halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
18 şubat, doğum günümdür. 1977'nin 13 şubat'ında eşim bülbin'le birlikte beyoğlu'na gitmiştik. bir nikâhta bulunacak, sonra da bir yerde oturacaktık. nikâhta çok kimse, yüzümün neden sarı olduğunu sordu. kimi de düpedüz "geçmiş olsun, rahatsızsın galiba" dedi.
oysa, hafif halsizlik dışında bir şikâyetim yoktu. rengimin sarılığı eşimin de dikkatini çekerken, fenalığım arttı. çaresiz eve döndük. günlerden cuma idi. o gün, gece dinlendim. ertesi gün de... pazar sabahı ayaktaydım. bir şeyim yoktu, bana göre.. 20 şubat 1977 pazar. inönü stadı'nda oynanacak fenerbahçe-eskişehirspor maçının spikeriydim. kalktım, gittim, anlattım. tatsız, tuzsuz , golsüz bir oyundu. maçtan çıkarken kendimi hiç iyi hissetmiyordum. eve geldiğimde bayağı hastaydım. ertesi gün tahliller, röntgen, muayeneler filan... bir gün önce, hatta daha cumadan kanama geçirmeye başlamıştım. mide kanaması... daha doğrusu 12 parmakta...
evet, radyolarda sık sık duyulur ya: "kanamalı bir hasta için falan gurubu kana ihtiyaç vardır" diye... işte "kanamalı bir hasta için" anons yapan radyoda, "kanamalı bir hasta" maç anlatmış da... haberi bile yokmuş. kimsenin... kendisinin de...
bir aylık kesin istirahat ve tedaviden sonra, 20 mart'ta tekrar mikrofon basındaydım ve fenerbahçe ile galatasaray'ın 2-2 berabere kaldığı maçı anlatıyordum. fakat dinlenmeye, kendime bakmaya özen gösteriyordum. özellikle seyahatlerden kaçınıyordum. maç -spikerliğini de aralıklı sürdürüyordum.
doktorlar, "sizin kanamanız sinirsel.. kızmayın, üzülmeyin, sinirlenmeyin" diyorlardı. yoksa yoksaaa? yoksa o finlandiya bozgununun üzüntüsü mü kanatmıştı midemi de?