ikinci maçı galatasaray ile altınordu saat 15 de oynıyacaklardır. dün ptt önünde güç bir galibiyet elde eden sarı - kırmızılıların izmirin altınordusu karşısında da galibiyet şansı daha ağır basmaktadır.
ilk golünü 2. dakikada mete'nin kafa vuruşuyla kazanan galatasaray 78. dakikada selçuk'un attığı ikinci gole kadar tatminkâr olmaktan çok uzak bir oyun çıkardı
necmi tanyolaç
galatasaray maça âdeta 1-0 önde başladı... oyunun henüz 2. dakikasındaydık. ahmet'in bir ceza atışını mete rahat bir yerde yakaladı.
hiç bir zorluğa uğramadan düz bir kafa şutu attı. göstere, göstere.. kaleci sefer sağından giren topu «benimle lâtife mi ediyorsun?» dercesine seyrediyor, rüzgârla bastıran galatasaray işin arkasını getireceğe benziyordu...
sonra... sonra, ikinci bir akını görebilmek için tam 20 dakika bekledik... tam 20 dakika... arsalarda gazozuna, çayına oynayan çift kaleleri seyretseniz, herhalde iyi bir hareket görebilmek için bu kadar beklemezdiniz. ne bir ciddi hareket, ne bir güzel şut ve ne de futbolun istediği herhangi bir şey...
üstelik, bu, iddia taşıyan bir maça da.. altınordu mithatpaşada galatasarayla maç yapıyor ye milli ligin tek yenilmeyen takımı ünvanını taşıyordu...
kimbilir, sahada neler olacaktı? belki de, belki de altınordu bu ünvan uğruna galatasarayı zorlayacak, belki de mithatpaşadan puan alıp, gidecekti... seyircinin bu şekilde düşünmekte hakkını teslim etmek lazımdı. ta ki, maç başlayıncaya kadar. maç 2-0 galatasaray'ın galibiyetiyle bittiği an, hemen herkese aynı üzüntü vardı: «türk futbolunun seyre lâyık bir tarafı kalmamıştır.»
ben, dünkü maçı başından sonuna kadar bu üzüntü ile seyrettim. bir akın görebilmek için 20 dakika bekleyecek bir iyi hareket gördüğümüz zaman «aaa, mucize oldu?» diyecektik...
maç böyle başlamış, böyle bitmişti. sarı - kırmızılılar, çabuk paslarla rakiplerini kendi yarı sahalarına solmuşlar, bastırıyorlardı. ilk golde, ilk hızın tesiri olmalıydı. nitekim, galatasaray maçı - rakibi hiç de tehlikeli bir futbol oynamamakla beraber- ancaj ikinci devrenin 33. dakikasında kilitleyecekti.
gollerin dışında ise yazacak bir hadise yoktu dense yeridir. altınordu 20. dakikada sakatlanan solhaf muzafferden mahrum olarak ikinci devreye girdiği zaman sadece rüzgardan medet umuyordu. kaleci seferin atışlarından birini, rüzgar turgay'ın kalesine indirebilirse, altınordu ünvanını (!) korurdu... ama, ne yaptığı anlaşılmayan izmirli takıma rüzgar da yardım etmedi. selçuk'un ahmet'in pasından faydalanarak akıllıca attığı golden sonra, seyircilerden bir kısmı stadı terketmeye başladı.
hasılı, suat'la, ahmet'in dağıttığı öçülü paslar ve turgayun heyecan yaratan bir kaç kurtarışı da olmasa bir lig maçı seyrettik diyemeyeceğiz...
türk futbolu mutlaka geriye gidiyor, değerinden düşüyordu. böyle giderse, bir gün geçmişi hatırlayıp, geride kalan devirler için, «ahh, o, eski bir şarkıydı...» diyecektik.