avrupa şampiyon kulüpler turnuvasında (şimdiki adı şampiyonlar ligi) fenerbahçe 1968 yılında ilk turda ingilterenin ünlü takımlarından manchester city ile eşleşmişti ingilterede oynanan ilk maç 0-0 berabere sonuçlanmış fenerbahçe büyük bir avantaj yakalamıştı.
1968 ekiminde istanbulda oynanmakta olan rövanş maçında ilk devre fenerbahçeli taraftarlar büyük bir hayal kırıklığına uğramış ve ilk kırkbeş dakika ingilizlerin 1-0 üstünlüğü ile kapanmıştı.fenerbahçe soyunma odasında herkes sinir küpüydü futbolcular sakin olmaya çalışıyor odaya giren yöneticiler bir o tarafa bir bu tarafa koşuyor antranör molnarı bir köşeye çekerek ona talimatlar yağdırıyordu kendi aralarındaki konuşmadan sonra molnar can bartunun yanına geldi ve sen oynamıyorsun ikinci devre dedi can ayakkabısının tekini çıkardı ikincisini çıkartırken ziya şengül yetişdi ve canın ayağını tuttu ve çıkartma dur diye bağırdı ortalık karıştı futbolcular canın oynamasını istiyor 1-0 lık yenilginin can ın oyundan alınmasıyla dahada moral bozucu olacağına inanıyordu
antranör molnar da şaşırdı yöneticilerde yeniden köşeye çekildiler iki dakika aralarında konuştuktan sonra molnar can a döndü sen oynuyorsun diye değişen kararı bildirdi can oturduğu yerde hiç umursamadan çevirdi kafasını getir ayakkabımı giydir o zaman beş dakika içinde oynama oyna gibi birbiriyle çelişen kararın futbolculara bildirilmesi o gerginlik içinde ilgili futbolcununda diğerlerininde tepkisine yol açıyordu.
ikinci devre başladı daha birinci dakika dolmadan abdullah çevrim 1-1 lik beraberliği sağladı maçın bitmesine oniki dakika kala bu kez ogün altıparmağın attığı gol fenerbahçeyi 2-1 öne geçiriyor ve ikinci tur kapılarını açıyordu can ile ziya ikinci golün sevinciyle öpüşürken molnar kale arkasında sevinçden zıp zıp zıplıyordu molnarı gören ziya cana döndü gel gidip şu molnarın poposuna bir tekme atalım bak şimdi seviniyor oysa sen oynamasaydın biz bu pozisyonu belkide yakalayamazdık dedi kırk bin seyircinin önünde can ile ziya kale arkasında zıplayan molnara tekme atmak için santrayı geçti ceza sahasına yaklaştı o anda can bartu kendine gelerek ne yapıyoruz ya rezil oluruz bu kadar seyirci var baksana demiştir.
bir ingiliz takımını devirerek tur atlayan fenerbahçe'nin başarısı iki ayrı plağa konu olmuştu. bunlardan biri halit kıvanç'ın anlatımıyla plağa yansımıştı. plak "fenerbahçe manchester city maçı-2 ekim 1968" adını taşıyordu.
aynı maçın şarkılı türkülü bir başka anlatımı pertev tunaselli tarafından "şampiyon fenerbahçe manchester'in maçı" adıyla hazırlanmıştı.
halit kıvanç'ın anlattığı birinci plak; "maalesef değerli dinleyiciler, maalesef, çok büyük ümitlerle geldik mithatpaşa stadı'na, şu anda hemen söyleyeyim, henüz ümitlerimizin zamanı kaybolmuş değil ama, hiç de beklenmez bir gol, hatta gol pozisyonu olmayan bir anda kalemize kaydedilen bir gol, türk şampiyonunu, ingiliz şampiyon karşısında, birinci yarıda yenik düşürdü. evet, burası mithatpaşa stadı, karşınızda halit kıvanç" diye başlıyor ve şu cümlelerle bitiyordu:
"evet, evet, evet maç bitti, türk şampiyonu galip. fenerbahçe 2. turda değerli dinleyiciler. fenerbahçe, ingiliz şampiyonu manchester city'i, mithatpaşa'da, 2 ekim 1968 gecesi yendi, hem de eze eze yendi fenerbahçe. hayır, türk şampiyonu, avrupa kupasında sesini yükseltti. ingiliz şampiyonu manchester city yok sahada. ingiliz futbolu yok sahada. türk futbolu var avrupa'da... evet fenerbahçe, manchester city'yi mithatpaşa'da 2-1 yendi. hem de 1-0 yenik bitirdiği bir yarıdan sonra. ikinci devrede, fenerbahçe attığı iki golle, türk futbolunu avrupa kupasında şerefiyle temsil etti, ikinci tura yükseldi."
girgin firmasından çıkan ve pertev tunaselli tarafından hazırlanan ikinci plakta maç anlatımının aralarına şarkılar yerleştirilmişti. bir kısmının sözleri şöyledir:
"nedim, ogün oyun açtı,
hey allah'ım o ne maçtı,
aptallaşan manchester'in
her vuruşu faul, taçtı."
"ingilizleri eliyorsun,
barajları aşıyorsun,
tam dört kupa taşıyorsun,
yaşa varol fenerbahçe,
altın devri yaşıyorsun."
bu yazı mehmet ö. alkan, yrd. doç. dr., istanbul üniversitesi (iü) siyasal bilgiler fakültesi öğretim üyesinden alıntıdır
ingilizler, manchester city'nin 40 yıl önce f.bahçe karşısında aldığı yenilgiyi hala unutamıyor...
ingiltere premier lig ekiplerinden manchester city'nin, carling cup'ta 1. lig ekiplerinden brighton&hove'a 2. turda elenmesi ada gündeminin ilk sırasına oturdu.
1. lig ekibi karşısında normal süresi 1-1, uzatma bölümü 2-2 biten maçı penaltılarla 5-3 kaybeden manchester city, taraftarlarını hayal kırıklığını uğratırken, geçmiş dönemlerde aldığı başarısız sonuçların da gündeme gelmesine neden oldu.
2008-09 sezonuna jo, kompany, wright-phillips ve robinho gibi transferlerle giren manchester city'nin tarihinde aldığı en utanç verici 10 skoru belirleyen ada basını, fenerbahçe-manchester city maçını da es geçmedi.
listenin 2. sırasında fenerbahçe-manchester city maçına yer veren ada basını, dönemin teknik direktörünün çantada keklik gördüğü maçın kendileri açısından bir kabusa dönüştüğünün anlatıldığı cümlelere yer verdi.
manchester city'nin utanç verici 10 maçı şöyle:
10) doncaster - manchester city: 2005 yılında carling cup'ta oynanan ve normal süresi ile uzatma bölümleri 1-1 biten maçta manchester city penaltı atışları sonunda rakibine 4-1 yenilerek kupaya veda etmişti.
9) manchester united - manchester city: 1994 yılında iki takımı karşı karşıya getiren lig maçı manu'nun 5-0'lık üstünlüğüyle sonuçlandı.
8) manchester city - oxford united: 1996 yılında manchester city, sahasında oxford united'a 3-2 yenilmişti.
7) sheffield united - manchester city: geçen ocak ayında fa cup 4. turunda oynanan maç, ev sahibi ekibin 2-1'lik üstünlüğüyle tamamlanmıştı.
6) middlesbrough - manchester city: geçen mayıs ayında ligde oynanan maçta manchester city, rakibine 8-1 yenilmişti.
5) cardiff - manchester city: 2004 yılında fa cup 4. turunda oynanan maç, ev sahibi ekibin 1-0'lık üstünlüğüyle tamamlandı.
4) brighton - manchester city: carling cup'ta oynanan ve ev sahibi ekibin penaltılarla 5-3 kazandığı maç, listeye 4. sıradan girdi.
3) shrewsbury - manchester city: 1979'da fa cup 4. turunda oynanan maçı, manchester city 2-0 kaybetmişti.
2) fenerbahçe - manchester city: 2 ekim 1968 yılında istanbul'da oynanan maçta temsilcimiz fenerbahçe, 0-0'ın rövanşında ada ekibini 2-1 yenmişti.
1) halifax - manchester city: 1980 yılında fa cup 3. turunda oynanan maç, ev sahibi ekibin 1-0'lık üstünlüğüyle tamamlanmıştı.
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
mithatpaşa stadı'nın tarihi bir gece yaşayacağı sanki bir akşam öncesinden belli gibiydi. sporseverler stada girebilmek için geceden stad kapısında yatmışlardı. ertesi akşam ise, mıthatpaşa'nın resmi kapasitesi çok aşılacak ve stadda 50 bini aşkın seyircinin bulunduğu açıklancaktı. ingiltere şampiyonu ile fenerbahçe'nin bu maçını radyoları başında, kimbilir kaç milyon dinliyordu. işte böylesine bir maçta mikrofon basındaydım. ünlü ingiliz asları karşısına fenerbahçe şu onbirle çıkmıştı: yavuz- şükrü, levent-nunweiller, ercan, yılmaz- ogün, ziya, nedim, fuat, can.
avusturyalı hakem üçlüsünün yönetiminde maç başladığında, seyirci oyun alanının kenarlarına kadar taşmıştı. heyecan çok büyüktü. sarı-lacivertli takım da bu coşkuya yaraşır bir başlangıç yapmış ve hemen manchester city kalesine akmıştı. nedim götürmüştü topu... durdurmuşlardı... ardından can akıyordu, pasını ogün'e uzatıyordu. ogün'den... top ağlarda ama gol değil... avusturyalı hakem ofsaytın yerini gösteriyordu. ofsayt mofsayt, iddialı ingilizler karşısında "ingiliz futbolu" oynarmış gibi başlamıştık ya...
manchester city takımı pabucun pahalı olduğunu anladı, toparlandı. ve bu toparlanışla, birlikte kalemizi ablukaya almaları bir oldu. şu baskıyı atlatırsak, kurtuluruz. fakat atlatamıyoruz. top ercanla yavuz'un arasında... ikiside birbirine mi bırakmak istiyor? ya da bırakmak istemiyorlar mı? onların anlaşmazığı, coleman'a yaradı. manchester city futbolcusu kapıverdi topu aralarından .. kaptı ve attı... kalemize... gol bu... beklemediğimiz bir gol koca stadda 50 bin kişiyi susturan gol... ölüm sessizliği içinde dolmabahçe... kendi evlerinde attırmadığımız gole kendi evimizde fırsat verdik. herkes üzgün. ve bu üzüntü, bu moral bozukluğu koca bir 45 dakikanın sonuna kadar gidiyor. oysa golü yediğimizde henüz 11 dakika olmuştu. sonrasında bir şeyler yapabilirdik. fakat takım moralman çökmüştü sanki... genellikle maçların iki yarısı arasında mithatpaşa stadı'nda spiker kulübesinden uzanır, yakındaki sporsever dostlarla, çoğu kulüp yöneticileriyle ya da basın mensubu arkadaşlarımla konuşurum. ilk yarının eleştirisini yaparız bazen... bu kez susuyoruz hepimiz... konuşan yok... fırtınadan önceki sessizlik olduğunu düşünemiyoruz bile.
ve ikinci 45 dakika başlıyor. daha doğrusu "fenerbahçe mucizesi" başlıyor. fuat'ın yerinde abdullah var bu yarıda... abdullah, oyuna golle giriyor sanki... işte şükrü'nün geriden açtığı top ogün'de... ogün sağdan daldı ve vurdu. manchester city savunmasından dönüyor top. bu kez kafayla aşırttı ogün... kale ağzına doğru... üç kişi var orada: heslop, mulhearn ve bizim abdullah... üçü birden atak yaptılar... dokunan, topu içeri yuvarlayan, bizimki... gol... gol... gol... gol... dakika 47... durum 1-1 oldu. ingilizlerin karşısında beraberliği sağladık.
şimdi fenerbahçe daha da büyüyor. türk futbol tarihindeki muhteşem sayfa açılıyor. can bartu büyük... fenerbahçe'nin romen futbolcusu nunweiller büyük... ogün büyük... abdullah büyük... şükrü, levent, ziya, yavuz. tek tek saymak gereksiz. hepsi büyük... tribünler inliyor. tribünler, dedim de... örnek bir tablo var orada: eskişehirspor'un amigosu orhan bu maçta fenerbahçelilerin hizmetinde... milli bir görev saymış, gelmiş 50bin kişiyi coşturuyor. türk futbolunun hizmetinde amigo orhan... efendice, zarifçe coşturuyor seyircileri... sahada ise fenerbahçe takımı iyice coşuyor... ingilizler şaşırmış durumda... "nereden çıktı bu adamlar?" der gibi bizim futbolcuların yaptığı şahane hareketlere bakıyorlar.
ve işte bitime 12 dakika kala... bir serbest atış kazanıyoruz... radyoda nefesim kesilircesine heyecan içinde anlatıyorum: "ingiliz şampiyonları karşısında 1-1'i bozmak, zafere gitmek azminde bir fenerbahçe var bugün.. şimdi bir gol fırsatı... bir frikik... can çekecek bir orta olabilir bu... bir gol olabilir niçin olmasın? ogün o kadar yerden, ta amerika'dan bu maç için geldi. belki de bu gol için geldi işte can çekiyor. kale ağzında ercan da bitiverdi. vurdu kafayı... ogün'ün önüne düştü top... fişek gibi... topla birlikte ogün de ağlarda... gol... gol... gooooooooool..."
ve sesim kısıldı diye, telaşa düşüyor milyonlar. "spikere ne oldu?" diye... oysa o kadar bağırmışım ki... mikrofonun bağlandığı elektronik aygıtlarda göstergeler sonuna dayanmış. teknisyen arkadaş da aletin bozulmasından endişelenmiş, düğmeyi kapamış birden... açıyor düğmeyi... ben devam ediyorum bağırmaya: "goool... gooooooool." diye... ve tekrar kısıyor düğmeyi...
o haklı. ama ben de haklıyım... futbolun beşiğinden gelen şampiyonları yeniyoruz. bu golde bağırmayacağını da hangi golde bağıracağım? aletler mi bozulacakmış? varsın bozulsun. bugüne kadar kalemize giren gollerle hep biz bozuluyorduk. evet, fenerbahçe 2-1 önde şimdi... manchester clty'iller şaşırmış hatta donmuş diyebilirim.
bütün stad ayakta... 50 bin kişi ayakta... radyoda dinleyip sokağa fırlayanlar, hatta mithatpaşa stadı önüne gelenler var. muhteşem bir zafer bu... gece karanlığında dolmabahçe gündüz gibi... gök görültüsü gibi her yanı inletiyor, çınlatıyor staddaki tempo: "ya ya ya, şa şa şa fenerbahçe çok yaşa... ya ya ya şa şa şa türkiye türkiye çok yaşa..."
ve ağlayanlar çok... sevinç gözyaşı dökenler çok... nasıl da özlemini duyduğumuz bir sahne bu... sevinçten ağlayanlar içinde beşiktaşlı var, galatasaraylı var... bağırmaktan sesi kısılanlar içinde beşiktaşlı var, galatasaraylı var. çünkü bu türk futbolunun zaferi... herkes ortak çıkıyor sevince...
ertesi gün gazetelerin hepsi birinci sayfalarında kocaman harflerle veriyorlar olayı: "futbolumuzda altın gece... sevinç hepimizindi... türk lokumu acı geldi.... ingiltere şampiyonunu eledik... dünya şampiyonlarının şampiyonunu yendik..."
maçın son dakikalarında kale arkasına yaklaşıp, "yavuz... yavuz... bitiyööö... bitiyööö bi dakka yavuz bitiyöööö" diye bağıran ihtiyar kurt, molnar hoca zafer sarhoşluğu içinde...
manchester city'nin dünyaca ünlü meneceri joe mercer, fenerbahçe soyunma odasına gelerek kutlamıştı: "hak ettiniz. tebrik ederim."
ve ingiliz gazeteleri neler yazmayacaklardı fenerbahçe için: "ilk kez kupada ilk turda bir ingiliz takımı elendi... müthiş olay... türkler, ogün'ü amerika'dan getirmekte haklıymış... ogün muazzam bir gol attı... fenerbahçe'ye tek kelimeyle bravo... fenerbahçe manchester'de de iyi oynamıştı, ama istanbul'da şahaneydi... bu türk takımı tebrik edilir, söyleyeceğimiz başka söz yok..."
sporseverlerimiz gece sabaha kadar meşalelerle dolaşmıştı istanbul sokaklarında... yok yok anlatılamazdı bu olay... ben radyoda anlattım, diyorsam, birazını anlatabilmişimdir. çünkü o altın geceyi anlatmakta kelimeler aciz kalırdı...
ilk basımı 2001 yılında olan murat toklucu'nun "taraftarın senle" kitabından;
eskişehirspor'un başarısı da yeni anadolu takımlarının kurulmasına da ivme katar. bu arada amigo orhan da iyice ünlenmeye başlamıştır. değişik kentlerde benzerleri ortaya çıkmaya başlar, ama hiç kimse amigo orhan'ın başarısını yakalayamaz. amigo orhan eskişehirspor dışındaki takımlardan da davet almaya başlar. fenerbahçe'nin manchester city maçındaki davetini kabul eder. eskişehirsporlu, galatasaray sempatizanı amigo orhan fenerbahçe seyircisini coşturur. fenerbahçe-manchester city maçından sonra bir milli maç dışında hiçbir daveti kabul etmez. amigo orhan bunun nedenini "fenerbahçe'nin maçı biraz milli maç havasındaydı onun için gittim. bir de sovyetlerle yapılan milli maça çağrılmıştım, ona gittim. başka bir yere gitmedim, çünkü profesyonel amigo değildim, eskişehir için yapıyordum tüm bunları. diğer taraftan davetlerin ardı arkası kesilmiyordu, hepsine gitmeye kalksam perişan olurdum." diye açıklıyor.
ilk basımı 2002 yılında olan hakan dilek'in "işte böyle bir şey" kitabından;
bir şarkısın sen, ömür boyu sürecek ogün altıparmak
ksk'li ogün
1959'da başlayan ligde, metin oktay 38 golle gol kralı olurken ogün'ün 23 golü var. adnan süvari ogün'ü santrafor oynadığı mevkide kanatlarda gezdiriyor. yarattığı boşluklara da orta sahadan zeki ve k.erol giriyor. sezon bittiğinde boş alan oyunu tutuyor ve iki orta saha oyuncusu 14 gol buluyor karşıyaka'da... ticaret lisesi bitiyor. ve 1957'de karşıyaka'ya atığı imzadan aldığı 2 bin lira transfer parasıyla nişanlanıyor. 1959'da ise 12 bin beşyüz liraya yine karşıyaka'da kalıyor ve evliler kervanına katılıyor. aynı yıl beton mustafa'yla (orduspor) birlikte taşradan milli takım'a seçilen iki topçudan biri ogün. rusya ile oynanacak dünya kupası eleme maçının aday kadrosuna çağırılıyor. ekipte suat, metin, can, lef ter, faruk, aydın yelken, hilmi kiremitçi var... rusya'ya yeniliyoruz. norveç'i 1-0 yeniyoruz ama nafile. 1960'da rusya turnesine çıkan galatasaray kadrosuna dahil ediliyor ama ülkeye dönüş te yeniden sarı kırmızılı formaya kazandırılmak istenen metin oktay'ın transferi gündeme gelince karşıyaka'da, yani izmir'de kalıyor. bir yandan da izmir i.t.i.a'sındaki öğreniminin sonlan geliyor. o yıl zaten karşıyaka akademililer takımı gibi. rusya turnesi dönüşü öğretmen askerliği başlıyor. kütahya'nın tavşanlı köyüne atanıyor. köye bağlanan elektrik de öğretmen ogün'ün hediyesi.
nisan 1962'de, 2-1 kaybettiğimiz macaristan maçında meszöly'nin darbesiyle beyin sarsıntısı geçiriyor ve türkiye'ye ölüm haberi gönderiliyor ogün'ün. ama durum böyle değil. milli oyuncu, macaristan'da hastanede bakıma alınıyor. takım teknik direktörü popo sandro da yanında refakatçi olarak kalıyor, iki aylık tedavi yeniden hayata döndürüyor ogün'ü. yeniden çok sevdiği futbola kavuşuyor. ancak talihsizlik başlamış bir kere, rüzgâr gibi estiği bir playoff maçında altay kalecisi varol'la çarpışarak ayağı kırılıyor. bu ikinci ayak kırılması. bu kez istanbul teşvikiye kliniği'nde tedavi görüyor. o kırık ayakla galatasaray, fenerbahçe ve beşiktaş aşındırıyor kliniğin kapısını. tedavi tamamlanıp izmir'e döndüğünde fenerbahçe'nin doktoru reşat dermanver ve antrenörü ahmet erol, o saate kadar kendi takımının arayıp sormadığı ogün'ün gönlünü çeliyorlar. duygulu anlar yaşanıyor karşılıklı ve ogün kendisini fenerbahçeli yapacak imzayı atıyor, işte o 'atom forvet' onun da katılmasıyla tamamlanıyor; nedim-ogün-aydın-şenol-birol: "50 bin lira ben aldım, 80 bin lira kulübüm aldı. bugünün 100 bin doları... beş yüz lira antrenman parası alırdık... 275 lira iç saha, 375 lira dış saha... büyük maç galibiyetleri 500 liraydı. şampiyon olduğumuz 1968'de de 5 bin lira şampiyonluk primi aldık..." ancak fenerbahçe kaynayan kazan. ogün'ün kırık ayakla transfer edilmesi bazılarının çenesini düşürüyor. yine de durmadan çalışıyor ogün. arkadaşları tıp fakültesi'nde doktor. potasyum, magnezyum ve diğer vitamin takviyeleri yapıyor, fizik tedavi uyguluyorlar. ve biyonik adam ogün çıkıyor ortaya.
o inanılmaz çabukluğu, golcülüğü ve mücadeleciliğiyle sarı-lacivertli tribünlerin gönlünde taht kuruyor ogün. eski fotoğraflarda fenerbahçe'nin bütün kale önü pozisyonlarında ogün'ü görüyorum. ya gol atıyor ya bir hava topunda ya da golün hemen yanı başında. 1962-63 sezonu kurulan kadro herhalde fenerbahçeli milyonların milyon olmaya başladığı senedir. o takımdaki şık çocukların oynadıkları futbol dillerde dolanır durur hâlâ.
manchester maçı
1968'de ailevi nedenlerle biraz uzağa amerika'ya gidiyor ogün. ama önce kulübünün iznini alıyor. wipss takımının formasını giyiyor bir altı-yedi ay: "bana söz veriyor musun tekrar dönecek misin, dediler. atalanta wipps takımıyla ilk maçıma çıktım. statta on tane türk bayrağı ve pankart vardı. 'ogün hoşgeldin' diyorlardı. maçtan sonra gazeteler bu altıparmak nereden çıktı diye yazdılar. orada 10 maç 10 gol attım. o sıralarda fenerbahçe 'senden görev bekliyoruz hazır mısın?' diye haber yolladı. ben de hiç düşünmeden 'hazırım' dedim. şampiyon kulüpler kupası'nda oynayacağımız manchester maçı için çağırıyorlardı beni. ilk maça biletim yetişmedi... o maç 0-0 bitmişti. ama yol parası 10 bin lirayı vermemek için yönetim kurulunda çok tartışmışlar. ben ise bütün vergilerimi ödediğime dair belgemi ibraz ederek, uçağa kuruldum. eşim yola çıkarken '2-1 yeneceksiniz ve gollerden birini sen birini de abdullah atacak' dedi."
"benimle kâh kinayeli konuştular, kâh isteyerek dalga geçtiler. maçın oynanacağı dakikalar yaklaşırken soyunma odasının kapı arkasında ağlayarak dua ettim, ilk yarı 1-0 mağluptuk. can'la da bir top mevzusuna biraz atıştık. devre arası molnar can'ı çıkarmaya kalktı. 'hayır' dedim çıkmayacak... hepimiz orada el birliği yapıp maçı alacağımıza dair yemin ettik. kendimi koydum ortaya, önce abdullah sonra da ben iki gol attık manchester'e. eşimin rüyası gerçek olmuştu. ama can futbolu bıraktıktan sonra beni de kadro dışı bıraktılar. fenerbahçe'de bazı grupçular eski futbolcuların ağırlığının olmasını istemezler. çünkü bizler otomatikman kongre üyesiyiz ve bizim bildiğimiz gerçekleri açıklamamızı istemezler. romen teaşka bana söylediğim bir laf için -palavrasın dedi, ben de sen palavrasın dedim beni kadro harici bıraktı. artık 32 yaşında idim ama bana muhtaç olduğu zaman çağıracağını biliyordum. hiç kimseye göstermeden geceleri çalışıyordum. gündüzleri çalışsam beni çağırmazlardı. hanım arabada arkada, ben önde ankara asfaltında çalıştım."
ilk basımı 2002 yılında olan hakan dilek'in "işte böyle bir şey" kitabından;
unutturamaz seni hiçbir şey yavuz şimşek
manchester fatihi
fenerbahçe bir önceki yıl türkiye ligi şampiyonu olarak şampiyon kulüpler kupası ilk turunda ingiltere şampiyonu manchester city'yi elediğinde kalede devleşen bir isim var: yavuz şimşek. 1968, 18 eylül gecesi. manchester'de maçın son anlarına gidelim. top tribünlere kaçmış. hakemin son düdüğü çaldığında yavuz omuzlardaydı. bu maçm tamamı manchester ile yavuz arasında geçti desek abartı olmaz herhalde. maç bitimi yavuz'u ayakta alkışlıyordu ingiliz taraftarlar. ingiliz gazeteleri ise şöyle manşetler attılar o gecenin sabahında: "ingiltere bu ismi unutmayacak: yavuz" yine ingiltere televizyon kanallarında "dünya sporunda bu gece" programında yavuz'un adı muhammed ali ve ünlü futbolcu deniş law ile birlikte anıldı. henüz 21 yaşındaydı ve patates tarlasında ne hayal kurduysa, rize'de yağmurlu bir gecede yoksul odasında ne düşündüyse gerçekleşiyordu.
bitmeyen gün
ikinci manchester maçı ise bir kez daha unutulmayacak şeyler yaşatıyordu izleyenlere. tarih 2 ekim 1968... mithatpaşa stadı (bugünkü inönü) oyun alanının kenarına kadar seyirciyle dolu. tam 55 bin kişi var stadyumda. bunu radyo anonslarından duyuyoruz. maçı halit kıvanç anlatıyor: "o muhteşem tablo..." diyor tablonun "o"sunu incelterek, "iyi bir futbol iyi bir sonuç bekliyoruz..." diyor yine futbolun "o"sunu incelterek. şimdi yavuz'a dönelim: "maç başladı. bir zaman sonra yüksekçe bir top ercan'ı yanılttı ve başını eğdi bana geleceğini düşünerek. coleman (sarı bir oğlandı) fırsatı değerlendirdi ve golü yedik. koca statta bir tek ses çıkıyordu: 'çıssss!', 'çısss!' insanlar sıkıntıyla sigaralarını yakıyorlar. kibrit sesiydi bu... hepimiz donup kalmıştık. ilk devreyi 1-0 yenik kapadık. molnar hemen bir değişiklik yapmaya kalktı. can'ı oyundan çıkaracaktı. önce ogün sonra can molnar'm üzerine yürüdüler. hepimiz soyunma odasında birbirimize sarılıp yemin ettik. can'ın ve ogün'ün oynadığı futbolu unutmamamız mümkün değil. ilk golü abdullah attığında seyirci on dakika sahadan çıkmamıştı. maçın bitimine on dakika falan varken bu kez ogün bir gol attı ve maçı 2-1 aldık. halit kıvanç üç saat boyunca yayına devam etti. insanlar sevinçten evlerine gidemediler. o gün bitecek gibi değildi."
didi geliyor
o sezon iyi gidiyor gitmesine ama, her futbolcuda zaman zaman görülebilecek formsuzluklar yaşıyor yavuz. hafif yollu formsuzluklar. yavuz'un kendisine ve aşkına tahammülü var ama aynı tahammül fenerbahçeli idarecilerde yok. formsuzluk dolayısıyla kötü oynadığı ve yenilgilerle kapanan maçların faturası genç kaleciye kesiliyor. romen datcu'yu transfer ettiler o sezon. ve yavuz kızakta tabii. arada bir oynuyor ama eski tadı yok. yavuz 23 yaşındadır ve fenerbahçe'den erken kopmak istememektedir. ama onun değil idarecilerin dediği olacaktır. tam transfer tekliflerini düşünmeye başlamışken, fenerbahçe'de o güzel esmer dönem' başlar. didi gelmiş, futbol oynadığı dönemlerde yaprak vuruşlu şutların, 'kobra' lakaplı dıdi'si fenerbahçe'nin teknik adamlığım üstlenmişti. o tercihini datcu ve adil'in yanında yavuz'dan yana kullandı. ancak akıllara zarar bir benfica maçı var ki, 7-0 yenilgiyle biten bu maçın sonrasında artık didi yoktu. o maçın anlatıcısı orhan ayan, yavuz'un "vatan haini" olduğunu söylüyordu. orhan ayan'ın ağzı vardı ve konuşuyordu. takım abdullah gegiç'e teslim edildi. sezon gegiç'le sonlandı. ardından diğer bir yugoslav kaloperoviç geldi. fenerbahçe sıkıntılı dönemi atlatmanın yolunu "eskimiş çorapları atmakta" bulmuştu. o zamanlar jill geliyordu. eskimiş çoraplar atılıyordu bu yüzden... kaloperoviç kalede "manchester fatihi" ile devam kararındaydı, ilk yıl kaleci ikinci yıl da kaleci antrenörü olarak 'fenerbahçesine' hizmet etti yavuz. sonra: "futbolculuğumu toprakta tarlada büyüttüm ben. toprağa nasıl davrandıysam, hayata ve yaptığım işe öyle davrandım. benim zamanımdaki futbolculuk da idarecilik de başkaydı. şimdi parayı veren düdüğü çalıyor, idareciler de futbolcular da işin şovunda."
önüme bir bilanço koyuyor yavuz. yaşamı, patates tarlasından, yağmurlu bir karadeniz kentine yatacak yer ve bir şemsiye karşılığında transfer olduğu rize güneşspor'dan manchester fatihliğine ve vatan haini ilan edildiği günlere kadar bir bilanço: "bu bilançoda, mesleğine ihanet ettiğini gördüğüm insanlarla birlikte olamayacağıma karar verdiğim genç yaşta futbolu bırakışım var, kırılmalarım var. ama ben hâlâ fenerbahçeli yavuz'um."
aziz nesin
yavuz, 1977 yılında aziz nesin'in aynı adlı romanından filme aktarılan gol kral'ında kemal sunal, suna yıldızoğlu ile birlikte kamera karşısına geçmiş ve duvar ahmet'i oynamıştı. ben de yüzümde mutlu bir gülümsemeyle izlemiştim yavuz'u. gol kralı rolündeki kemal sunal'a şöyle birşeyler söylüyordu filmde bir bıçkını canlandırarak: "şimdi bi koyarım tekmeyi minisküsüne görürsün!"
jubile
fenerbahçe tarihinde ilk defa bir hazırlık maçının bir jübile maçı olarak oynadı. hürriyet gazetesinde birol pekel yavuz için şunları yazmıştı: "manchester maçını hatırlayın. yavuz şimşek adı günlerce dillerden düşmemişti. yavuz bu maçla başlamış günümüze kadar gelmiştir. bu vadede içinde inişli ve çıkışlı bir form grafiği görüyoruz. onu yakından tanıyanlar bu inişli çıkışlı grafiği futbolcu olamayacak kadar duygusal olmalarına bağlıyorlar. hataları çabuk unutulmuştur. tek problemi görülmemiştir. yapmacık olmayan efendiliğini ön planda tutabilmiştir. hak etmiştir jübileyi, fenerbahçe de hakkını vermiştir. bu jübileden bir şey çıkarabilirsiniz. demek ki jübile için yalnızca futbol oynamak yeterli olmuyor. topluma saygılı olmak, görevine bağlı kalmak, kendini sevdirebilmek daha önem taşır günümüzde..." yavuz futbolu bırakıyordu, istanbul'da fenerbahçe-zonguldakspor oynadı.
bu maçı dolmabahçe stadında (27 mayıs'dan sonra mithatpaşa adı dolmabahçe yapılmıştı. inönü adı verilmesi 1970'lerdedir) yeni açık tarafındaki kaleye yakın bir konumda izledim. benim şansıma, 3 gol de bu kaleye atıldı.
maçın daha 10'lu dakikaları oynanırken bir şandel topunu ercan (aktuna) arkasına bakmadan bir geri kafa pası ile kaleci yavuz'a vermek istedi. araya giren ingiliz futbolcu ummadığı kadar kolay bir gol attı. hem takım, hem tribünler bu aptalca yenen golden sonra devre bitimine kadar kendilerine gelemediler.
maçın dönüm noktası, ikinci devreye apo (abdullah çevrim) ile başlanması oldu. delifişek abdullah, ingiliz savunmasını şaşkına çevirdi ve daha hemen devre başında skoru eşitledi. sonrasında, sahada görmek istediğimiz fenerbahçe vardı ve bunun neticesinde de galibiyet golü ogün'den geldi. o zaman içibn hayal gibi görünen bir şey gerçekleşmiş, bir türk takımı ingiliz takımını elemişti.
ilk basımı 2012 yılında cem zamur'un "onun gibisi gelmedi: memleket futbolundan portreler" kitabından;
şehzadenin yazgısı yılmaz şen
(...)
ardından aynı sene oynanan unutulmaz iki manchester city maçı gelir. özellikle manchester'da ve neredeyse tek kale oynanan maçta, uçanı, kaçanı ve hatta kaçanın gölgesini de yakalayan kaleci yavuz şimşekle beraber her şutun önüne atlayan, her hava topuna zıplayan, her tekmeye kafa uzatan yılmaz şen gerçek bir kahraman olarak öne çıkar. aynı yılmaz şen, istanbul'daki rövanşta erken yenen gole rağmen moralim bozmaz ve ingiltere şampiyonunun summerbee, young ve coleman'dan kurulu forvet hattını defanstaki diğer arkadaşlarıyla beraber adeta kurutur. takım arkadaşları abdullah çevrim ve ogün altıparmak da bu direnci desteklercesine golleri atınca, türk futbolunda uzun yıllar anlatılacak bir efsaneye imza atmış olurlar. ne var ki şanssızlık, bir sonraki turda karşılarına o sene finali oynayıp milan'a 4-1 yenilen "sarı fare" cruyff'un ajax'ını çıkarınca ikinci turda elenirler.
fenerbahçe: yavuz şimşek, ercan aktuna, şükrü birant, yılmaz şen, levent engineri, ziya şengül, fuat saner (dk. 46 abdullah çevrim), ıon nunweiller, ogün altıparmak, nedim doğan, can bartu
teknik direktörü: ıgnace molnar (macaristan)
manchester city: ken mulhearn, david connor, glyn pardoe, george heslop, mike doyle, alan oakes, colin bell, mike summerbee, tony coleman, neil young, francis lee
teknik direktörü: joseph mercer
gol: (0-1) dk. 11 tony coleman (1-1) dk. 46 abdullah çevrim (2-1) dk. 78 ogün altıparmak
maçın bitimine 14 dakika vardır ve fenerbahçe 2-1 öndedir. koskoca manchester city kupaya veda edecektir 14 dakika sonra. big mal'a göre 14 dakika uzun bir zamandır, bir gol atabilirler... ama sahada can bartu olmasa... çünkü can taç atmaktadır. santra çizgisinde başlamıştır taç atmaya... ancak tacı attığı arkadaşına şunu söyler: "sakın stop edip döneyim deme, kafayla gene bana pas ver..." tacı atar, pası alır, topu sol ayağında tutar. ingiliz futbolcusu hışımla girer ayağına, o zıplar, top gene taca çıkar. böyle böyle santra çizgisinde başladığı taç atışları serisi, ingilizlerin ceza sahası hizasına gelir. o sırada allison fırlar kulübeden, hakeme bağırır: "bu adam benim takımıma top oynatmıyor. vakit geçiriyor." hakem açar ellerini iki yana: "ne yapayım" der. "yaptığı şeyler, oyun kurallarına uygun." son 14 dakika böyle geçer ve fenerbahçe böyle eler, manchester'i...