleri, yaklaşık birbuçuk yıldır tespih taneleri gibi dört bir yana dağılmış, ortalıkta olanlar da, iki dikiş arasından meme yapmış top gibidir. hangi takımın tutulacağına, veya kimin nereye kadar gideceğine ilişkin hummalı tartışmalardan eser kalmamıştır. son iki dünya kupası'na evsahipliği yapmış sokak, ıssız bir kovboy kasabasıdır. sokağın ana babaları, bu yılın haziran-temmuz ayını, mamak yollarında geçirmektedir. bu bakımdan '82 kupası, "bir dükut - der etkinliği" -buna "ayini" de diyebiliriz- olmaktan çıkmış, herbirimizi münferit iman tazeleme seviyesizliğine mahkum etmiştir. bir futbol maçını, bu işten anlamayan sevgiliyle izlemek zorunda kalmak, başlı başına bir yazı konusudur da, çekilecek acı değildir. iyi de, dünya kupası'nı yapayalnız izlemek, bir dukut-der'liye yapılan en büyük işkencedir. bu işkence yapılmıştır. hani engel olamayacaksan bari zevk almaya çalış, denir ama, bu kupa, bizden bunu da esirgemiştir.
hollanda'nın yokluğunda, yetimliğimizi kim giderecektir? italya, eski gözdemiz polonya, yeni merakımız kamerun ve şikeci peru ile aynı gruptan, kamerun'la eşit puan eşit averaj, ama sadece 1 gol üstünlüğü (2-2, 1-1) ile çıkmıştır. bir golün "ipten adam aldığının" en değerli örneğidir bu, aynı zamanda.
"polonya-fransa elele / hep birlikte finale" tezahüratıyla izlediğimiz bu filmde, günler günleri kovalamış ve dört takım yarı finalin kapısına gelmişlerdir.
polonya-italya, almanya-fransa eşleşmesi de, esasen ballı lokma tatlısıdır. ayrıca polonya ve fransa'nın sadece benim değil, bütün bir kamuoyunun "ezici" desteğini arkasına almasının birkaç nedeni vardır. birincisi, polonya cesur, gösterişi de olan, avrupa'nın brezilyası sıfatını hak edecek kadar izleme zevki veren; fazlası, oyun disiplini ve kollektivitesinden bir an bile kopmayan bir takımdır, italya gibi kuru top oynamamış, ayrıca yukarda da dediğimiz gibi "direkten dönmemiştir". almanya'nın karşısında fransa'nın sevgiye mazhar olmasının fazladan bir nedeni de vardır. kessen almancılıktan dönmeyecek kadar ortodoks olanların arasında da "vicdan sahibi" memleket evlatlarının sayısı, küçümsenmeyecek kadar istatistiki değer taşımaktadır. o halde bu "enteresan" ayrıntıyı hatırlatmakta yarar vardır.
ilk devresini 3-0 geçtiği şili maçını 3-2 kazarak grubu 4 puan, 0 averajla kapatan cezayir, ertesi gün oynananacak almanya-avusturya maçını beklemektedir. almanya'nın 2 puan ve artı 2 averajı, avusturya'nın ise 4 puan artı 3 averajı vardır. beraberlik, avusturya cezayir'i, nerdeyse imkânsız 4 farklı almanya galibiyeti almanya cezayir'i, dörtten az farklı almanya galibiyeti ise almanya avusturya'yı üst tura taşıyacaktır. bir başka ifadeyle, almanya bir tane atar, avusturya da almanya'nın üstüne gitmezse, her iki takım "tarihin derinliklerinden gelen dostluk bağları"yla mağrib'i alaşağı edeceklerdir. öyle de olur. yakın yıllardaki galatasaray-sturm graz maçının son 5 dakikasını, bu iki takım 80 dakika boyunca hiç utanmadan 5 dakikasını, bu iki takım 80 dakika boyunca hiç utanmadan oynarlar. oynadıkları, futboldan başka her şeydir. birdirbir, güvercin taklası, elin elim üstünde ve topun kuka olarak kullanıldığı kukalı saklambaç dahil, bir güzel eğlenirler. ama bu maç, bir önceki kupanın arjantin-peru maçı kadar "kesif olmasa da, tarihteki şaibeli yerini alır. stadda bazı alman seyircilerin bile bayraklarını yaktıkları da, tutanaklara geçmiştir.
ne yaparsak yapalım, sonuçta 8 temmuz 1982 tarihi, kişiseltarihimize bir "kara gün" olarak yazılır.
ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında mehmet demirkol'un "(federal) almanya'yı sevmek" başlıklı yazısından;
almanca öğrenmek için istanbul erkek'e gitme planım yatmış, baba zorlamasıyla, mahalledeki saygın abilerin ısrarıyla mekteb-i sultani'ye yollanmışım. (sonradan) mesudum aslında... hazırlık sınıfı bitmiş. ayağımda adidas'lar değil, mekaplar var. ayağım o kadar hızlı büyüyor ki "günah be kızım üç ay giyebiliyor zaten parana yazık" demiş teyzeme babam. teyzem de getirmiyor kramponları artık. hain baba! yazlığın gazinosu hıncahınç dolu. geç vakit. banttan ve renkli almanya-cezayir maçı. gerginim, çok gerginim. berberiler iyi oynuyor. ve madjer ve belloumi'nin golleri geliyor. bu güzel şutlar golden fazla bir şey çok fazla... çünkü cezayir kazanınca her şey apaçık ortaya çıkıyor: buralardaki tekliğim... millet masaların üzerine çıkıyor. fenerbahçe veya galatasaray şampiyon oldu sanki. herkes çok mutlu. ben ezilip büzülüyorum. yerimden kalkıyor, tek başıma eve yollanıyorum. cezayir almanya'yı yeniyor. bense çok yalnızım. gerçek dünyaya hoş geldin. kimse almanya'yı tutmuyor. bu gerçekle yüzleşmek çok zor olmuyor. almanya-avusturya şike yapıyor, cezayir'i safdışı ediyor.
ama cezayir'den öyle nefret etmişim ki, hiç ama hiç üzülmüyorum.
sonra sevgimi, hayranlığa dönüştüren o maç gelip çatıyor. yarı final, karakteri itibarıyla çekoslavakya maçına benziyor, geriden geliyor almanya, fransa maçında. gazinoya gitmemişim, komşuda seyrediyorum bu kez. schumacher battiston'u parçalıyor. ondan nefret edemem. zira hayranım. ona annesinin maçtan sonra söylediğini bile söyleyemem. şöyle demişti annesi: "mide bulandırıcıydı harald, korkunçtu." bununla ilgilenmiyorum. benim ilgilendiğim, klaus fischer'in röveşataya yakın şutuyla gelen 3-3'lük beraberlik. sonrasında penaltılar. uli stilike penaltıyı kaçırdığında onu pierre littbarski teselli ediyor. televizyon bu sahneyi gösterirken toni (harald) schumacher, dündar siz'in penaltısını kurtarıp eşitliği sağlıyor. son penaltı altın kafa hrubesch'ten, almanya finalde. yılmıyorlar hiç yılmıyorlar. bu ne direnç, bu nasıl bir güç.
ilk basımı 2002 olan christian eichkler'in "futbolun beceriksizleri ansiklopedisi" kitabından;
denvall, jupp, boyundan büyük işlere kalkışan bir milli teknik direktörü olarak, 1982 dünya kupası'nda sahaya sürdüğü on birle gijon'un ünlü "saldırmazlık paktı" uyarınca futbolu hiçbir şey yapmamakla karıştırmasına ve bu yolla alman futboluna kalıcı hasar verişine çaresizlik içinde seyirci kalmıştı. almanya ve avusturya'ya, şampiyonanın birinci turu için arzu edilen 1-0'lık skor yeterli olunca, her iki takım futbol tarihinin en can sıkıcı 80 dakikasını yaşattı seyircilere. bu sonuca göre şampiyonadan silinen cezayirliler ise tribünlerden iğneleyici bir tavırla kâğıt para sallamaya başladılar. hans blickendörfer'in deyimiyle dünya şampiyonası tarihinin en büyük "dostlar alışverişte görsün maçı" için ispanyol gazetesi el pais "bir tek sarılıp öpüşmedikleri kaldı", diye yazmıştı. ne var ki bu vaziyet, akraba olan iki komşu ülkenin buluşu değildi. iki sosyalist kardeş sovyetler birliği ve ddr de 1972 münih olimpiyatlarında üçüncülük konusunda hemfikir olmuş ve maçı barışçıl, sessiz sedasız bir sonla noktalamışlardı: en azından ddr 78. dakikada 2-2'lik beraberliği yakaladıktan sonra, hatta uzatmada dahi kimse kimseye hücum etmemiş ve her iki takım da bronz madalya almıştı.
ilk basımı 2002 olan christian eichkler'in "futbolun beceriksizleri ansiklopedisi" kitabından;
fifa, 1974 dünya kupasında şu eski, çeyrek finalden itibaren devreye giren k.o.-sistemi'ni katı ara tur uygulamasıyla -ki bunun da yenişememe hallerindeki aksaklıkları ilk kez 1986'da giderilmişti- değiştirmekten hoşnut gibiydi. ancak bu durumun bazı grup maçlarının 3. ve sonuncu gününde maçlann eşzamanlı oynanmadığı ve bu yüzden de bu durumun bir takıma (hatta kimi durumlarda iki takıma birden), son maçta -bir önceki maçın sonucundan haberdar olunduğundan- ışlenne gelen sonuca göre davranma olanağı verdiği anlaşıldı. örneğin 1978 dünya kupası'na ev sahipliği yapan arjantin, en son grup maçı olan peru karşısında 0-0'la yetinme fırsatı yakaladı ki, bu da onları çaresizlik içinde izleyen rakibi brezilya yerine finale taşımıştı. dört yıl sonra daha kötüsü olmuştu. üst tura çıkmak için gereken sonuçla yetinme bu kez son grup maçında iki takıma birden fırsat yaratmıştı. avusturya karşısındaki almanya kıt kanaat bir galibiyetle yetinmişti. maçın sonucu birkaç dakika geçmeden belli olmuştu ve maçın geri kalan kısmı "gijon'un saldırmazlık paktı" uyarınca dünya kupası tarihinin en alt çekmecelerinde yerini aldı. nihayet dört yıl sonra bu ara tur uygulaması ve anlaşmalı skor anlayışına bir son verildi: o günden itibaren gruplann üçüncü gün maçları eşzamanlı olarak oynatılıyor.
bu arada almanya ve avusturya, "saldırmazlık paktı"nın mucidi olarak hiç de suçlanamazlar. bu şüpheli onur, 1898'de karşı takım kalesine tek bir şut çekememiş muhtemelen yegane iki ingiliz kulübü olan stoke ve burnley'e ait. birinci lige çıkma mücadelesinde, 0-0'lık skor stoke'a küme düşmemek için burnley'e de yükselmek için yetmişti.
bu garip örnek tam yüz yıl sonra, 1998'de vietnam'daki "tiger cup"ta tekrarlandı: endonezya, son grup maçından önce gruptan çıkmayı garantilemiş, tayland'ın ise bir beraberliğe ihtiyacı vardı. ama iki takımın ikisi de grup lideri olmak istemiyordu, çünkü o zaman yarı finalde hanoi'de, favori gösterilen ev sahibi takımla eşleşmek gerekiyordu. dolayısıyla kimse gol atmaya çalışmadı. hakem maçın ilk yarısında bir kez bile düdük çalmadı. seyirciler 15 dakika geçmeden toz oldular. maçın son dakikasında endonezya, kalecinin verilen geri pasa yol vermesiyle yenilen kasıtlı gol yüzünden maçı kaybetti. asya futbol federasyonu her iki takıma 40.000 dolar para cezası verdi.
cezayir, batı almanya'yı ilk turda turnuvanın favorisi batı almanya'yı 2-1 yenerek tüm dünyayı şaşırttı. ancak, almanya avusturya'yı 1-0 yenince gol averajıyla elendi. fakat daha sonra her ikisinin de bir sonraki tura çıkmalarına karar verildi.
yardımcı hakemler: ebrahim al doy (bhr), arnaldo coelho (bra)
germany fr: harald schumacher (gk), hans peter briegel, paul breitner, karl heinz foerster, wolfgang dremmler, pierre littbarski, horst hrubesch (dk. 68 klaus fischer), karl heinz rummenigge (c) (dk. 66 lothar matthaeus), felix magath, uli stielike, manfred kaltz
yedekler: bernd foerster, hansi mueller, wilfried hannes, uwe reinders, thomas allofs, stephan engels, holger hieronymus, bernd franke, eike immel
teknik direktör: jupp derwall (ger)
austria: friedl koncilia (gk), bernd krauss, erich obermayer (c), josef degeorgi, bruno pezzey, roland hattenberger, walter schachner, herbert prohaska, hans krankl, reinhold hintermaier, heribert weber
yedekler: kurt jara, andy pichler, max hagmayr, ernst baumeister, hans dihanich, gerald messlender, johann pregesbauer, gernot jurtin, kurt welzl, herbert feurer, klaus lindenberger
teknik direktör: georg schmidt (aut)
gol: 1-0 horst hrubesch (frg) 10'
sarı kartlar: reinhold hintermaier (aut) 32', walter schachner (aut) 32'
futbol dünyasının en üst düzey futbol turnuvasında göstere göstere yapılan şike ile ilgili olarak özellikle almanya kanadından oldukça "ilginç" açıklamalar ve itirafların yapıldığı maç;
briegel: "çok stresli bir maç olacağını düşünüyorduk. ancak hrubesch'nin 10. dakikada attığı golle öne geçtikten sonra sahada futbol yoktu."
briegel: "çok üzgünüm. zira o zaman almanya milli takımı olarak, avusturyalı futbolcularla anlaşmış, skoru kendimiz belirlemiştik."
karl heinz rummenige: "olayların nasıl geliştiğini bilmiyorum, ben başka işlerle uğraşıyordum."
uli stielike: "anlaşma olarak yapmadık, kendiliğinden gelişen bir olaydı."
toni schumacher: "bana hiç iş düşmedi. maçtan sonra duş bile almadım."
schachner: "maçın devre arasında her iki takımın bazı yıldız futbolcuları arasında konuşulup, iş bağlanmış. ben maç sonrası antrenörlerimizden latzke'ye bana hiç pas vermediler diye şikayet ettiğimde olayı kendisinden öğrendim."
hrubesh: "evet dışarıdan bakınca kötü gözüküyordu ama biz yanlış bir şey yapmadık."
derwall: "sahaya futbol oynamaya değil turu geçmeye çıktık ve bunu da başardık."
bernd krauss: "böyle durumlarda iki takımın anlaşmasına ihtiyaç bile duyulmaz, her şey kendiliğinden gelir. skor 1-0 olunca bütün futbolcular kafalarında hesap yapmaya başladı ve otomatikman geri paslar yapılmaya, garanti oynamaya başlandı. maçta tempo yapmaya çalışan iki oyuncu vardı; biri briegel diğeri de schachner'di."
alman yetkililer, iki takımın da 82 dünya kupasından ihraç edilmesi talebi üzerine yapılan başvuru üzerine savunmasında, "bize galibiyet yetiyordu, 1-0'dan sonra turnuvanın diğer aşamalarında oynayacağımız maçları düşünerek asılmadık" dedi.
ayrıca;
maçı trt'ye anlatan tansu polatkan bitiş düdüğünün ardından, "1982 dünya kupasının zihinlerde bir soru işaretiyle hatırlanacak karşılaşmasında..." diyor.
bu maçtan 5 yıl sonra şampiyon kulüpler kupası finalinde alman bayern münih ile porto takımları karşı karşıya geldiler. o maçta porto adına bir gol atıp bir de asist yapan ve adeta tek başına kupayı getiren cezayirli rabah madjer, futbol romantikleri için; 1982 dünya kupasında avustuya - almanya maçında göstere göstere yapılan şikenin ardından cezayir'in gruptan elenmesine bir gönderme olarak düşündü.
kısacası bu maçta, "cezayir'li oyuncu almanlardan hıncını aldı hem de avusturya'da oynanan maçta!"
raphael honigstein'ın "dördüncü yıldız: alman futbolunun kendini yeniden keşfi ve dünyayı fethi" adlı kitabından
italyanlar bu tip. “şüpheli” maçlara biscotto (kurabiye) diyorlar. almanlar ise gijon; doğru telaffuz edildiği takdirde, boğazda birikmiş balgamın altüst olup mide bulantısı hissedilmesine yol açan bir harfler bütünü...
alman milli takımının tarihinin en büyük skandallarından birine imza attığı gijön biscay körfezinde yer alıyor. gijon,
1982 dünya kupası’nda jupp derwall’in bıyıklı, favorili, paragöz oyuncularının tarihin en büyük danışıklı dövüşünü avusturya’yı 1-0 “mağlup ederek” kazandıkları şehir. bitiş düdüğünden hemen sonra ‘ğijon utancı” diye anılmaya başlanan maç aslında onuncu dakikada hamurglu forvet horst hrubesch’in attığı golle sona ermişti bile. zira aynı gün erken saatlerden oynanan maçta cezayir şili'yi 3-2 mağlup etmişti. almanya’nın avusturya’ya karşı alacağı tek gollü bir galibiyet orta avrupalı iki komşunun beraberce ikinci tura çıkmalarını sağlayacaktı. sahadaki 22 kişi ikinci yarı boyunca zombiler gibi salınmışlar, topu aralarında çevirmişler ve saçma sapan yerlere anlamsız koşular yapıp durmuşlardı. alman libero uli stilieke maçtan sonra akıllara durgunluk verecek bir mantıksızlık örneği göstermiş, düşünce tarihinin mihenk taşlarından sebep-sonuç ilişkisini tersyüz ederek “taraftarların bizi sürekli yuhalamaları futbol oynamamızı engelledi," demişti.
görünüş itibarıyla maçtan önce yapılmış planlardan sadece avusturyalı forvet walfer schachner’in haberi yoktu. zaten sonradan öğrendiğimiz üzere, avusturya nilli takım teknik direktörü georg schmidt, schachner’e eğer gol atma çabalarına bir son vermezse kendisini oyundan çıkartmak zorunda kalacağını söylemişti.
maçın büyük bölümünde sahada tanık olduklarını protesto etmek amacıyla sessiz kalan ard tv yorumcusu eberhard stanjek skandalı şöyle yorumluyordu: “hayatımda bu kadar utanç verici bir şey görmedim? futbol dünyası uzun yıllar boyunca bu iki takımı nefretle anacak."
belki de en kötüsü sahadaki rezalete imza atanların ne utanç ne de pişmanlık duymalarıydı. bayernli orta saha oyuncusu wolfgang dremmler “seyircinin tepkisi umurumda bile değil. maçı izlemek için uzun yoldan gelmiş olmaları da tamamen onların problemi" diye yorum yaparken, bremeni uwe reindes maçı televizyondan izleyen alman taraftarlara hitaben "frieda teyzenin oturma odasında sinirden kudurup kudurmadığı beni zerre kadar ilgilendirmiyor," diyordu. aslında bu skandala en güzel tepkiyi maç analizini gazetenin “adli vakalar” sayfasına koyan el comercio vermişti.
uluslararası basının, almanya’nın 1938 yılında avusturya’yı işgaline ithafen “ anschluss maçı” olarak adlandırdığı ve iki orta avrupa ülkesinin birbirlerine yardımcı olmak amacıyla ellerinden geleni yaptıkları bu maç almanya’nın ispanya’daki turnuvada sportmenliği arka plana attığı istisnai bir enstantane de değildi. maçtan sonra almanya’yı protesto etmek için milli takımın kaldığı otelin önünde toplanan cezayirli taraftarlara derwall’in öğrencilerinin kaldığı sekizinçi kattan su balonları yağmıştı.
bütün bunlar yetmezmiş gibi kaleci harald “toni” schumacher fransa’yla oynanan, yarı final maçında ( https://macanilari.com/08....5-4_-198219829250--.html) patrick battiston’ı amiyane tabirle “biçmiş”, battiston iki dişinden olmuş ve omurgası zedelenmişti. hakemin cezalandırmaya gerek bile görmediği schumacher, battistorfa ilk müdahale yapılırken sahadaki umursamaz ve hatta mutlu tavırlarıyla tepki toplamıştı. bununla da yetinmeyen schumacher almanya’nın penaltı atışlarıyla kazandığı maçtan sonra eğer isterse battiston’m dişçi masraflarını karşılayabileceğini söylemişti.
battiston olayı almanya ve fransa arasında bir siyasi krizin de doğmasına sebebiyet vermişti, fransa’da yapılan bir ankette schumacher “en nefret edilen alman” unvanını hitler’in elinden almış ve şansölye helmut kohl ve cumhur başkanı françois mitterand iki ülke arasında 1984 nisanında strasbourg’da oynanacak dostluk maçı öncesinde tüm taraftarları sükûnete davet eden ortak bir bildiri yayınlamışlardı.
1982’deki milli takımın bu küstah tavırları aslında savaş sonrası alman futbolu için bir dönüm noktası oluşturuyorlardı. federal almanya yıllardan beri liberal ve ilerlemeci bir ülke imajı inşa etmeye çalışıyordu. bu aslında savaş sonrası başlamış olan nazilerden arınma politikasının bir parçasıydı. bu politikanın futbola, yansıması ise sahada zafer de kazanılsa (1954 ve 1974 dünya kupaları), yenilgiye de uğransa, (1966 dünya kupası) takımın belli başlı ahlak kuralarının dışına asla çıkmamasıydı. işpanya’daki dünya kupası ise eski, “çirkin” almanya’nın geri dönüşüne şahne olmuştu; kendi çıkarları uğruna tahayyül edilemeyecek kötülük ve ahlaksızlıklara imza atabilecek bir jenerasyonun geri dönüşüydü bu. federal almanya'nın önde gelen halkla ilişkiler uzmanlarından dietrich schulze van loon, batı alman oyuncuların kupadaki davranış ve demeçlerinin “almanya’nın ikinci dünya savaşı’ndan" sonra yaşadığı en büyük halkla ilişkiler faciasına” sebebiyet verdiğini söylüyordu.
yapmacık bir sosyalistten vahşi bir kapitaliste dönüşümünü tamamlamış olan paul breitner (alman oyuncu turnuva öncesinde meşhur sakallarını bir reklam kampanyası için 150,000 alman markı karşılığında kesmişti) önderliğindeki takımın o kadar kötü bir imajı vardı ki, sonraki yıllarda onların giydiği siyah-beyaz formayı giyen milli takımlara futbol kamuoyunda müthiş bir antipati duyulacaktı.
ispanya 82’de ortaya çıkan klişeleri yıkmak hiç de kolay olmadı. alman milli takımları uzun yıllar boyunca disiplinsiz, kendi aralarında kavga etmeden duramayan, acımasız askerlere benzetildiler. cesar luiş menotti’nin futbolu sağ (negatif tutucu ve otoriter) ve sol (pozitif, yaratıcı ve demokratik) olarak ikiye ayırdığı ve futbolun karmaşıklığını görmezden gelen teorisine birebir uyan tek ampirik örnekti ’82 milli takımı.
bu takım, aynı yıl şansölye olan tutucu hıristiyan demokrat helmut kohl’un siyasi fikirlerinin futbol sahasında vücuda gelmiş biçimiydi adeta.
klinsmann ve löw kendilerinden önceki teknik direktörlerin ne kadar günahkâr olduklarının farkındaydılar. zaten bu ikilinin 2004’ten sonra milli takımın imajını değiştirme çabaları da bu farkındalığın bir sonucuydu. amaç tertemiz bir imajla yeniden doğacak alman milli takımına taraftar ve kamuoyu desteği sağlamaktı ve doğrusunu söylemek gerekirse klinsmann ve löw bu amaç uğruna bazen fazla ileri de gidebiliyorlardı.