galata sarayı efendileri: ahmet robenson – milo bakic, mazhar bey – abdüluttalip (javalı), bekir sıtkı bircan, celal ibrahim bey – ali tümay 'küçük ali', boris nikolof, hüseyin 'dalaklı hüseyin', hasan basri bey, emin bülend serdaroğlu
goller: ? (hms ımogene) 0–1, boris nikolof (galatasaray) 1–1
galatasaray kulübü lige girişinin ilk maçında o zamanlar ingiliz sefareti'nin ımogene adındaki gemisinin timi ile yoğurtçubaşı çayırında saat 14'de karşılaştı. ve âlem şaştı 1–1 berabere kaldı.
emin bülend anlatıyor: "ömründe nikolof nasılsa iş etti!"
zamanlar ötesi yolculuk yapabilen siyah bir limuzin kullanıyordum ben. krem, keten bir takım giymiş zarif bir bey tıpkı düşümdeki geldi yanıma. “hazır mısın?” dedi. “hazırım efendim” diye yanıtladım kendisini. kapıyı saygıyla açıp limuzinin arka tarafına buyur ettim, yerleşti, sonra da nazik bir biçimde seslendi: - gidelim… ikiletmedim emri. “gidelim” dedim…
taksim, 11 temmuz 1937
- tebrik ederim bülend bey, muazzam bir maç çıkarttınız! - teşekkür ederim muslih hoca. sadece bendeniz değil, bütün takım iyiydik. - orası öyle ama kulübümüzün zor günler geçirdiği bu dönemde sizin gibi karakterli ve başarılı oyuncuların olması beni nasıl mutlu ediyor bilemezsiniz. bu arada sizi ve bülent davran’ı stadyumun kapısında bir zat bekliyor dediler. - öyle mi, kim acaba?
1937 senesi milli küme’nin son maçına tanıklık eden galatasaray yandaşları oldukça neşeli bir biçimde çıkıyorlardı taksim stadyumu’ndan. içlerinden biri stadyum’un ana kapısının hemen önüne park etmiş siyah bir arabanın içinden maçtan çıkanlara bakan bir çift gözü fark etti. aracın yanına doğru giderek burnunu nerdeyse cama değdirecek kadar yaklaşarak içerde oturan adama baktı. adam başını hafifçe eğerek selamladı bu meraklı taraftarı. beriki telaşlanarak bağırdı:
- siz, o’sunuz!
krem, keten bir takım giymiş, camları sıkı sıkıya kapalı aracın içinde kavurucu temmuz sıcağının alnında biriktirdiği teri beyaz mendiliyle silen adam, diğer eliyle küçük bir jest yaparak uzaklaştırdı yaşlı taraftarı. akabinde araçtan inip stadyumun kapısında sağa sola bakınarak onları bekleyenin kim olduğunu anlamaya çalışan iki sporcunun yanına giderek bir şeyler söyledi. bekleyenler derhal arabaya doğru yürüdüler. kapı açıldı, içeri girdiler. yolcularını alan siyah limuzin hızla uzaklaştı stadyumun önünden.
selanik, 26 eylül 1951
selanik stadyumu’nun konuk takım soyunma odasında zafer çığlıkları atılıyordu. recep öken yanında gülümseyen abisine dönerek, biraz da gururla “dört maçı da kazandık baba!” dedi. sonra da cevabını bildiği bir sorunun dayanılmaz kışkırtıcılığına kapılarak sordu:
- bu yurt dışında kazanılan ilk kupa değil mi?”
gündüz kılıç başıyla onayladı arkadaşını: “lakin son olmayacak.” birkaç dakika sonra soyunma odasının kapısı aniden açıldı. kapıdan başını uzatan bir polis son derece düzgün bir türkçeyle: “bay varol, size bir not var” diyerek elindeki yeşil kâğıt parçasını odaya doğru uzattı. odadaki bağrış çağrış aniden kesilerek yerini sessizliğe bıraktı. kapıya yakın olan turgay şeren notu polisin elinden aceleyle aldı ve heyecan içinde okumaya başladı:
- bay varol stadyumun kapısında ivedi bekleniyor.
selanik fuar kupası’nda oldukça başarılı maçlar oynamış olan bülent varol hızlıca giyinerek kaptanına baktı. gündüz kılıç başını hafifçe sallayarak “gidebilirsin” dedi. sonra da turgay’a dönerek “sen de git bir bak, çocuğun başına bir şey gelmesin ” dedi. turgay şeren, odadan koşar adım çıkan bülent’in arkasından seğirtti.
kadıköy, 18 ekim 1942
- aferin bülent, hep böyle göreyim seni. - sağ ol cemil ağabey! - ilk maçında ilk golünü attın, herkese nasip olmaz.
katır cemil’den işittiği iltifatlara oldukça sevinen bülent eken stadyumun kapısında kardeşi reha’yı bekliyordu. öyle sevinçliydi ki; önünde duran siyah limuzine o ana kadar dikkat etmemişti; ta ki; limuzinin camı yarıya kadar açılarak bir el kendisini işaret edinceye kadar. ister istemez arabaya doğru hareket etti. camın yarı açık boşluğundan içeri bakarak takım arkadaşı bülent eralp’le göz göze geldi. tereddüt etmeden arabaya bindi.
dolmabahçe, 18 aralık 1960
tarihi stadyum yıkılıyordu. başta metin ve suat olmak üzere candemir, ahmet, bahri, mete, niyazi sevinç içinde birbirlerine sarılıyorlar, ezeli rakipleri karşısında alınan farklı galibiyeti kutluyorlardı. metin hem kutlamalara iştirak ediyor hem de gözleriyle kalabalığın içinde birini arıyor ama bir türlü bulamıyordu. sonunda dayanamayarak yüksek sesle sordu:
- bülent ağabey nerede?
kalabalığın içinden sıyrılıp metin’in yanına gelen samim uygun biraz mahcup cevap verdi: “demin gıcır gıcır bir limuzin geldi. bülent gürbüz de atlayıp gitti. acelesi var gibiydi” dedi.
bursa, 8 mart 1981
galatasaraylı oyuncular hakemin bitiş düdüğü ile birlikte başları önde soyunma odasının yolunu tutmuşlardı. galatasaray’ın tek golünü atmasına rağmen takımını yenilgiden kurtaramayan bülent alkılıç’ın yanına top toplayıcı çocuklardan biri yanaştı. ikibuçukluk, formasını isteyeceğini düşünerek üzerindekini çıkarmaya hazırlanan bülent’i durdurarak: “hayır ağabey, formanı çıkartma, seni dışarıdan bülent ünder diye biri çağırıyor. ‘acele etsin bekliyoruz’ dedi. onu haber vermeye geldim” diye gülümsedi. bülent biraz şaşkın stadın çıkış kapısına doğru hızlı adımlarla yöneldi.
moda, 25 kasım 1906
siyah bir otomobilin içinden kendisine bakan bülent ünder’i fark eden bülent alkılıç adımlarını sıklaştırarak arabanın yanına kadar yürüdü. bülent ünder kapıyı açarak seslendi eski takım arkadaşına “haydi atla badi, üşüyeceksin, hava soğuk.” eski model, geniş karoserli aracın içi oldukça kalabalıktı. bülent alkılıç’ın şaşkınlığını gören yolcular bir kahkaha patlattılar. hepsi arabaya ilk bindiklerinde en az onun kadar şaşırmış ve korkmuştu. hala daha yaptıkları bu zamanlar ötesi buluşmaya inanamıyorlardı. inanmak da kolay değildi. aracın sol arka koltuğunda oturan krem keten takım elbiseli ali sami bey’i kanlı canlı görmek hiç de kolay baş edilir bir travma değildi. alkılıç’a durumu kısaca anlattılar. biraz sakinleşen oyuncunun elinden tuttu ali sami bey ve sonra sordu:
- ne oldu maçınız? - maalesef yenildik efendim. - ziyanı yok. sonraki maçları kazanırsınız. biz şimdi yola çıkalım. bir yolcumuz daha var. onu alacağız.
ali sami bey’in bana yolculukla ilgili verdiği liste buraya kadardı. bundan sonra nereye gideceğimi bilmiyordum. arkaya yarım dönerek sordum: “nereye gidiyoruz efendim?” ali sami bey gülümseyerek bana doğru eğildi ve “nereye ve hangi zamana diye sorman gerekmez mi?” gözlerimi kısıp, başımı önüme eğdim ve sessizce: “haklısınız” dedim. ali sami bey başını sağa çevirerek bursa stadyumu’na doğru bir süre baktı. sonra da yavaşça istikameti söyledi:
- 25 kasım 1906’nın moda’sına götür bizi.
siyah limuzinin içinde bülend davran, bülend ediz, bülent eken, bülent varol, bülent eralp, bülent gürbüz, bülent ünder, bülent alkılıç dışında ingiltere’nin bolton kentinden arabamıza binen bülent akın, bir sezon galatasaray forması giymiş bülent şahinkaya ile bülent erem de vardı. düşler arabasının içi bülentlerle doluydu. kadranımı 1906 senesinin 25 kasım’ına ayarladım. moda’yı hep sevmişimdir.
siyah limuzinin yolcuları bir süre sonra arabanın yavaşlayarak geniş bir çayırlığın karşısında durduğunu fark ettiler. oldukça kalabalık bir izleyici önünde nohudi sarı ve kraliyet laciverdi formalı bir takım ile denizci oldukları anlaşılan mavi beyaz formalı bir takım maç yapıyorlardı. arabayı terk edemediklerinden camlara yanaşarak maçı izlemeye koyuldular. seyircilerin arasından ince yapılı bir genç, gür bir sesle destek oluyordu takımına:
- dayan galatasaray!
ali sami gülerek yanında oturan bülend ediz’e “ruşen bey” dedi. bülent ediz’in yüzündeki şaşkınlık ve soru dolu manayı da çözerek gülümsemesini sürdürdü: “hayır, ben yurt dışındaydım. bu maçta oynamadım.”
sonra birden ruşen eşref’in olduğu tarafta kıyamet koptu. türkler ve galatasaray’ı destekleyen azınlıklar sevinç içinde galatasaray’ın golünü kutluyordu. hem oyuncular hem de izleyiciler golü atan gence koşarken, maçın golf pantolonu giymiş ingiliz hakemi elinde tuttuğu bastonu sallayarak sahanın içine giren seyircileri “go back the line, back the line” diyerek sahayı sınırlayan çizgilerin dışına davet ediyordu. berabere biten maç sonunda coşkulu kalabalık nihayet dağıldı. ali sami bey kapıyı açıp dışarı çıktı. golün pasını veren kızıl saçlı bir gencin koluna girerek onu sessizce arabanın içine davet etti. sonra da arabanın içindeki meraklı yüzlere dönerek: “arkadaşlar, emin bülend bey’i tanıştırmak isterim. biraz önce galatasaray’ın ilk resmi maçında oynadı.”
kopenhag, 17 mayıs 2000
son yolcusunu da alan siyah limuzin hızla moda çayırı’ndan ayrılarak yeni istikametine doğru yola koyuldu. gittikleri yer kopenhag, tarih ise 17 mayıs 2000 idi. çok geçmeden vardılar menzillerine. stadyum’un içindeki sarı kırmızı tribünler sevinç içindeydi. ali sami bey ve galatasaray’ın bütün bülentleri uefa kupasını kaldıran galatasaray kaptan’ı bülent korkmaz’a bakıyor, hepsinin gözlerinden yaşlar akıyordu. ali sami bey, karşısına oturttuğu emin bülend’e sarılmıştı. o sıra kucağındaki defteri yere düştü. şoför mahallinden kafamı uzatıp defterin yarım açılmış sayfasında yazılanları okudum:
“maksadımız ingilizler gibi toplu halde oynamak, bir renge ve isme malik olmak, türk olmayan takımları yenmek”
galatasaray 4–0 süleymaniye 18.ekim.1942 istanbul ligi yer: fenerbahçe stadı seyirci: 1.500 kişi hakem: sami açıköney galatasaray: osman incili- faruk barlas, mahmut kefeli- musa sezer, enver arslanalp, kemal öngü- muzaffer tokaç, mustafa gençsoy, cemil erlertürk, bülent eken, gazanfer olcayto. süleymaniye: hadi – burhan, mehmet – abduş, saim, kemal – hızır, tayyar, ibrahim, fethi, ismail. goller: ilk yarıda cemil erlertürk 1–0, mustafa gençsoy 2–0 / ikinci yarıda cemil erlertürk 3–0, bülent eken 4–0 http://www.macanilari.com...etir.php?fid=194219434667
Galatasaray 5–0 fenerbahçe 18 aralık 1960 pazar milli lig saat : 14.00 yer: mithatpaşa stadı hakemler : semih zoroğlu, muvahhit afir, ahmet bagatır galatasaray: bülent gürbüz, candemir berkman, ahmet berman, suat mamat, ergun ercins, mustafa yürür, samim uygun, mete basmacı, bahri altıntabak, metin oktay, niyazi tamakan fenerbahçe: şükrü ersoy, nedim günar, ismail kurt, naci dirimlili, avni kalkavan, şeref has, mustafa güven, lefter küçükandonyadis, yüksel gündüz, kadri aytaç, hilmi kiremitçi goller: 1–0 metin oktay* 1, 2–0 metin oktay 9, 3–0 bahri altıntabak 25, 4–0 metin oktay 61, 5–0 metin oktay 68 galatasaray'ın beş golünden dördünü atan metin oktay, galatasaray-fenerbahçe debilerinde en çok gol atanlar içine girdi. daha önce celal ibrahim (gs) (12 şubat 1911'de 7–0), cemil erlertürk (gs) (24 eylül 1939'da 4–0), zeki rıza sporel (fb) (19 eylül 1918'de 4–0), bir maçta 4 gol atmışlardı. http://www.macanilari.com...etir.php?fid=196019611606
Bursaspor 2–1 galatasaray 08.mart.1981 türkiye 1. ligi yer: bursa atatürk stadı hakem: ekrem yenci galatasaray: eser özaltındere- fettah dindar, ali çoban, fatih terim, metin yıldız- cengiz yazıcıoğlu, mustafa ergücü, müfit erkasap- orhan akyüz (bülent alkılıç), mehmet özgül, reşit kaynak (turgay inan). sarı kart: muzaffer (bursaspor) goller: sedat ııı 1’ 1–0, muzaffer 73’ 2–0, bülent alkılıç 85’ 2–1 http://www.macanilari.com...etir.php?fid=198019812107
Galatasaray 1–1 hms ımogene 25.kasım.1906 constantinople ligi yer: yoğurtçubaşı çayırı, moda, istanbul saat: 2 p.m (14:00) hakem: james la fontaine galata sarayı efendileri: ahmet robenson – milo bakic, mazhar bey – abdüluttalip (javalı), bekir sıtkı bircan, celal ibrahim bey – ali tümay 'küçük ali', boris nikolof, hüseyin 'dalaklı hüseyin', hasan basri bey, emin bülend serdaroğlu goller: ? (hms ımogene) 0–1, boris nikolof (galatasaray) 1–1 - bu maçtayız -
galatasaray 0–0 arsenal fc london 17.mayıs.2000 uefa kupası finali yer: kopenhag, parken stadyumu galatasaray: claudio taffarel, carlos alberto de oliveira-aka "capone", gheorghe popescu, bülent korkmaz, ümit davala, gheorghe hagi, suat kaya (94' ahmet yıldırım), okan buruk (84' hakan ünsal), hakan şükür, arif erdem (94' hasan şaş), ergün penbe arsenal: david seaman, lee dixon, martin keown, tony adams, silvinho, ray parlour, patrick vieira, emmanuel petit, marc overmars (115' davor suker), dennis bergkamp (75' nwankwo kanu), thierry henry penaltılar: ergün penbe 1–0 1–0 davor suker hakan şükür 2–0 2–1 ray parlour ümit davala 3–1 3–1 patrick vieira gheorghe popescu 4–1 galatasaray penaltı atışları sonucu 4–1 kazandı. http://www.macanilari.com...etir.php?fid=199920006015
Galatasaray’ın ‘bazı’ bülentleri
serdaroğlu, emin bülend (1886 – 28 kasım 1942): galatasaray’ın 2 numaralı iki kurucu üyesinden biridir. 1908 – 1911 yılları arasında 3 sene üst üste istanbul ligi şampiyonu olan takımın oyuncusu ve ilk türk kaptanıdır. fenerbahçe takımına ilk iki golü o atmıştır. galatasaraylılığın ne olduğunu anlamak için onun kızıl saçlı siluetine bakmak yeterlidir.
ediz, bülend (1915 – 1972): yakışıklılığı nedeniyle “taylor bülend” lakabını almıştır. yüzünün güzelliği, ruhunun temizliği sanki futboluna aksetmişti. denk kuvvette iki ayağı ve rüzgâr gibi sürati ile kaleye akışı, sağ-sol şutları, hasmı kolayca geçişi seyredilmeye doyulmazdı. bütün bir lig boyunca gol yemeyen fenerbahçe kalesine attığı gol güzel olduğu kadar anlamlıydı da…(süleyman tekil’in eşsiz anlatımıyla)
eken, bülent (1924 - ): galatasaray’ın gelmiş geçmiş en iyi santrhaflarından biridir. kale hariç her mevkide oynadı. 1948 – 49 sezonunda 18 yıl sonra istanbul şampiyonu olan galatasaray takımının en önemli oyuncularından biriydi. 1951 – 52 sezonunda palermo takımında oynamak üzere italya’ya gitti. kardeşleri reha eken ve danyal vuran gibi uzun boyu, yakışıklılığı ve zarif kişiliği ile galatasaraylıların gurur duyacağı bülentlerinin başında gelmektedir.
varol, bülent (1924 - ): 1947 – 48 ve 1950 – 54 yılları arasında galatasaray takımında sol açık mevkiinde görev yaptı. fuleli koşuları, topa hâkimiyeti yanında sert ve isabetli ortalarıyla gündüz kılıç’ın gözdelerinden biriydi. fenerbahçe’yi 4–2 yenerek (beş maçlık seride üst üste üçüncü galibiyeti alarak) kazanılan maarif vekâleti şildi maçının kadrosunda yer aldı.
gürbüz, bülent (1934 – 2004): galatasaray’a beşiktaş’tan geldi. efsane kalecimiz turgay şeren 'in yedeği olarak transfer edildi. uzun yıllar turgay şeren'in yedeği olarak kaldı. turgay'ın futbolu bırakması ile galatasaray kalesini devraldı. 8 yıla yakın süre ile galatasaray kadrosunda yer aldı.
ünder, bülent (1949 - ): 19 ocak 1980 tarihinde inönü stadyumu’nda fenerbahçe ile oynanan jübilesinde gol atarak tarihe geçen bülent ünder, galatasaray’ın 1996 – 2000 yılları arasında kazandığı bütün başarıların altına teknik adam olarak da imza attı.
alkılıç, bülent (1962 - ): 1980’li yılların başında galatasaray’da oynayan “badi” bülent, kıvrak zekâsı ve fair play ruhuyla birçok galatasaraylının gönlünde yer almıştır.
korkmaz, bülent (1968 - ): kopenhag’da uefa kupasını kaldıran unutulmaz galatasaray kaptanıdır. 1984 yılında giydiği sarı kırmızılı formayı 2005 yılına kadar hiç çıkartmayan korkmaz, galatasaray’ın istikrarlı futbolcularının başında gelmektedir. cesur yürek bülent korkmaz, kendisinden önce oynayan emin bülentlerin, edizlerin ve ekenlerin bayrağını gururla taşımıştır. bayrağı tıpkı onlar gibi asil bir bülent’e devretmesi en büyük dileğimizdir.
yazarın notu: bu yazıdaki bütün tarihler, sonuçlar, mekânlar ve kişiler gerçek, bütün diyaloglar ise hayal ürünüdür. efsane sporcularımız arasında kurgulanan diyaloglar bu satırların yazarının muhayyel mahsulüdür. yüz yıldan uzun zamandır bizlere tarifi mümkün olmayan mutluluklar yaşatmış bütün bülentlerin önünde saygıyla eğiliyorum efendim…
mehmet yüce'nin türk futbol tarihi - birinci cilt: osmanlı melekleri adlı kitabından;
h.m.s. imogene ragbi ve futbol kulübü (istanbul) 1898 ilk defa i898 senesinde rastladığımız bu kulüp aslında britanya sefareti maiyet gemilerinin istanbul’da olanlarının en ünlüsüdür. geminin subay ve askerlerinden kurulan bu kulüp istanbul futbol ligi’nin ilk şampiyonudur.
imogene yatı oldukça uzun bir dönem istanbul limanlarında ve koylarında demirledi. asker ve subaylarından oluşan futbol takımı da ligin ilk senelerinde sürekli yarıştı. onlu senelerde yurdu terk ederken bütün spor malzemelerini fenerbahçe kulübüne hediye etti.
mehmet yüce'nin türk futbol tarihi - birinci cilt: osmanlı melekleri adlı kitabından;
galatasaray kulübü’nün kurulduğu sıralarda istanbul ligi’nin (şild şampiyonasının) ilk sezonu bitmiş, 1906 yılının sonbaharında da ikinci sezonu başlamıştır. lig maçları kuşdili’ndeki papaz bahçesi ve moda’daki yoğurt çeşme sahasında oynanmaktadır. ilk iki sezona katılan dört takımın iştirak ettiği lige galatasaray da katılır. ali sami bey’in sonradan yaptığı yazılı müracaatı değerlendiren dönemin istanbul futbol birliği reisi james la fontaine, balta limanı ile galatasaray’ı da lige kabul eder.
1906-1907 sezonu istanbul ligi istanbul’da yaşayan ingiliz levantenler için yayınlanan the levant herald gazetesinden alınan fikstüre göre yine çift devreli yapılmıştır. geçen sezon ligi şampiyon olarak göğüsleyen kadıköy ikinci gümüş levhaya da adını kazımıştır. ancak puan cetveli elimizde olmadığından dolayı diğer takımların sıralaması hakkında bir bilgiye ulaşamıyoruz. bildiğimiz yine istanbul’da yerleşik rumların (bazı yerlerde ermeni kulübü yazıyor) kurduğu balta limanı’nın da bu sezon galatasaray ile birlikte ligde ilk defa boy gösterdiği.
futbol tarihimizi anlatan kaynaklar galatasaray ve elpis takımları ligin son maçı olan kendi aralarındaki maçı galatasaray’ın izmir seyahati nedeniyle oynamamışlardır dese de galatasaray’ın bu tarihte izmir’e yaptığı seyahat ile ilgili bir bilgiye rastlayamadık. ancak ligin fikstüründen elpis maçının ligin son maçı olduğunu kanıtladık.
galatasaray’ın tarihinde oynadığı ilk resmi maç ve attığı ilk resmi gol 25 kasım 1906 tarihinde oynadıkları h.m.s. imogene maçı ve bu maçta attığı goldür.
karşılıklı atılan birer golle berabere biten imogene maçında gol atan mekteb-i sultâni’nin bulgar talebelerinden boris nikoloff ise, galatasaray kulübü’nün resmi bir maçta gol atan ilk futbolcusu olarak tarihe geçmiştir.
bu maçta sarı-koyu lacivert parçalı formayı giymişiz. ayrıca bu maç için kullanılan soyunma odaları ile ilgili olarak:
''imogene'lilerin* papazın bağı çayırı* karşısındaki köşe başında, lazari'nin kahvesinde rahat rahat soyunacaklarını biliyorduk. bu ahşap kahve sonra yıkıldı, yeri boş kaldı. ya bizimkiler nerede soyunacaktı? dam altı bulmak zordu. çayır ortası büsbütün olmazdı. birer muhallebi, aşure, kaymaklı ekmek kadayıfı ne bulurlarsa yemek karşılığında o gün kuşdili çayırındaki zeynel ağa mı, kamil ağa mı tam olarak hatırlamıyorum, fakat zannederim zeynel ağa olmalı, onun muhallebici dükkanı ile anlaştılar. gömleğinin kolları dirseklerine kadar sıvalı, uzun boylu, avurtları çökmüş, küt burunlu, sert ve kalın sesli, sırım gibi sağlam yapılı bir müslüman arvanut olan muhallebicinin kazan kaynattığı küçücük dükkanın arka bahçesindeki daracık bir odamsı yerde, birbirine karışmış aşure ve muhallebiyle kümes kokusunun içinde soyunup fidan gibi çayıra çıktılar.''
(...)
''25 kasım 1906'daki imogene maçı günü, ingiliz deniz erlerinin hepsi bir örnek, tek tip, ütülü, lacivert pantolonlarla, sımsıkı fanila gibi lacivert şayak ceketlerle, uçları fiyonk siyah kurdelelerin üzerinde geminin ismi sarı yaldızlarla yazılı, kar gibi beyaz keplerle, ciladan geçmiş gibi perdahlı tıraş edilmiş kırmızı suratlarıyla kuşdili çayırına gelip, kimseye aldırış etmeden, kendi aralarında şakalaşarak çamurlu çayırın nemli havasına kokusu hiç bizimkilere benzemeyen ingiliz tütünü dumanını savura savura cakalı bir şekilde lazari'nin kahvesine girdiler.
orada kalantor müşteriler gibi ağırlandılar ve bu bizim çok ağırımıza gitti. gerçi onlar memleketimizde misafirdi ve itibar görmeleri normaldi ama sanki evsahibi onlarmış gibi kasılmaları gözümüze batıyordu. biz de bu memleketin çocukları olarak formalarımızla gelmiştik ama öyle güler yüzle karşılanıp ağırlanmamıştık. bizi tek tek, her birimiz kendi hesabına gelmiş kesesinin yettiğince müşteri olarak görüyorlardı. hem de lazari'nin kahvesinde bulunması beklenen misafirler de değildik. zambaoğlu bahçesi'ne giden yolun köşe başındaki muhallebici dükkanına sığınan müşterilerdik o kadar... yine de bir yere sığınabildiğimiz için memnunduk. on bir kişinin sarı ve koyu lacivert bir formayla çayıra çıkabilmesi bize mutluluk vermeye yetiyordu. biraz sonra savaş meydanına çıkıp, imogene'e ve istanbul'un türk olmayan lig alemine boyumuzu gösterip galatasaraylılık şanını gösterecektik. o günkü futbolcularımız bu işi inançlarına yaraşır bir cesaretle başardılar.''
dayan galatasaray! 25 kasım 1906 "...galatasaray kulübü lige girişinin 'en ilk' maçında, o zamanlar ingiliz sefareti'nin ımogene adındaki maiyet gemisinin anılmış timi ile kuşdili çayırı'nda saat 14.00'de karşılaştı. ve âlem şaştı, bir bire berabere kaldı..."*
tarihte bugün türk futbol tarihinin en ehemmiyetli kilometre taşlarından biri kabul edilebilecek bir müsabaka oynandı. henüz tesisi bir sene olmuş galatasaray, üçüncü sezonu oynanan lige kabul edilip, ilk müsabakasını yaptı.
galatasaray'ın girdiği ligin adı constantinople association football league championship shield idi. yani istanbul futbol birliği ligi şilt şampiyonası. bu ligi istanbul'da ikame ingiliz levanten bay james lafontaine ile bay henry pears ilk defa olarak 1904 senesinde tesis etmiş ve o dönemde federe olabilen dört kulüp lige dahil olmuştu. tamamı ingilizlerden teşkil moda, reisliğini bay lafontaine'nin yaptığı ve çoğunluğu kadıköylü rumlardan mürekkeb kadıköy, ingiliz sefareti gezi yatı hms ımogene ile modalı rumların kulübü elpis.
ilk iki sezon bu dört kulüp oynadılar ligde. esasında istanbul'da kurulmuş pek çok kulüp vardı. ancak bu lige girebilecek esvapta olmadıklarından lige dahil olamıyorlardı.ligin üçüncü sezonu bu dört kulübe balta liman namında bir rum kulübü daha ilave edilerek beş takımla başladı. fikstür hazırlanmış ve birkaç maç da oynanmıştı. galatasaray kulübü reisi ali sami bey, bay james lafontaine'ye resmi bir yazıyla lige kabulü için başvurdu.
aslına bakarsanız levantenler ile türkler pek samimi değillerdi. o dönemin tanığı ruşen eşref merhum'un yazdığı gibi "...yüksekten bakışlı, bir kendine inanmışlığı, bir öğretici ve terbiye verici misyonu..." olan james ve ingilizler türkleri kolay kolay aralarına almazdı. ama büyük âlim şemsettin sami bey'in mahdumu ali sami bey yüksek ikna gücü ve zarif üslubu ile galatasaray'ın lige kabulünü sağlamıştı.
galatasaray'ın da lige girmesiyle takım sayısı altıya yükselmişti. bu sebeple yeniden fikstür düzenlendi. fikstür mucibince ilk maç ingiliz ımogene ile oynanacaktı.dağlarda, tepelerde, meydanlarda çalıştılar. semt semt gezdiler, nerede bir boş alan bulsalar hemen oracıkta yaptılar egzersizlerini. büyük maç için pera'daki baker mağazasına siyaha yakın koyu kraliyet laciverdi ile nohut sarısı gömlekleri de sipariş ettiler. şimdi fener'inkine benzer.
müsabaka günü önce ımogene geldi çayıra. ingiliz deniz piyadeleri hep bir biçimde, bir tertip giyinmişler; geniş paçalı lacivert şayak ceketleri ve üzerinde gemilerinin ismi yazılı kepleriyle doğruca lazari'nin kahvesine soyunmaya gitmişlerdi. ımogene'nin pehlivan cüsseli askerileri gibi zengin olmayan galatasaraylılar da göründü birazdan. onlar da muhallebici zeynel ağa'nın dükkanına girdiler soyunmaya...
seyircilere gelince; çayırın dört bir yanı ana baba günüydü. şık giyimli ingiliz hanımlar beyler havanın soğuğuna ellerini ovuşturarak dayanmaya çalışıyor, kale arkasında kümelenmiş mekteb-i sultanili gençler de soğuktan tir tir titriyordu. sonra titreme durdu. mektebin jimnastik muallimi faik bey ve filozof şair rıza tevfik geldi. galatasaraylı takımın büyükleri, hocaları da gelince seyircisi de tamam oldu.
evliyalar takımı
ımogene çarçabuk soyunup çıktı. ardından da galatasaraylılar; yeni potinleri, gömlekleri ile taraftarlarının göğsünü kabartarak çıktı meydana. başta bulgar kaptan ayı nikolof, sonra kızıl saçlı şair emin bülend, karadağlı milo, iki kişiyi aynı anda yere serecek güçte ve yürekte kürt celâl, ali sami'nin yokluğunda 'o sıra istanbul dışındaydı' onun yerine javalı abdülmuttalip, kadıköy'den gelen meşhur hasan ve dalaklı hüseyin, takımın has kalecisi hintli ingiliz ahmet robenson. sonra forvette küçük ali, sol bek mazhar, en sonda da muavin hattının sağında bekir hoca. hepsi artık elvliya.
ilk golü hangi takım attı bilemiyoruz. bildiğimiz; nikolof'un golünü çayırı dolduran iki bini mütecaviz halk alkışladı. emin bülend sonraları yazdığı bir manzumede bu maçtan bahsediyor ve şöyle diyor: "... ömründe nikolof nasılsa iş etti..."
bin dokuz yüz altı senesi teşrinsani yirmi beşinci pazar, yoğurt çeşme çayırı'nda galatasaraylılar ilk müsabakalarında ingiliz takımı ile berabere kaldı. müsabakanın sonlarına doğru iri cüsseli ingilizler iyice sıkıştırmıştı kaleyi. o esnada kale arkasında izleyenlerden biri; ruşen eşref bey, başındaki fesi çıkarmış ve avazı çıktığı kadar bağırmıştı takıma: "dayan galatasaray!" bunu duyan diğerleri de hep bir ağızdan söyledi: "dayan, dayan galatasaray!"
*) galatasaray ve futbol - hatıralar, ruşen eşref (ünaydın)
25.kasım.1906 - 110 sene önce bugün, galatasaray tarihindeki ilk lig maçına çıktı. galatasaray, ingiliz elçilik gemisi imogene'nin mürettebatının kurduğu imogene takımıyla 1-1 berabere kalırken, tarihte, bir lig maçındaki ilk golünü de boris nikolof'un ayağından attı. galatasaray bu tarihi karşılaşmayı ahmet robenson - milo bakiş, mazhar - muttalip, bekir sıtkı bircan, celal ibrahim - k.ali tamay, hüseyin dalaklı, boris nikolof, hasan basri bütün, emin bülent serdaroğlu kadrosuyla oynadı.
türkiye futbol federasyonu ''türk futbol tarihi 1904-1991 (cilt 1)''
bir türk takımı doğuyor
bu yolda ilk cesur adımlar, mekteb-i sultani (galatasaray lisesi) öğrencileri tarafından atılmıştı. pek çoğu kadıköy yakasında oturan ailelerin çocukları olan bu gençler, tatil günlerinde mesire yerlerinde, çayırlarda, hiçbir kurala ve düzene tabi olmadan ayak topu oynamaya başlamışlardı. hatta abidin daver’in anılarında naklettiği gibi; top, mekteb-i sultani’nin kapısından içeri ilk kez 1900 yılında girmişti. öğrenciler, okulun “grand cour” adıyla anılan büyük avlusunda, kalabalık guruplar halinde bir topu tekmelemek suretiyle “ayak topu” oynamaya çalışmışlardı. en başarılı sayılanlar ise, ayaklarıyla vurdukları topu en yüksek noktalara kadar diklemesine çıkaranlardı. ancak ne var ki bu gençler, bu oyunu kurallarına göre oynayabilmek için de can atmaktaydılar. nihayet 20 ekim 1905 günü mekteb-i sultani’nin 10. sınıf öğrencilerinden bir grup, arkadaşları ali sami (yen)’in önayak oluşuyla, edebiyat öğretmeni mehmet ata bey’in dersi sırasında bur kulüp kurmuşlardı. ve o günden sonra bu gençler tamamen bilimsel bir yaklaşımla bu işe sarılmışlar ve futbolu kurallarına göre oynayan bir takım ortaya çıkarmışlardı.
daha sonra “galatasaray” adıyla anılacak bu takım, 1905-1906 sezonunda üçüncüsü yapılan “istanbul futbol ligi”ne katılan ilk türk takımı olmak gibi ölümsüz bir şerefe erişmişti. galatasaray ilk kez katıldığı ligde kadıköy, moda ve ımogene takımlarının arkasından dördüncü olurken rumların elpis takımını gerisinde bırakmıştı. 1906-1907 sezonunda kadrosunu biraz daha güçlendiren ve forma renklerini sarı-kırmızı’ya dönüştürmüş bulunan galatasaray bu ligde biraz daha toparlanmıştı. 1906-1907 istanbul lig şampiyonluğu’nu moda takımı kazanırken kadıköy ikinci, bu iki takımla 1-1 berabere kalan galatasaray üçüncü olmuştu. dördüncülüğü elpis, beşinciliği de ımogene takımları almışlardı.