fenerbahçe'de oynarken, macar şampiyonu csapel'le istanbul'da bir maç yaptık. 97. saniyede gol yedik. 86. dakikada bir gol attım ve maç 1-1 bitti. rövanş maçında da olağanüstü bir futbol oynadım ve 3-2 kazandık. maçı izleyen macar futbolunun sembol isimleri hidegkuti, lantos, kocsis bizim soyunma odasına geldiler. "8 numara kim?" diye sordular. ben de sıska bir çocuğum. adamlar boynuma sarılıp beni öptüler. hidegkuti beni gözüne kestirmiş. daha sonra fiorentina'ya teknik direktör olunca beni de transfer etti. fiorentina'ya gittiğimde 25 yaşındaydım.
ilk basımı 2002 yılında olan hakan dilek'in "işte böyle bir şey" kitabından;
bir yiğit gurbete gitse
fatih terim'in bir televizyon reklamında o görkemli yapılardan simsiyah bir otomobille çıkıp küçük bir italyan çocuğuyla ilginç diyalogunu izledikte düşündüm bunları da çaldıra yazdım bir gece. "imparatore", yine böyle bir reklam filminde oynamıştı daha önce yine. derdimiz reklam filminde oynamışlığıyla değil. çağ iletişim çağı, "derin dosrumuz"un da italyancası oldukça iyi. oynar-oynamaz. onun bileceği iş. ben on yıllar önce (1961-67) çizmeyi sallamış can bartu yu anımsadım. futbolumuzun sinyor'u fiorentina takımında italyanların menekşe akşamlarını süslemişti futboluyla. macar csepel takımını 3-2 yenen fenerbahçe'de takımına tur getiren golü atan can bartu'yu, ünlü macar teknik adam hideguti öneriyor italyanlara ve bartu 1961'in fıorentinasında italyan ligi'ni sallamaya başlıyor. ta ki 1967'de yurda dönene kadar. o yılarda italya daki teknik adamlar çizmeye son on beş yıllarda gelen suarez ve sivori'nin yanında en iyi üç yabancıdan biri gösteriyorlardı can'ı. bartu çok önceleri verdiği bir demeçte, italya'da hem de fiorentina'da forma giymenin ne kadar zor bir iş olduğunu anlatmış, terim'in transfer olduğu firenze'ye opera sanatçılarının bile mutlaka çekinerek geldiği, fiorentina seyircisinin yine kendisinin top oynadığı yıllardaki gibi en ufak bir hatayı affetmediği, fatih terim'in en büyük şanssızlığının zayıf defansı olduğu, kendileri zamanındaki defansın çok daha iyi olduğu, takıma itibar getirdiği düşünülen terime büyük destek verildiği, eğer kulüp başkanıyla aralanndaki sürtüşme olmasa başarılarının arkasının geleceği yollu şeyler söyleyerek o dönemlerin tanıklığını yapmıştı bir bakıma. onu izleme şansına sahip bir abimızden macaristan'ın nep stadı'nda fiorentina'yı ujpest karşısında 1-0 galip getiren golü dinlemiştim. türkiye'de hali , tavrı, tarzı nedeniyle 'baron' lakabıyla ünlenen bartu, italya'daydı ve bizim "sinyor"umuzdu artık.
aslında gurbete 'maç yapmaya' gidenimiz ilk sinyor değil elbette. futbolumuzun 1900'lü yıllarında rivayete göre "bir şutta mandayı öldüren, kale direklerini yıkan" şutları dolayısıyla bombacı' lakabıyla ünlenen galatasaraylı bekir refet almanya'nın kapısını aralayan ilk yerli malı topçumuzdu. 1921'de galatasaray'ın avrupa turnesinde göz dolduran bir futbol oynayan bombacı, 1924 paris olimpiyatları'nda türkiye-çekoslovakya maçını izleyen phoneix karlsruhe takımının gönlünü çelmiş ve bundesliga'nın ağlarını sallamıştı. bekir, ünlü kicker dergisinin o yıllardaki sayfalarına dünyanın en iyi futbolcularından biri olarak geçmişti.
bekir refet'i altay takımının 19201i yılardaki armadası kara vahap (özaltay) izlemişti. izmirli futbolseverlerin gönlünde ayrı bir yeri olan yerli malı esmerimiz altay'da forma giydiği sıralarda, izmir'de spor kulüpleri kurup aralarında maç temaşa eyleyen levanten fransızların en beğendiği futbolcuydu. onun fransız racing lens takımına transferinin de 1927 yılında olduğu geçmiştir söylencelere. 1927 yılında beşiktaş'a transfer olduğu dönemlerde oynadığı futbolla beğeni toplayan vahap özaltay'ın 1-0 biten maçta fransız karması forması ile ispanya karması'na karşı attığı golün fotoğrafı lens kulübü koridorlarında asılı duruyor hâlâ. vahap özaltay'ın tenini rengi dolayısıyla türk milli takımı'na belli bir süre alınmadığı söylenir durur. hatta 1930'ların resimli ay dergisinde ilk spikerlerimizden sait çelebi vahap'ın teninin renginden dolayı milli takım'a alınmadığını açıkça dillendiren bir eleştiri yazısı bile yazmış. 1932'de top dergisinde çıkan bir yazı fransız basınının futbolumuzun kara ınci'si için athletico bilbao maçında çıkardığı oyundan sonra düşündüklerini dile getiriyordu. "türk merkez muhacimi kara bomba vahap, hücum hattına kuvvet getirdi. temiz ve zerafet dolu oyunu seyircinin muhabbetini kazandı."
futbolcularımızın yurtdışı transferi mevzusu bekir refet ve vahap özaltay'dan sonra biraz durulur gibi. en az 20 yıllık bir durulma bu. vahap'tan sonra yine bir siyah-beyazlı ünlü şükrü gülesin o güçlü fiziği, mücadeleci futboluyla çalmış italyanların gönlünü. kartalların 1940lı yılardaki o efsanevi takımının sürükleyici adamlarından biri olan gülesin lazio'da forma bulmuş kendine. hem de 1949'da aşile ve tendona çalışan kasapların liginde, 17 golün altına imzasını koyarak. inönü stadı'nda iki futbolcuyu koltuğunun altına sıkıştırıp ceza sahasının önüne kadar sürüklediği, ne kadar mücadeleci bir futbol anlayışı oldunu anlatmıştı rahmetli islam çupi. sonra da eklemişti: "nerde böyle adamlar ya! şimdikiler iki saat yerden kalkmıyor!" gülesin lazio'dan sonra palermo formasını da giydi italya'da.
1950'li yılların ortalarına gelindikte bu kez bir büyük usta fiorentina formasıyla esiyordu italya'da: lefter küçükandonyadis. lefter kısa süren fiorentina macerasından sonra fransa'nın nice, yunanistan'ın aek takımlarında top koşturmuş ye yurda dönmüş tekrar fenerbahçe formasını giymişti. yine 1950'de bülent esel bir italyan takımı olan spal'da, 1951-52 yıllarında da galatasaraylı bülent eken salarnitana ye palermo takımlarında yani yine italya'da top koşturmuşlardı. yani bizim italya maceramız eskiye dayanıyor. fenerbahçe'nini şükrü ersoy'u 1960'1ı yılların gurbetçilerinden. o da avusturya'nın salzburg takımını formasını giyiyor bir süre. 1962-63 sezonunun sonunda bu kez bir kral'ı ağırlıyor italya ligi: metin oktay. palermo binbir dil dökerek aldığı metin oktay'ı antrenörünün anlaşılmaz tutumu dolayısıyla elinde tutamıyor. bir antrenör faciası da hakan şükür yaşıyor ama bu kez takım inter. hasan şaş metin oktay'ın ve hakan şükür'ün dediklerini doğrular şeyler söyledi geçenlerde: "hocalar bizim arkadaşlarımızı henüz tanıyamadı. yoksa hepsi kaletili futbolcular..." metin oktay'da bundan şikâyet edip yeniden galatasaray'ına dönmüştü. 1968'de fenerbahçe'nin golcü kramponu ogün altıparmak'ın 7-8 aylık amerika yolculuğunu unutmadan eklemeliyim. ogün whips takımın formasını giymişti yine kendi vatandaşı bir teknik adamın gadrine uğrayana kadar. bu kez bir fenerbahçeliler furyası başlıyor yurtdışına transfer olan futbolcularımız arasında. 1970'li yılların hemen başında önce özcan arkoç, ardından fırtına açığımız ender konca çıkıyorlar gurbete. arkoç önce avusturya'nın austria sonra da almanya'nın hamburg takımının formasını giyiyor. ender konca ise 1972'de eintracht frankfurt takımı için sıralıyordu gollerini. ama o da bir süre sonra yurda dönmek zorunda kaldı. 1970'li yılların sonunda bu kez başka bir ekibimiz yollara düşüyor. galatasaray'dan fenerbahçe'ye yaptığı 1 milyonluk transferle gündeme oturan engin verel, 1979-80 sezonunda almanya'nın herta berlin takımına transfer oluyor. verel, 1980-81'de belçika'nın anderlecht, 1981-83 yılları arasında da "en iyi yabancı oyuncu" seçildiği lille takımının formasını giydi. o dönemlerde yurtdışına gidiyor olmak aynı zamanda ülkeye döviz girdisi sağlamak demek. dönemin maliye bakanı'nın engin verel'e açık teşekkür emktubu yazdığını okumuştuk gazetelerden. selçuk yula 1983'te almanya'nın balu weis takımına transfer olmuş ve orada top oynamış başka bir fenerbahçe'li futbolcu. selçuk da, engin de geçenlerde verdikleri demeçlerde yıllardaki kondüsyon ve güç açısından farkın kapandığını ama bizim futbolcumuzun yurt dışını geçmişte her açıdan bir gurbet sendromuyla yaşadığını söylüyorlar.
yine bir on yıllık es veriyor yurtdışına transfer yapan futbolcularımız. ve hakan şükür 1998'de italya ligi'ne önce torino'ya gidiyor kısa bir süre sonra da dönüyor. hakan 2001'de yine bir italyan takanımda forma giyiyor. hakan'ın ikinci durağı ünlü lnter. ama golcü futbolcumuzun yadellerdeki son durağı burası olmayacak gibi. çünkü hakan inter takımında kendisine yer bulamıyor ve yine avrupa takımlarının transfer listesinde yer almaya devam ediyor. 1999-2000 sezonunda yine bir alman gurbetçimiz var listede: hami mandıralı. futbolumuzun bekir refet'ten sonra bombacı lakabını hak edecek ikinci futbolcusu o. şimdilerde stadyumların yanından geçen bir manda bulmak güç ama hami'nin şutları yakın tarihte kendisini izleyen kuşak tarafından unutulmayacak. hami de schalke 04'te gurbetçilerimizin gönlünü hoş tuttu bir süre, ama o da tekrar karadeniz'e geri döndü.
1999-2000 sezonunda galatasaray'da bir başka kopuş yaşayan futbolcu da tugay kerimoğlu'ydu. futbolumuzun incecilerinden ve zevk hallerinden biri olan tugay kulübüyle -açık ya da gizli- yaşadığı bir takım sıkıntılardan sonra cesur yüreklerin ülkesi iskoçya'da, önce glasgow rangers formasını terletti, şimdilerde ise blackburn rovers'ın gözbebeği. televizyonda takımı adına kaydettiği golde doyumsuz tekniğinin izlerini taşıyordu. ben o sarışını hâlâ özlüyorum.
2000 yılının bir başka yolcusu ise altay, beşiktaş, fenerbahçe üçgeninde yaşadıklarından sonra ingiltere'nin aston villa takımına giden alpay özalan'dı. futbolumuzun kifayetsizi ingiltere'de her şeyin ne kadar farklı olduğunu dillendiriyor her fırsatta. aynı yıl galatasaray'ın arifi bir ispanya yaptı ve geldi. onun ve las palmas'ta tatsız günler geçirip fenerbahçe'ye gelen oktay'ın yaşadığına bir talihsizlik demek doğru olur herhalde. fenerbahçe'nin alman patentli dinamosu tayfun korkut'un ispanya'nın real sociedad takımındaki yeri oldukça sağlam. tayfun oralarda kalıcı gibi. ama takımının durumu hiç iç açıcı değil.
en son yolcular bu sezon inter formasını giyen galatasaraylı emre, okan ve ispanyolların real mallorca'sına katılan fatih var. okan biraz problemli, emre italyanların umutvar genci. fatih ise zaman zaman takımdaki yerini alamıyor. galatasaraylı gökhan, mehmet gönülaçar ve osman'da belçika'nın beeveren takımında forma giyiyorlardı. belçika ekibindeki teknik adamın kendilerine karşı takındıkları açık faşizan tavırdan son derece rahatsız olduklarını açıklamışlardı. ama onlardan haber alamadık son zamanlarda.
bir televizyon reklamında küçücük bir italyan oğlanın fatih terim'e açtığı kumpası izleyince düşündüm bunları... birden sızladı gibi burnumun direği. el salladım bizim çocuklara... chiao.. chiao... chiao...
su gurbette ararmış kendini, söz işgüzarmış, aşk da...
f.bahçe csepel maçının kadrosunu uefa' ya bildirdi
csepel maçlarının ilki m. paşa, ikincisi nep stadında oynanacak. kulüp ayrıca birliğin istediği kaydiyeyi yatırdı
fenerbahçe vasas csepel kulübü ile 13 ve 23 eylül tarihlerinde istanbul ve budapeştede avrupa şampiyon kulüpler tunuuası maçlarını oynayacak olan kadrosunu uefa'ya bildirmiştir.
avrupa futbol birliğine gönderilen listede su futbolcular bulunmaktadır; özcan, şükrü, osman, basri, nedim, seracettin, gürcan, akgün. avni, naci, necdet, selâlıattin, mustafa, can, lefter, şeref, ergun, niyazi, küçük ali, hüseyin, yüksel.
idare heyeti avrupa futbol birliğine şampiyon kulüpler turnuası statüsü gereğince kaydiye ücreti olarak da 100 isviçre frangını döviz yoluyla yatırmıştır.
maçlar mithatpaşa ve nep stadlarında
fenerbahçe - vasas csepel maçının budapeştenin 110.000 kişilik nep stadyomunda oynanması hususu macar futbol federasyonu tarafından karara bağlanmış ve durum istanbul'a bildirilmiştir. karşı tarafın bu kararı üzerine fenerbahçe kulübü de 13 eylülde istanbulda yapılacak karşılaşma için mithatpaşa stadının tahsisini istemiştir.
molnar gidemiyor
fenerbahçe idare heyeti macar antrenör molnar'ı herhangi bir güçlük çıkar ihtimali karşısında budapeştedeki maça gotürmiyecektir. peşte kafilesinde yer alacak olan umumi kaptan dr. ismet uluğ ile menecer ahmet erol takımın macaristanda yapacakları antrenmanlara nezaret edeceklerdir.
sarı-lâcivertli takım, galibiyet bekleyen rakibi karşısında defansa ehemmiyet veriyor. maçın hakemleri yugoslav bazic, nedelkovski ve erlich
u.e.f. a. saha müşahidi olarak sebes'i tayin etti
namık sevik budapeşte'den bildiriyor
türkiye millî lig şampiyonu fenerbahçe ile macaristan şampiyonu csepel takımları, avrupa şampiyon kulüpler kupasındaki ikinci maçı bugün peşte'nin nep stadyomunda oynayacaklardır.
türkiye saatiyle 16.45 (mahalli saatle 15.45) te başlayacak olan karşılaşmayı yugoslav federasyonuna mensup bazic, nedelkovski ve erlich idare edeceklerdir. yugoslav federasyonu istanbul'da yapılan maçın üç hakemini peşte'ye göndermemiştir.
umumi kaptan dr. ismet uluğ, csepel'e karşı çıkacak takımı açıklamaktan son dakikada vazgeçmiştir. bununla beraber, fenerbahçe'nin csepel karşısında, «özcan-naci, basri-can, osman, avni - mustafa, şeref, yüksel lefter, ergun.» tertibinde yer alması kuvvetle muhtemeldir.
alakalı şahıslar bu tertip üzerinde fikir birliğine vardıklarını teyid etmişler, ancaj sağ haf mevkiinde bir değişiklik olabileceğini belirtmişlerdir.
bu arada lefter'in solaçık mevkiinde oynamak istememesi halinde takıma konulmayacağı ifâde edilmiştir.
fenerbahçe saha ve seyirci dezavantajlarını hesaba katarak rakibi karşısında müdafaaya ehemmiyet verecek ve ani ataklarla gol çıkarmaya çalışacaktır. umumi kaptan dr. uluğ da bu hususta «bizim için en iyi netice beraberliktir. kuvvetimizi defansa verip, gol yememeye dikkat edeceğiz. kontrataklar bize ikinci tura çıkış fırsatını verebilir.» demiştir.
bugünkü müsabaka da istanbulda ki gibi beraberlikle bittiği taktirde 2 takım roma veya milânoda 3. bir karşılaşma yapacaklardır. sarı-lâcivertlilerin oyun tarzı müdafaa esasına göre tanzim edilmiş oılmasına rağmen futbolcular csepel karşısında iyi bir netice almak azmini muhafaza etmektedirler.
sebes, uefa müşahidi
u.e.f.a peştede oynanacak fenerbahçe - csepel maçının saha müşahidi olarak sebes'i tâyin etmiştir.
fenerbahçe dün sabah nep stadyomunda yarım saat devam eden bir çalışma yapmıştır. csepel kulübü futbolculara lâstik ayakkabı verdiği için idmanın bu stadta yapılmasına müsaade edilmiştir. futbolcular öğleden sonra da pazar günü rusya ile oynayacakları milli maça hazırlanan macar milli takımının nep stadında yaptığı antrenmanı takip etmişlerdir.
csepel idarecileri de fenerbahçe ile karşılaşacak kadroyu açıklamamışlardır. macaristan şampiyonunun sakatlığı geçen totn (ii) u solaçığa koyarak şöylo bir tertiple sahada yer alması beklenmektedir: «bako - koczian ii, takes - ugi, medniyanski, kleiben - şatori, kizutsky, koczian i, pal, toth ii» istanbulda yapılan ilk karşılaşmada temin etlikleri beraberlikle fenerbahçenin ikinci tur şansını ele geçirdiklerini söyleyen csepel kulübü idareci ve futbolcuları bugünkü müsabakada ise kolay bir galibiyet beklemektedirler. nitekim idarecilerden barok ve devecseri de «maçı kazancağız» şeklinde beyanat vermişlerdir.
bugünkü müsabakayı takip etmek için dün akşama kadar bilet alan meraklıların yekünü 50.000 dir. küçük bir tadilâtla ayakta durma yerleri kaldırılan nep stadı 91.000 kişilik hale getirilmiştir. buna rağmen stadın tamamen dolacağı şüphelidir.
futbol otoriteleri csepel'in işçi kulünü olduğu için macaristan'da sevilmediğini bu alâkaszılığa sebep göstermektedirler.
macar futbol otoriteleri ise csepelin macar futbolunu temsil kudretinde olmadığını, kadronun formsuz bulunduğunu tekrarlamışlardır.
fenerbahçe - csepel maçı münasebetiyle macaristan gazeteciler merkezinde tertiplenen basın toplantısında macar futbol federasyonu genel sekreteri de hazır bulunmuştur.
honty, bu toplantıda fenerbahçeli futbolculardan ssitayişle bahsetmiş ve mikro mustafa için «onu çok beğeniyorum. bize verin her takımda oynatalım» demiştir.
macar gazetecileri ise türk gazetcilerden molnarın peşteye gelmeyiş sebebini sormuşlardır. antrenörün kafileden ayrı kaldığının söylenmesi üzerine bir macar gazetecisi «hakiki sebep bu değil. molnar ayrıldığı eşinden korktuğu için buraya gelmedi» cevabını vermiştir.
macaristanın şöhretli takımı ujpest, fenerbahçe'nin dâvetlisi olarak önümüzdeki ocak ayında şehrimize gelecek ve 2 maç yapacaktır. fenerbahçe sezon sonunda ujpestin ziyaretini iade edecektir.
bugün peşte'nin nep tadyomunda yapılacak olan fenerbahçe - csepel takımlan arasındaki avrupa şampiyon kulüpler kupası maçını budapeşte radyosu kısa dalga 29 ve 30,5 metre üzerinden türkçe olarak yayınlayacaktır. ankara radyosu da teknik imkânlar temin edilebildiği takdirde, bu müsabakayı türkiye saatiyle 16,45 den itibaren radyo telefonla naklen yayınlayacaktır.
csepeli peşte'de lefter, şeref ve avni'nin golleri yendi: 3-2
devreyi 2-1 mağlûp bitiren sarı-lâciverliler maçın son 15 dakikasını 10 kişi ile oynadılar
f.bahçe maç kazanarak ikinci tura atlıyan ilk türk takımı oldu
namık sevik budapeşte'den bildiriyor
...ve fenerbahçe, avrupa şampiyon kulüpler kupasında csepel'i 3-2 mağlûp ederek beynelmilel turnuada tur atlayan ilk türk takımı oldu. yabancı bir sahada, yabancı bir seyirci önünda kazanılan bu büyük başarı fenerbahçe'nin temsil ettiği türk futbolünündü...
... ve hepsi 20 kişiydi. taaa istanbul'dan kalkıp, binbir güçlükle fenerbahçe'nin maçını görmeye gelmişlerdi. evet, nep stadını yarı yarıya dolduran ve csepel'i teşvik ve teşçi eden 40 bin kişiye karşı 20 fenerbahçeli taraftar...
ellerinde ay - yıldızlı ve sarı -lâcivert renkli bayraklar vardı. var güçleriyle fenerbahçe'ye sevgi tezahüratı yapıyor. macar seyircilerini susturuyorlardı. hakem maçın bittiğini ilân ettiği an bayraklarla sahaya doğru koştukları görüldü. futbolcuları omuzlarına alıp, tribünlere getirdiler. bu tablodaki heyecanı, sevinç gözyaşındaki gurur ve mânayı hissedebilmek için ancak türk olmak lâzımdı. bağırdılar, teşvik ettiler, büyük bir kitleyi susturdular. oyunun sonuna kadar...
maça gidiyoruz
budapeşte'nin margrit adasındaki grand otel'deyiz. saat 14.00... fenerbahçeliler sakin. yüzlerinden kazanma azmi okunuyor. hepsi ümidli... aralarında beynelmilel maç tecrübesizliği sebebiyle heyecanlı olanlar da yok değil. kafileyi stada götürecek otobüs bekleniyor. yola çıkılıyor. onlara teker teker «maçta kaçar yıldız alacaksınız?diyorum. işte cevapları: özcan (****), naci (***), basri (***), akgün (*), osman(***), avni (*), lefter (*),can (****), şeref (***), ergun (****), yilkıel (***). kendi kendine az yıldız takdir edenlerin uğura ve rüya tabirlerine kıymet verdikleri gözlerinden anlaşılıyor.
nep stadının önünde otobüsü büyük bir kalabalık sardı. bakışlardan okunan mâna: csepel sizi bu sahada eler... fenerbahçelilere bakıyorum. bak ışları tok ve ve imanlı bir cevap: biz bu sahada mağlûp olmalıyız...
elbette defans...
galibiyete inanmış bir rakip önünde fenerbahçenin defansla mücadeleye girmesi tabiiydi. taktik böyleydi esasen. sabah yağan yağmur sahayı kayganlaştırmış. hava acık 20-22 derece... hafif bir rüzgar altında fenerbahçe müdafaa bölgesini tahkim ediyor. televizyon yayını sebebiyle tercih edilen beyaz topla avrupa şampiyon kulüpler kupasının son kozu paylaşılacak. kur'ayı fenerbahçe kazandı. ilk akın sağda kesildi. csepel'in beynelmilel şöhreti toth ii uzatılan pası kaptı ve daldı. dak. 1. toth'un (ii) pasını nemethy kaptı ve şütünü patlattı. özcan yürekleri ağzına getriyor. o tereddüt ve o ne kaçırıştı? ama hatâyı telafi ederek atladı ve «tehlikeyi» 23 yaşındaki rakibinden «aldı» yoksa...
fenerbahçe mukabil akında. şeref kaçıyor. ceza sahası dışından sert bir şütünü kaleci bako tuttu. dak. 7, şatori'de şimdi sıra. tek başına fenerbahçe defansına daldı, üç kişiyi bir geçişi var ki... özcan çıktı ters bir refleksle kurtardı. macarlar harika kurtarışı alkışlıyorlar. ilk hzıda bir bocalama devresi atlattığımız muhakkak. csepel'in ilk golü de bu davreye tesadüf ediyordu. kendi forvetini heman her pozisyonda altıncı adam olarak takip eden sağ haf ugi 25 metreden savurduğu şütle topu fenerbahçe filelerine uzatıverdi. özcan golde hatalıydı. ancak bunu biraz da sahanın kaygan oluşuna bağlamak lâzımdı. macarlar bastırıyorlar. dak. 14: solaçığın şütünü özcan yumrukladı. bu da gol olabilirdi.
toparlanıyoruz. takımda umumi bir düzelme göze çarpıyor. artık sağ hafı forvetin peşinde görmek zor. nitekim?
beraberlik golü
nitekim golün zemini hazırlanıyor. lefter'in akgün'den aldığı pasla csepel ceza sahasına doğru koştuğu görülüyor. önündeki müdafileri atlattı. uzun mesafeyi bir anda kat'edecek kadar arzulu. csepel geri hattı da dalacak diye bekliyordu. 31 yaşın futbol zekâsı usta bir aşkla işbirliği yaptı. çok düzgün bir vuruş. bako atlıyor. ama tutamazdı ki. fenerbahçeyi lefter beraberliğe ulaştırıyor.
beraberlik şimdilik iyi ama, csepel'i rahat bırakmak neye? işte 4 dakika sonra basriyi geçen şatori topu kullanamıyor. kullansa, aöan kullanmasın... yanımdaki fenerbahçeli idareciler geçen futbolcu pozisyona girdiği an böyle konuşuyorlardı:
lefter canlı ve hırslı. ama iki kişi ile marle ediliyor. can da öyle, hiç boş kaldığı yok. macarlar adeta turnikede. biri kaçırırsa diğeri başına bitiyor. can yine maharetini gösterip ters bir vole çıkardı. bako yaylanıp golü, evet golü önlüyor. dk. 27
fenerbahçe yine bozuldu. korkmakta haklıyız. müthiş bir tehlike. sağiç sola deplâse oluyor ve sağiçini görüyor. naci ve özcan topa beraber giriyorlar ikisi de yerde. çabuk toparlandılar csepel bırakmıyor. bir taç atışında naci topa mütereddit girdi. solaçık fırsatı kaçamadı ve şütünü attı. top ikinci defa fenerbahçe kalesinde. tribünlerde korkunç bir uğultuı yükseliyor ve csepel 2 - fenerbahçe 1.
devreyi csepel 2-1 önde bitirdi. bu netice kendi sahasında kupa maçı oynayan bir takım için muhakkak ki büyük avantaj. ilk devre biterken yugoslav hakem csepel takım kaptanı tojkacis'a ihtar veriyor. can'a vuran 37 yaşındaki kaptanı sportmen seyircikler ıstıklıyorlar.
ikinci devredeki f. bahçe
sarı - lacivertliler ikinci devreye çok süratli bir tempo ile başladılar. ilk 20 dakikalık futbolleri için şaheser demek gerçek hakşinaslıktır. fenerbahçe sahaya kısa zamanda hâkim olmasını biliyor. csepel her hattı ile yüklenen fenerbahçeyi tutmakta güçlük çekiyor. macarların bunaltıcı deplasmanlarla oynayan futbolcularımız karşısında bozguna uğradıkları topu savruk vuruşlarla oraya buraya atışlarından belli.
fenerbahçe bu ağır tazyiki iki golle neticelendirecektir.
dk. 47: devrenin üzerinden henüz iki dakika geçmişti şeref ve can beraber koşuyorlar. top can'da. can şerefi gole hazırlıyor. pas müsait mi müsait şeref sola kaydı. kaleci bako köşeyi kapatmış şüte atlamaya hazır. şeref inad edip rakibinin emniyetle kapadığı köşeye şütünü patlatıyor. topun csepel ağlarını şöyle bir kaldırdığını görüyoruz. fenerbahçe tekrar beraberliği temin ediyor: 2-2.
artık fenerbahçe oturmuş, galibiyete hak kazamış bir takım gibi oynuyor yüksel golün arkasından şerefin bir ortasını kaçırıyor. biraz serinkanlı olsa. acelesi gole maloluyor.
ve altın gol
fenerbahçenin 50 inci yılından sonraki futbol devrini yazacakların fenerbahçeye budapeşte stadında bir galibiyet kazandıran bu golü görmelerini isterdim. hiç tereddütsüz avni'nin ayağından csepel'in bütün ümitlerini bir anda yok eden bu gole «işte altın bir gol» diyeceklerdi. oyunun 52 ncı dakikasındaydık. ve üstelik de csepel, santrforu vasıtasiyle gollük bir poziyona giriyordu. avni csepel santrforunu durdurmak için atağını yaptı. o andaki durumu da bundan başka bir şey yapmasına mâniydi. topu kesti. üzerine üç rakip müdafi geliyordu. çalımcılığını tutmuştu avniciğin. birini geçti, birini daha. fenerbahçe solhafı düpedüz gole gidiyordu. o hızla bir csepel'li daha geride bırakıldı. şimdi kaleci ile karşı karşıya idi. bir an meselesiydi. bu ya topu ters köşeye plâseleyecek ya da kaleciye kaptıracaktı. ilkini yaptı, yani bir futbolcu için yapılması lâzım gelen vazifelerin en büyüğünü. plâseledi. top filelere takılırken öyle mahzun öyle içöten bir bakışı vardı ki... fenerbahçe 3-2 galip duruma geçiyordu. ve gelen galibiyetti...
maçın son dakikaları geliyor. fenerbahçe defansa kuvvet veriyor. tıpkı oyunun başındaki gibi. csepel'i skorun sinirlendirdiği besbelli, rtakiplerimizde sertleşme temayülleri baş gösteriyor. hele solbele sağhafın şüzumsuz serttlikleri hırçınlaşan macar şampiyonu karşısında sinirini bozmayan fenerbahçe ilk sakatı veriyor. bu mukadderdir. akgün 80 inci dakikada sakatlanıp oyunu terk ediyor.
maç bitmek üzere. ceepel bastırıyor. fenerbahçe durduruyor. kenedlenmiş, galibiyete inanmış bu takım gedik vermeyecektir. vermedi de... oyuma bittişi ile sarı - lacivertl formalı çocukların sevinç gözyaşları ile birbirlerine sarılmaları. olgun macar seyircisi tabloyu alkışılıyor, alkışılıyor.
sonra 20 fenerbahçeli taraftar sahanın ortasına koşuyorlar. türkiye bayrağı
ve fenerbahçe flaması peşte galiplerini sarıyor. omuzlar üzerinde yükselen yorgun, fakat dik başlar tribünlere doğru getiriliyor.
macar seyircisi elbette bayrağını, rengini bu kadar «şerefle» temsil eden, koruyan bir milletin onbir çocuğunu alkışlaycaktı...
istanbulda beraberlikle biten ilk karşılaşmanın revanşında türkiye şampiyonunu büyük bir imtihan bekliyordu. 15 kişilik kafile budapeştede orta avrupanin en kudretli futbol ekolüne karşı türk futbolunu temsil edecek ve 3-1 kazanılan macaristan milli maçının macaristanda provasını yapacaktı. macar seyircileri için fenerbahçenin futbolu hakkındaki malûmat antrenörün macar olmasından ileri gidemiyordu.
macarlar başta basın olmak üzere csepel'in hakiki macar futbolunu temsilden uzak olduğunu kabul etmekte idiler.
sarı - lacivertlileri dünkü zafere ulaştıran 11 futbolcuyu şöyle tahlil edebiliriz:
özcan: millî kaleci oyunun başında heyecanlı olmasından mütereddit ve yediği ilk golde hatalıydı, ikinci devrede takımın mükemmel oyununa uyarak emin blokajları ile ve havadan gelen toplan yumrukla önlemekle temayüz etti.
naci: yenilen ikinci golde hatalı olmasına rağmen ikinci devrede kendisini toparlıyabildi.
basri: müdafanın her zaman olduğu gibi en güvenilir adamıydı. oyun boyunca meşhur toth ii'yi hapsetti.
akgün: ilk dakikalarda adamını marke edemedi, başlangıçta başarı gösterememekle beraber, defansif oyunda müdafaanın başlıca yardımcısı oldu. faullü oynadı ve ikinci devrenin ortalarında sakatlanarak maçı terketti,
osman: müdafaanın en iyi adamıydı. csepel'in milli santrforu pal'e göz açtırmadı. uzun vuruşlarla forveti beşledi.
avni: 22 kişinin en iyisiydi. hem müdafaada hem de hücumda başarılı idi. attığı gol fenerbahçe tarihine altın gol olarak geçecektir.
lefter: sağ açık mevkiini yadırgadı ve insayt gibi oynadı. oyunu zaman zaman sıkıştırdı, fakat her hareketi takımına faydalı oldu.
can: boş sahanın en iyi adamı idi. artistik klas hareketlerle fevkalâde takdir topladı. forvetin en iyisiydi.
şeref: forvetin en muvaffak olan adamlarından biri idi. mücadele kabiliyeti ve goldeki başarısı ile nazarı dikkati çekti.
ergun: istanbuldaki kadar başarılıydı. forvetten hücum gücünü arttıran deplasman ve pas tevzii ile faydalı oldu.
yüksel: vazifesini yapanlar arasında idi. sür'ati ve yaptığı ataklarla rakip müdafaayı zaman zaman güç durumlara düşürdü.
tanınmış spor otoriteleri f. bahçe'nin galibiyetini fevkalâde bir netice olarak vasıflandırdılar
fenerbahçe'nin, macaris tan şampiyonu csepel'i kendi sahası ve kendi seyircisi önünde 3-2 mağlûp ederek avrupa şampiyon kulüpler kupasından elemesi, türk spor efkârında bir bomba tesiri yapmıştır. netice, memleketin her köşesinde bir bayram sevinci yaratmış ve milli hisleri galeyana gelen topluluklar, bu başarıyı hususi şenliklerle kutlamışlardır.
bu arada kendileri ile konuştuğumuz fenerbahçe idarecileri ve diğer spor otoriteleri, sarı-lacşverli takımın kazandığı başarı için şunlaru söylemişlerdir:
agâh erozan (fenerbahçe kulübü reisi): «fenerbahçenin, orta avrupada yıllarca futbol hocalığı etmiş bir memleketin şampiyonunu bütün dezavantajlarına rağmen kendi sahalarında, kendi seyircileri önünde mağlûp etmesinin mâna ve kıymeti büyüktür. şu anda bütün fenerbahçe camiası türk milletinin bayram havası içinde yaşadığına kani. bu muvaffakiyeti getiren çocuklarımızı takdir etmek bizim için hususi bir zevktir. kendilerine çok güvenen macarları bilhassa budapeştede kendi sahalarında yenmek suretiyle biz de spor sahasında ay'a bir roket göndermiş oluyoruz?. bunun fenerbahçeye nasip olmasından çok bahtiyarım. muvaffakiyet ne kadar büyükse, primler de o kadar büyük olacaktır.»
fikret kırcan (teknik komite azâsı): «çok güvendiğim arkadaşlarım, benim tahminlerimi boşa çıkarmadılar. bu büyük başarıyı daha istanbulda hak etmişlerdi. netice geç olmakla beraber, çok büyüktür. kendilerini candan tebrik eder, bütün fenerbahçelilere daha büyük başarılar dilerim.»
ahmet güre (galatasaray kulübü ikinci reisi): «bugün toprağa verdiğimiz ruşen eşref ağabeyimizin acısını. fenerbahçenin galibiyet haberi tahfif etti. çok sevinçliyim, muvaffakiyetlerinin devamını canı gönülden dilerim.»
fevzi uman (beşiktaş kulübü umumi katibi): « fenerbahçenin burada çıkardığı güzel oyunu tekrarladığı takdirde galip geleceğinden emindim. maçın cereyanını bilmiyorum, her halde tahmin ettiğim gibi oldu ve fenerbahçe arzu attiğimiz başarıya ulaştı. kendilerini tebrik ederim.»
faik gökay (federasyon başkanı): «maçı radyodan heyecanla takip ettim. en büyük arzun maçın avni'nin attığı golden sonraki skorla bitmesi idi. hakemin bitiş düdüğü, bana ender heyecanlarımdan birini yaşattı. avrupalı spor otoriteleri, türk futbolunu bu galibiyetten sonra daha iyi anlıyacaklardır. bu bakımdun da çok sevinçliyim. fenerbahçeye ikinci turda da başarılar temenni ederim.»
fenerbahçe kulübü reisi agah erozan, galibiyet dolayisiyle dün akşam fenerbahçeli futbolcuları tebrik eden bir yıldırım telgrafı çekmiştir. telgrafla metni şöyledir: «büyük muvaffakiyetinizden dolayı takdir ve tebriklerimi sunar, gözlerinizden öperim.»
ayrıca galatasaray kulübü, beden terbiyesi umum müdürü mehmet arkan ve federasyon başkanı faik gökay da tebrik telgrafı göndemrişlerdir.
fenerbahçe - csepel maçına avrupa futbol birliği tarafından müşahid olarak tâyin ediken güstav sebes «fenerbahçe haklı bir galibiyet kazandı» demiştir.
csepel kulübü reisi kazar da şunları söylemiştir: «fenerbahçe istanbuldaki kadar iyi futbol oynamadı. ilk devrede umumiyetle defansta kalması akıllıca bir taktikti. ikinci devrede gösterdiği süratli futbolla neticeye gitti ve kupanın ikinci turuna yükselme hakkını kazandı. galibiyet hakkıydı.»
peşte'deki csepel maçında sakatlanan ergun öztuna da dün aynı uçakla roma'ya gitmiştir. ergun, roma'da kendisini evvelce ameliyat etmiş olan profesör la cava tarafından sıkı bir muayeneye tabi tutulacaktır.
fenerbahçe 23 aralıkta isviçre'de cenevre şehrinde oynanacak maçta nice'l yendiği takdirde kardö finalde real madrid'le karşılaşacaktır.
toplantı başlıyor
salonun dışındaki geniş holde bekleyen gazeteci ve idarecilerin sayısı her an biraz daha artmış ve kur'aların çekileceği saat 12.00 de 50'yi aşmıştı. bunlar arasında f.c. barcelona, real madrid, wiener sport idarecileri görülüyor ve macaristan futbol federasyonu başkanı alexander barcz ile meşhur gustav sebeş de göze çarpıyordu. bu vesile ile görüştüğümüz sebes ve barcz «bizi yendiniz, şimdi de nice'le kozunuzu paylaşmaya çalışıyorsunuz. gördünüz mü, kazandınız, başınıza yeni problemler çıktı» dediler. ve ikisi de birbirini tasdik ederek ilave tiler, «csepel vasas macar futbolunun hakiki temsilcisi, hüviyetinde değildir. ama şampiyonumuzdu. ve siz de onu yendiniz. bu bakımdan şimdi biz fenerbahçenin daha büyük başarılara ulaşmasını isteyenlerin başında geliyoruz.»
fiorentina'yı zafere götüren adam hidegkuti: türk futbolu seri
halit kıvanç
ingiltere'yi 6 şar, 7 şer golle eze, 1954 dünya kupasında fırtına gibi esen bir müthiş macar milli takımı vardı. vitrini koçsis'ler, puşkaş'lar, czibor'larla dolu bir yıldızlar ekibi...
ama o şahane vitrinin hazırlayıcısı, hidegkuti'den başkası değildi. takımın beyni idi hidegkuti... yıllar, onun ne «büyük futbol adamı» olduğunu ortaya koydu.
ve işte can'ın transferini takip için italyaya gittiğimde, hidegkuti ile sadece «can'ın yeni hocası» olarak değil, «meşin topun en kudretli ustalarından biri» hüviyetine de hitap ederek konuşuyordum.
unutamadığı maç, londradaki 6-3 tü. o maçın daha 45 inci saniyesinde attığı golü «hayatının en güzel hatırası» olarak saklıyordu. en üzüldüğü an ise, 24 yıl peşinde koştuğu meşin yuvarlaktan ayrıldığı gündü. karısı elena «futbolu bıraktığı zaman tam iki ay hasta yattı» diye anlatıyordu.
kolay değil, tam 24 yıl futbol oynamıştı. 68'i (a), 25'i (b) olmak üzere tam 93 defa milli formayı giymişti. kendini «sanki futbol sahasında doğmuş gibi» hissettiğini söylüyordu hâlâ...
seyrettiği ya da karşısında oynadığı takımlar içinde en beğendikleri, real madrid, sonra da brezilya'nın santos takımı... milli takımlardan ise, 1958'in brezilyasını övüyor. «bir de, tarafgirlik yaptı demezseniz. içinde benim de bulunduğum o tarihi macar takımını takdirle hatırlatmak istiyorum.»
söz, isimlere geçiyor ve hidegkuti kendi ölçüsüne göre «yıldız» dediği futbolcuları sayıyor: «di stefano, gento, puşkaş, suarez, hitchens, didi, hamrin, iki santos'lar, andrade, schiaffiano, gren, nordahl.»
karşısında oynadığı kalecilerden işe «önce grosies sonra da zeman ve svensson» diyor. ve daha ben sormadan ilave ediyor: «türk futboluyla karşılaştığımız günler de, buna cihat'ı hatırlatıyor. cidden mükemmel bir kaleciydi.»
«- ya diğer turk futbolcuları?» diyorum.
«- doğrusu isim olarak hatırlamakta güçlük çekiyorum. ama mesela küçük fikret'in fevkalade bir sağaçık olduğu gözlerimin önünden gitmiyor. bir de varoş lobogo ile gelip de 7-2 kazandığımız son maçtaki esmer, uzunca boylu solhaf... tamam tamam. nusret'ti adı. daha çok iyi futbolcular tanıyorum türkiye'den. fakat isimleri aklımda değil şimdi.»
bugünkü türk futbolu
türk futbolunu bir hayli tanıdığını belirten hidegkuti, «mesela budapeştede csepel'i yenen fenerbahçe o gün şahane bir futbol oyamıştı. ya istanbulda bizi mahkûm ederek yenen milli takımımnız? lefter'in o günkü şahane golü... unutulabilir mi bunlar?» diyor ve derhal ilâve ediyor: «fakat türk futbolu bugün eskisinden daha süratli, daha iyi.. modern futbole, takım oyununa eskisine nisbetle daha yaklaşmış durumda. terakki muhakkak, ama yeter değil.. türkiyenin dünya piyasasında takım olarak kendini hissettirebilmesi için daha fazla taktiğe ve daha fazla takım oyununa ihtiyacı var. bir de. bütün dünyada olduğu gibi., sizde de eski güzel kombinezonları azalmış vaziyette... saha ortasında gayet iyi paslaşan oyuncularınız, kale yakınında aynı derecede tesirli olamıyorlar.
csepel: béla bakó (gk), jános kóczián, rudolf mednyánszky, györgy takacs (c), tibor ughy, antál kleibán, jószef tóth, róbert kisuczky, imre sátori, tibor pál, ferenc németh