sene 2006. askerdeyim. acemilik bitmiş, usta birliğinde ilk günümüz. akşam maç var. nöbetçi başçavuşlar dışında tek bir komutan yok alayda. nöbetçi başçavuşlar da kendi gazinolarında heyecanla digitürk seyrediyolar. 350 er/onbaşı/çavuş, er gazinosunda maça bakıyoruz, ama ne bakış, galatasaray maçı rahat aldı ama gözler diğer taraftaki 15 dakikalık uzatmada... o 15 dakika 5 ay askerliğim kadar sürmüş olabilir. maç bittiğinde alayda dövülmedik fenerli, bi başçavuşlar kalmıştır heralde. usta birliğindeki ilk günümde birisi bana sevinçten bağırıp çağıracaksın deseydi inanmazdım heralde. o gün bağardığım kadar askerde bi daha bağırmamışımdır.
14 mayıs 2006.. hayatımın en mutlu günlerinden birisini yaşadığım gün.. öncelikle, maça hiç bir tribüne bilet kalmaması sebebiyle, her zaman ki, karaborsacımdan bilet alarak, girmiştim, ali sami yen, kapalı üst tribününe, her zaman alışık olmadığım, bir coşku hakimdi, birisini kolundan tutup çevirsem, "bu akşam şampiyon olacağız" desem, "biliyorum ağabey, niye söylüyorsun ki?" gibi bir cevap alırdım heralde.saatler saatleri kovaladı, hem ali sami yen'deki maç, hem denizli'de ki denizli atatürk stadında oynanan denizli-fenerbahçe maçı başladı, sonrasında, galatasaray'ın maçı alacağı kesinleştikten sonra, kulaklarımı çevredeki radyolara çevirdim, bir yandan da, sürekli, radyo dinleyen kuzenimi, taciz ediyordum, "ne oluyor?", "ne bitiyor?" diye, uzun süre ses çıkmadı, çıktığında ise, uzun süre yerlerde yuvarlanacaktık.. denizli'nin attığı gol sevincini yaşadıktan sonra, kötü haberler üstüste gelmeye başladı, denizli atatürk stadı'nda fenerbahçe durumu 1-1'e getirmişti ve daha tam 16 dakikalık bir uzatma vardı, ali sami yen'in tribünlerine sessizlik hakim olmuştu, oluşan elektrik ise new york'un bir yıllık enerji sarfiyatından kat-kat fazlaydı, nedenini şu anda bile bilmemekle beraber, o anlar da hiç ama hiç heyecanlanmamıştım, öylece oturup, öss'yi, eski kız arkadaşımı falan düşünmüştüm, belki aşırı adrenalin salgılanması sonucu, hissizlik mertebesine erişmiştim, belki de gerçekte , daha maçlar başlamadan, "biliyorum ağabey, niye söylüyorsun ki?" diyecek olan çocuk bendim...
açıkcası,sezonun son maçına kalan şampiyonluğu fenerin bu kadar basit harcıyacağını düşünmemiştim.maç bileti bulmak içinde fazla uğraşmadım ve bulamadım.ama ogün ayrı bir hisse kapıldım ve bu maça gitmeliyiz giremesek de stadın dışında bekleriz dedik ve eşim ile alisamiyene gittik karaborsadan bilet bulup içeriye girdik.çocuklar gibi şendik.aslında biz dahil kimse maçı izlemiyordu.maça gidiyorsun ama,asıl heyecanı maçın bitiminden sonrasında yaşamaya başlıyorsun. bekli klasik gelecek ama stad ta herkes aynı durumda idi.fener maçının sonunu beklerken duruşumu değiştiremiyordum.elimi yüzümden çeksem veye ayağımın yerini değiştirsem sanki kötü birşey olacaktı ama 16 dk.bir sezon gibi geçti ve mutlu son ben hem bağırıyor hem ağlıyordum.sonra tel örgüleri aşıp sahaya girdik,eşim ile çılgınlar gibi eğlendik.bu galatasaraylılık yaşantımda tattığım birçok mutlu anımın kreması oldu.
yılın maçına çıkıyoruz. fenerbahçe denizli' de puan kaybedecek, biz kazanacağız. başka türlü olmuyor. ulusal jinekoloji' yi yapıyoruz bu sırada antalya' da. ancak aksi gibi amcamın oğlu ali evleniyor aynı akşam. gitmek zorundayız. neyse eşimle atladık düğün günü uçağa gittik istanbul' a. ertesi sabah en erken uçakla geri döneceğiz. gittik giyindik düğün için hazırlandık. evden çıkarken kardeşim (fanatik fenerbahçeli) arabanın bagajına bayrak, forma, atkı dolduruyordu. babam "yamulup dönme de" dedi. düğüne gittik herkesin kulağında bir radyo. nikah memuru da gelmek bilmiyor. neyse nikah memuru geldi başladı kıymaya ama ali' nin de gözü ve kulağı bizde. kardeşim radyodan dinliyor biz de onun tepkileriyle anlıyoruz neler olduğunu. birden kulaklığı kaldırıp attı. "ne oldu ne oldu" diyorum. " yedik" dedi. o an düğün salonunda inanılmaz bir gürültü koptu. artık son dakikalar şampiyonluğu bekliyoruz ama kıyamadı herif bir türlü nikahı. kıysa biz de işimize bakacağız, ayrılamıyoruz masanın başından. bende sizi karı koca ilan ediyorum dedi. 1 saniye sonra maçın bitiş düdüğü geldi ayarlamış gibi. salonun yarısı fırladı ayağa bağırış çağırış tezahüratlar. bilmeyen zannediyo evlilğe seviniliyor. halbuki bir mucize gerçekleşti, şampiyonluğu kutluyoruz. inanılmaz bir geceydi, hala hatırlarım ve hoşuma gider o geceyi düşünmek.
bir mayıs akşamı şampiyonluk gitmiş diye düşünerek arkadaş tayfasıyla ankara migrosta geziyorduk... maç başlamadan önce çoğu fenerli olan bu kitlenin tacizlerine uğruyor, dalga konusu oluyor ve yerden yere vuruluyordum. ama bilmiyorlardı ki yıllarca yerden yere vurulacak bir günün ilk saatlerini yaşıyorlardı :) denizlispor - fenerbahçe maçının uzatılan 16 dakikasını kellelerden sıyrılıp izlemeye çalışırken heyecandan düşebileceğim nadir zamanlardan biri olduğunu hatırlıyorum. maçın bitiş düdüğüyle zıplama hoplama gibi sevinçler yerine dönüp fenerli bir arkadaşın yüzündeki buruk ve ifadesinde zorlandığım o teslim olmuş ifadeyi görmek ise dünyanın en büyük hazlardan biriydi benim için. :) o gün bu gündür ilahi adaleti bir kez daha görmüş bu arkadaşlar büyük konuşmamaya özen gösterirler :) bu nedenle her galatasaray taraftarının unutamayacağı bir şampiyonluktur, en önemli şampiyonluklardan biridir kanaatimce...
maçı televizyondan seyrettim.maç öncesi ise dışarıda tek başıma bir süre gezdim ve oturdum.bir şeyleri bekleyerek.daha sonra arkadaşımla maça gittim.
evet,şampiyon olacağımızı bildiğimiz maçtı.2 ayrı televizyondan,galatasaray-kayserispor ve denizlispor-fenerbahçe maçlarını seyrettik.o gün galatasaray tribünlerinin ve galatasaraylıların enerjisi ve sinerjisi denizli'de fenerbahçeli futbolcuların ayaklarına pranga oldu.
denizli'nin golü geldiğinde kendimizden geçtik.hasan şaş gibi,mondragon gibi.kalan 16 dakikayı ise heyecanlanmadan seyrettim.nedeni duyguların boşalması mıydı,fenerbahçe'nin galip gelemeyeceğini bilmek miydi?işte her neyse garip bir şeydi.dahası yoktu.tarihin en unutulmaz lig şampiyonluğu gelmişti işte...
ilk yarıyı kartal'da sohbet'te seyrettik.. abim biraz agresiftir.. ikinci yarıda çıkalım, hem hava alırız hem tatsızlık olmasın diye dragos'a çektik arabayı.. radyodan dinliyorduk.. tam bir nostalji... bizim maç bitti.. kulaklar denizli'de.. hakemin son düdüğü radyoda duyuldu.. elimizdeki bira şişelerini yere çarpıp arabadan çıktık.. halaylar çektik..döndük sohbet'e... selim abinin gözleri yaşlı fener bayrağına sarılmış zil surna halini hiç unutmayacağım..
bizim maçı pek fazla izleme şansım olmamıştı denizli maçını takip etmekten.denizli gol attığı anda bizim maçı açtığımda hasan şaş ın ortalıkta koştuğunu ağladığı gördüğümde tüylerim diken diken olmuştu
sevgili renkdaslar o gunu hıc bırımız unutmucaz ama ben bıraz daha farklı yasadıgım ıcın kesın unutmıcam. konuya gecersek mac bıtmıs ve son 16 dk beklenıyor tanımadıgım gs taraflarları ıle yaklasık 15 kısı bı tane radyonun etrafında kumelesıp macı dınlememız ve bulundugumuz yer ıtıbarıyle gıdenler ıyı bılır eskı acık numaralıya yakın olan kısımdan sahaya dogru gırısımız ustumdekı formayı cıkarıp atletle ortadakı kalabalıga kosusumu ve yıne tanımadıgım kısılerle sarılıp tepındıgımı daha sonra arkadaslarımın kayıtlarından gorunce hala gozlerım doluyor ıste taraftarlık boyle bısey olsa gerek !!!!
14 mayıs 2006 ben ankarada jamyo da ikinci sınıf ogrencısıyım macın başlama saatınde bızım etutu başlıyor ve macı ızleyemıyorum ama etutde yasak olan yanı radyodan macı dınleyerek takıp edıyorum.kımsenın etutde ders calısmıyor galataraylılar kayserı macını fenerbahcelıler denızlı macını besıktas ve dıger takım tarftarlarıda heyecan duymadan her ıkı macıda ızlıyor galataray 90 dakıkayı rahatlılık asıyor ve uzatmaları 16 dakıkalık fb-denızlı macı devam edıyor,ve maçta bıtıyor macların bıtmesıyle bızım etutde bıtıyor butun galatsaraylılar taburun ıctıma alanında atkısını alan formasını gıyen tum herkes ıctıma alanında esas durusta degıl sampıyonlugu kutluyor nobetcı astsubay fblı oldugu ıcın bızı dagıtıyor ancak cay dem askerlıkte kıdem muhabetıyle nobetcı subayın galataraylı olmasından dolayı tekrar sampıyonlugu kutlamaya devam edıyoruz daha sonra koguslarda fenerbahcelılerle dalga gecıyoruz...hıc unutmuyorum fanatık fenerbahcelı olan yan kogus ta kalan devrem ömer çakır'ın o gece sabaha kadar aglayıp baba benı neden fenerbahcelı yaptın bana neden fenerbahceyı desteklettın amasya sporlu yapsaydında fenerbahcelı yapmasaydın dıye aglamaları hala gozumun onunden gıtmıyor:))
mayıs'ın 2. pazarı.. aynı zamanda anneler günü.. maç öncesi ali sami yen civarındayım...eski açık kombinem gömleğin üst cebinde, üstümde forma var, gömlek de elimde.. telefonda kontor yok, ne valideyi ne de kayınvalideyi arayamamışım anneler günü için.. arkadaşla buluştum dedim ben bi kontor alayım sen şu gömleği al içerde bana da yer tut.. karşıdaki bayide kart kalmamış üstüne internet de yokmuş "yükleyemeyiz" dediler, büfeler "kalmadı" dedi..derken benim jeton o sıra düştü, kombineyi, yani o an için en değerli şeyi stada yolladım arkadaşla.. adamı arıycam kontor yok..hemen bi dükkana girdim, dedim parasını vereyim, acil telefon lazım..neyse bizimkiler girmeden bişeyler yiyelim demişler "daha girmedik" dediler..öyle garip hissettim ki..o an anladım işte şampiyon olacağımızı...
- bu aralar en çok duyduğunuz sorulardan başlayacağız mecburen... galatasaray tarihinin bütün rekorların, kırmış olmak ve en değerli şampiyonluklarından birinin mimar, olmak nasıl bir duygu?
eric gerets: rekor kırarak tarih yazmış olmak oyuncularıma ve bana yapılmış en büyük iltifat. futbolcularım ligin ilk dakikasından son dakikasına kadar mücadele ettiler. artık herkesin malumu olan ve tekrar etmeye gerek olmayan problemlere rağmen, takımın içinde olan hava ve takım ruhu bize şampiyonluğu getirdi...
- maçları seyreden herkes bunun hayatlarının en uzun 16 dakikası olduğu konusunda hemfikir... siz nasıl yaşadınız?
eric gerets: bizim maç bittiğinde diğer maçın kaç dakikası kaldığını bilmiyordum. basın tribünündeki televizyonda maçı seyretmeye gittiğimde tam yanımda volkan vardı. ona kaç dakika kaldığım sordum. "bir dakika" dedi. meğer o 1 dakikadan sonra, 9 dakika daha varmış! neredeyse volkan'ı boğacaktım. çok yoğun duygular... ama sonunda bizim için mutlu bir son vardı ve bu yüzden mükemmeldi. ama o uzatma dakikalarında bir gol attıklarını ve şampiyonluğu kaybettiğimizi düşünün... çok büyük bir felaket olurdu şüphesiz...
sol çapraz arkamda oturuyor banu. manasızca paçasına yapışmış vaziyetteyim. bırakmıyorum çünkü bunun bir rüya değil de gerçek olduğunu ancak böyle anlayabiliyorum. bir yandan sahadaki maçı seyrediyorum, öte yandan inatla hemen solumdaki televizyonla göz göze gelmemeye, bir nazar eyleyip de orada bir gole sebebiyet vermemeye çalışıyorum. hâlâ berabere orada durum... buradaysa goller var, daha erkenden... nefes? o neydi? nasıl alınırdı? hatırlamıyorum... hayat? toplamı 16 dakika... ren ne mi yapıyorum? eee, basın tribününde, sevgili attila (gökçe) abi'yi ciddi şekilde kızdıracak şekilde "tarafsız., tarafsız" maç yazımı yazmaya çalışıyorum...
ağlasam, sesimi duyar mısınız mısralarımda?...
maçtan iki saat önce eski adıyla meşale, yeni adıyla kırmızı'dayım. amacım, "cinsel tercihlerini başka türlü kullanan basın-bunu da yazın" tribününe geçtiğimden bu yana uzak kaldığım "kapalının" havasını koklamak biraz da olsa. mekan seçiminde yanılmamışım. eğer insan maça gitmeden kendini tribünde hissedecekse, ancak burada mümkün... restoranın bulunduğu sokağın girişinden, çıkışına kadar her taraf dolu. değil arabaların geçmesi, insanların yürümesi bile mümkün değil. ama inatla geçmeye çalışıyorlar, o ayrı. haliyle bu inatları, muhtelif tezahüratlarda bulunmaları için durdurulmalarıyla ödüllendiriliyor. isteseler de istemeseler de, arabalarının içinde, tezahüratlar eşliğinde lingo lingo sallanıyorlar... yolun iki tarafındaki taraftarların hepsi sarı-kırmızı... karşılıklı olarak, son dönemin moda bütün tezahüratları geliyor peş peşe... meşale'nin kapısına kadar epey zorlu bir geçiş oluyor haliyle. ama şükrü saraçoğlu'ndan çıkıp da, üç kadın olmamıza rağmen, peşimize takılan küfür korteji eşliğinde arabama yürüdüğüm ve annemin bolca anıldığı bir başka güne 1000 kat tercih edilir türden tabii ki... hem içerisi, hem de dışarısı hıncahınç dolu. sık sık anneler günü kutlamalarında bulunan tezahüratlar yapılıyor. ben şahsen, işin içine annelerin karıştığı hiçbir tezahüratı duymak istemiyorum ama kimse "kaka çocuklar" veya "sizi yaramazlar" tarzındaki sözleri kullanmıyor tezahüratlarda, neden acaba?
dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle?
içerinin de dışarıdan pek farkı yok tezahüratlar konusunda. uzun bir masanın başında oturan alp, muzır bir ifadeyle önce masasındakileri örgütlüyor başlatacağı tezahürat konusunda. sonra büyük bir ciddiyetle derin bir nefes alarak gür bir sesle başlıyor ilk mısrayı söylemeye. sonra çok da uğraşmasına gerek kalmadan içerisi otomatik olarak devamını getiriyor onun ardından... şampiyonluğa ulaşması tatlı bir hayal olan bir takımın taraftarları için, fazlasıyla şampiyon olacak bir takıma yapılacak türden kutlamalar. buna rağmen, arada yolumu kesip de "ne olur sence?" diye soran arkadaşlara, en bilmiş ve en "bir bilen gasteci" edasıyla, gözlerimi-kaşlarımı kaldırarak "eee, unutun bence" diyorum "bu sezon her seferinde fena paraladı fenerbahçe denizli'yi. şimdi de farklı olmayacak. en geç 20'de atarlar ilk golü sonra denizli zaten çözülür"... (bu da benim iddaa tahminlerinde ne kadar iddialı olduğumun kanıtıdır. para kazanmak isteyen arkadaşların dikkatine!!!).
bilmezdim şarkıların bu kadar güzel...
maça bir saat kala kalkıyorum oradan, ortaokuldan bu yana ayrılmaz maç arkadaşım, gs dergisi koordinatörü bü (lent timurlenk) ile vedalaşıp. o "şampiyon olursak..." diye başlıyor, ben de gülüyorum onun bu hayaline...
siz de rahatsız insanlar topluluğunun bir parçasıysanız anlarsınız ancak. hâlâ matematiksel olarak şampiyonluk şansı olan bir takımın taraftarı olup da, son hafta çok umutsuz da olsa mutlu sona ulaşabileceği bir maça gitmenin ne demek olduğunu. bu, bir başkasıyla evlenmek üzere nikâh masasında oturan ve o dakikaya kadar sizin için ne düşündüğünü asla bilmediğiniz platonik sevdanızın birdenbire "durun, ben onu seviyorum" diyerek sizi seçmesi gibidir. imkânsız değildir ama umutsuzdur. yine de beklersiniz siz... hatta onlar defteri imzalarken bile... eğer basın mensubuysanız durum daha bir zordur. çünkü bu seferde, ilan-ı aşk patladığında karşı taraftan kaya gibi tepkisiz kalmanız şarttır.
işte ben böyle bir hal içinde, iyi-kötü, güzel-çirkin her biçimde, kafamda "olmaz abi", midemde düğümlerde "olur abi" diyerek giriyorum stada.
kelimelerinse bu kadar kifayetsiz olduğunu...
tamamı dolu tribünlerde, tıpkı sokakta ve meşale'de olduğu gibi yine coşku var. bir seneye oynadıkları futbol kadar emekleri ile damga vurmuş futbolcular. tek başlarına, bazen yönetim olmuşlar, bazen de taraftar... kavga etmişler, bazen tribünlerle, bazen kendi aralarında. ama yine de çözülmemişler. protesto etmişler haksızlıkları ama yine de "ben önce insanım, sonra profesyonel" demişler. özetle alkışı hak etmişler... alkışlamadan, çiçeklerle uğurlamadan olmaz sonuçta. hava işte bu ali sami yen'de... tezahüratlar bu yönde daha çok. pankartlar "sevgi sözcükleri" içeriyor. dudaklardan "olmadı napalım" tadında tezahüratlar dökülüyor. son imza, maç öncesi kapalı'da açılan dev "sarıyla-kırmızıyla alnımızın akıyla" diyen pankart ile atılıyor seyirciler tarafından...
klasik olarak ayaklanıyoruz hepimiz hakemi görünce. istiklal marşı söylenecek. başlıyor okunmaya. benim dudaklarımdan dökülen sözlerse, nedense marşa uymuyor. zira marş yerine duaya başlamışım. muhtemelen o gün statta olan binlerce kişi gibi... maç başlıyor. sakin, hatta haddinden fazla sakin galatasaray... kayserispor'da bir gol kralı varmış... ertuğrul sağlam uefa kupası iddiaları olduğunu söylemiş... fenerbahçe denizli'de şampiyonluk maçına çıkmış... adnan polat'ın 20.45 sözü fenerbahçe'nin en büyük motivasyonu olacakmış... tribünlerin kulakları denizli'de tamam ama sahada yok öyle bir çaba. sadece bu maç var. ve onlar da oynuyorlar. kayserispor iddiasız, galatasaray ısrarcı olunca, "ben gel dim, geliyorum" diyen gol 18'de çıkıyor meydana... ilk 45 bittiğinde hala gol sesi çıkmayınca denizli'den hızlanıyor dualar. gökmen, son birkaç haftadır yaptığı gibi "turkcell süper liiiiiig, hemenceee bitsiiiin" diye sayıklmaya başlıyor. banu, "tuvalete gitmeyeceğim" diye tutturuyor. herkes, herkese bir önceki yerlerinden kıpırdanmaması konusunda tavsiyede bulunuyor. nefes almak gittikçe zor hale gelirken, insan kendisine "ne işim var kardeşim burada? evde örgü örecektim ben. evimin kadını olacaktım?" diye sormaya başlıyor...
bu derde düşmeden önce...
derken ikinci yarı başlıyor... yine bir baskı ile erken geliyor ikinci golü galatasaray'ın sabri imzasıyla. statta gol sevinci bir başka... artık iyice rahatlayan takım, 85'de yine sabri ile üçüncü golü buluyor. heyecan, burada atılan golden çok denizli'den gelmeyen gol haberine... dualar artık sesli bir hal alıyor. ben uğursuz gelir kontenjanından gözümün ucuyla bile bakamazken hemen yanı basımdaki televizyona, gözlerini ayırmadan bakanların attıkları çığlıklar, bir canavarla baş etmeye çalışan harry potter'ınkilerin kıvamında...
derken 89. dakika geliyor... bazı sesler vardır ve bazı görüntüler. beyninize kazınırlar. iyi veya kötü anlara aittirler. hiç fark etmez. 14.mayıs.2006'da, saat 21.00 sularında, denizli'deki gol istanbul'u sallıyor. o "goooooooool" sesi, herkesin beynine kazınıyor. ondan sonra da, iyice sürreel hale geliyor her şey... ben artık yırtma kıvamına getirdiğim banu'nun paçasından çekiyorum elimi... boynuna sarılıyorum. gözlerimiz dolu. ama istisna değiliz. ali sami yen'de, kayserisporlu futbolcular hariç ağlamayan, kalbini eline almayan, avuçlarını yukarı açmayan kalmıyor. sahadaki gol sevinci, galatasaray'ın bütün sezon attığı goller için olandan daha fazla. son düdük çaldığında artık bu bir rüya, ben de birazdan uyanacağım diyorum.
bir yer var biliyorum... her şeyi söylemek mümkün...
futbolcular son düdükle beraber basın tribünündeki televizyonların önüne doluşuyor. biz, sanki televizyon seyretmek için oradaymışız, bu sebeple toplanmışız gibi bir hava var ortamda.
hınca hınç dolu bir statta, kimse kıpırdamıyor. hınca hınç dolu bir stattan "hadi bitir artık" dışında ses çıkmıyor. necati, istanbul'dan denizli'ye taktik veriyor. tomas, başı kesik tavuk gibi, bir oraya bir buraya koşturuyor. çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyor mondragon, kasan şaş, şükür... onların yüreklen televizyona bakmaya el vermiyor. ve herkes, her saniye aynı soruyu tekrarlıyor: "kaç dakika var daha?"
epeyce yaklaşmışım, duyuyorum...
16 dakika... 16 dakikaya neler sığar? ümit karan'ın ankara'da 90+'da attığı ve "kırdık maküs talihi" dedirten gol mesela... antep'de yine 90+'da kabze'nin attığı "hiç puandansa 1 puan iyidir" dedirteni de. tromsö'de çamura gömüldüğü için kırılan umutlar ve yenilince gençlerbirliği'ne ok gibi saplanan eleştiriler de girer sonra... kendi sahasında berabere kalınca denizli'yle ve ardından yenilince fenerbahçe'ye "olmayacak" dedirten duygular... ama atınca aydın konya'da golü sevinçten delirmek sığar. trabzon'da bırakınca iki puan daha, ezeli rakibin puan kayıplarına rağmen, gitti giden şampiyonluk umutlan girer. saraçoğlu'nda "demek ki yalanmışız biz" dedirten hezimet, tribün tribün gezdirilen hindiye bakarken duyulan üzüntü de eklenir. inönü'de, "olamazsın şampiyon" tezahüratlan arasında "bu işaret" dedirten son saniye golü de... protestolar sığar, hava boşluğuna düşen uçaklar, kara saplanan dönüş yolculukları, alınmayan paralar, tutulmayan sözler... sonsuz bir gurur ve tarifsiz bir sevinç sığar. o 16 dakikaya, inanın bana sadece mecazi değil gerçek anlamda ömürler sığar. sonunda çalınca son düdük, tarifi mümkün olmayan duygular sığar ve sonra yepyeni bir hayat başlar...
- kolombiya'nın en önemli özelliği yüksek rakım... o irtifada futbol oynamak nasıl bir şey?
mondragon: oksijen eksikliği çekiyorsun, top daha hızlı gidiyor... kolombiya 2300-2400 metre, en yüksek bolivya... orada 2800-2900 metrede oynanıyor maçlar. oraya gidince resmen dünyan değişiyor. bazı şeylere dikkat etmen gerek... mesela bir önceki gece çok yemek yememelisin ki bütün oksijen mideye gitmesin. nefes alıp vermene bile dikkat etmelisin.
- geçen seneki şampiyonluğu nasıl yaşadın?
mondragon: inanılmazdı... bütün sezon çok iyi mücadele ettik ve amacımız hep şampiyonluğa ulaşmaktı ama o şampiyonluğu yaşayış biçimimizi, o 16 dakikaya inen sezonun heyecanını unutmam mümkün değil, inanılmazdı. normalde sevineceğimizin iki katı sevindik.
aslında 30 mayıs 1987 günü antalya atatürk stadını dolduran kimse takımlarının şampiyonluk yolunda dev bir adım atacağını düşünmüyordu. genel kanıya göre beşiktaş çoktan işi bitirmişti. ne var ki karşılaşmanın son dakikalarında yaşanan bir sakatlık sırasında galatasaraylı arif kocabıyık topu eline aldığında seyirciler ayaklandı, çığlıklar atmaya, tezahürat yapmaya başladı. arif şaşkındı, ne olduğunu anlamamıştı. merakla saha kenarındaki muhabirlere sordu. yanıt: "denizli, beşiktaş'a gol attı. 1-1." artık arif de coşkuyla bağıranlar arasına katılmıştı. o anda, bir hafta sonra 14 yıllık bekleyişi bitirip şampiyon olacaklarını anlamıştı.
bir futbol klişesi, aynı zamanda kulaktan hiçbir zaman çıkartılmayacak bir küpenin öyküsü bu, "şampiyonluk kasımda değil, mayısta belli olur" sözünün... ya da luis aragones'in dediği gibi "mayısta görüşürüz" meydan okumasının. ligin ilk yarısında dağıtılan rollerden "esas çocuk"u kapıp, soluksuzca ligi forse eden takımın son ayda kalesini kaybettiği çok fazla yaşanmaz gerçi ama tarih bunun aksi sezonlarını da yazmaktan geri kalmaz. 1986-87 sezonunda olanlar, 'galatasaray'a şans getiren talih kuşu da böyle bir şeydi. antalya'daki bu maçtan çok değil, sadece iki hafta önce, o zamanlar iki puanlı sistemle oynanan türkiye 1. ligi'nde, son üç maça girilirken galatasaray, beşiktaş'ın 2 puan gerisine düşmüştü. 18 mayıs tarihli hürriyet'ten iki başlık: "beşiktaş şampiyon gibi: 4-0"; "galatasaray rize'de çöktü: 2-0." içeriden bir haber "derwall topun ağzında."
sonrası sarı kırmızılılar için rüya, siyah beyazlılar için kâbus gibiydi. kara kartallar tam fenerbahçe'yi 4-0 yenip, galatasaray'ın yenilgisiyle şampiyonluk havasına girmişlerdi ki bir sonraki maçta malatya'dan eli boş döndüler. yine de rahattılar, averajları onları şampiyon yapmaya yetecekti. ne olduysa sıkıntılı seyreden, 1-0 önde götürdükleri denizlispor maçının 85. dakikasında oldu. kazanılan serbest vuruşta mahmut'un pasını uzaktan bir şutla kaleye gönderen erol, beşiktaş'ın kısa ve tombul kalecisi jurkoviç'i rahatlıkla geçmeyi başardı. galatasaray 1 puanla öne fırlamıştı. eşfak aykaç maçtan sonra "şampiyonluğa 5 dakika vardı" diye yazarken, efsane kaptan sanlı sarıalioğlu "bilirim bu acıyı" diyerek siyah beyazlı futbolcularla empati kuruyordu.
sonraki hafta ali sami yen stadı belki de tarihinin en coşkulu maçını yaşadı. tribünler o günlerin tabiriyle "gelin" gibi süslenmişti, futbolcular eskişehirspor karşısına heyecan ve stresle beraber çıkmışlardı. serbest vuruşta 18. dakikada cevat prekazi tribünlerdekilere ilk gözyaşını döktürttü. sonrası prekazi'nin arkasında gerçek bir karınca gibi çalışan muhammet altıntaş'a nasip oldu. "mami" 51. dakikada attığı şık topuk golüyle maçı ve şampiyonluğu garanti altına almıştı. belki es esler beş dakika sonra durumu 2-1'e getirdi, tribünleri ve futbolcuları sıkıştırdıkça sıkıştırdı ama galatasaraylılar açık vermediler, aman vermediler, şampiyonluğu vermediler. geriye soyunma odasında coşku nedeniyle üstü çıplak kalmış jupp derwvall ile mustafa denizli'nin kupayı öpen mutlu halleriyle, bursa'da gazetecilerin televizyonlarından galatasaray'ın maçının son dakikalarını seyreden ali gültiken'le beşiktaş teknik direktörü milos milutinoviç'in simaları kaldı.
galatasaray'ın kurtarıcı meleği, beşiktaş'ın ayağını kaydıran denizlispor, yıllar sonra hiçbir zaman ölmeyen korku filmi karakteri gibi 14 mayıs 2006 günü bu sefer fenerbahçe'nin karşısına çıkıverdi. yeşil siyahlıların bu kez bir başka istanbullunun canını yakmak için çok daha geçerli bir nedenleri vardı. 2005-06 sezonun son maçında fenerbahçe'nin şampiyon olmak, denizlispor'un da kümede kalmak için 3 puanı alması şarttı. aksi halde istanbul'da, iddiasız kayserispor'u ağırlayacak galatasaray ya da gaziantepspor'u kamil ocak'ta yenmeye niyetli malatyaspor gülecekti.
maç öncesinde hemen her spor yazarı fenerbahçe'nin şampiyon olacağına inanmıştı. can bartu "fener avantajlı"derken altan tanrıkulu "fenerbahçe denizlili yener". turgay şeren "galatasaray, şampiyonluğu kadıköy'de kaçırdı", gürcan bilgiç "fenerbahçe işini şansa bırakmaz" kehanetlerinde bulunmuştu. fenerbahçeliler bağdat caddesi'ni, çıkmayan candan ümidi kesmeyen galatasaraylılar ali sami yen stadı'nı süslemişlerdi.
o güne kadar türkiye 1. ligi'nde son haftaya lider giren hiçbir takım şampiyonluğu kaptırmamıştı; bu unvan artık fenerbahçe'ye ait! anlaşılmaz bir şekilde rakibine direnemedi sarı lacivertliler; tutuktular, çekingendiler, garip ama hırssızdılar. süper yıldız anelka, daum'un yanında tam 75 dakika oturdu. sahadakilerse 83. dakikada eski futbolcuları yusuf şimşek'in asistiyle mustafa keçeli'nin golüne dek çok da bir şey yapamadılar. golden sonra açıldılar; tuncay'la beraberliği, appiah'la direği buldular. maç denizlispor taraftarlarının sahaya artıkları konfetiler nedeniyle 16 dakika uzadı. bu arada malatyaspor'un antep'teki yenilgi haberi, dolayısıyla da yeşil siyahlılara yenilseler bile ligde kalacakları müjdesi geldi ama horoz inada bindirmişti bir kere! son saniyede ganalının yakın mesafeden şutu dışarı çıkınca kadıköylüler oldukları yere yığılıp kaldılar. appiah kapaklandığı yerde katıla katıla ağlarken, bir el kendisine uzandı ve onu teselli etmeye çalıştı: "kalk appiah. allah'ın dediği olur!"
birileri üzülmüştü ama birileri de seviniyordu. bu sevinç belki de futbol tarihimizin en büyük ve en içten sevinciydi. denizli'deki maçın 16 dakika uzamasıyla ali sami yen'de unutulmayacak anlar yaşanmaya başladı. kimse stadı terk etmiyor, başta hasan şaş olmak üzere duşlarını bile yapmamış futbolcular basın tribünündeki televizyonlardan gözlerini alamıyorlardı. dualarla, temennilerle, heyecanla hayatlarının en uzun 16 dakikasını yaşayanlar selçuk dereli'nin denizli'deki son düdüğüyle hayatlarının en mutlu anlarına kavuştular. başkan özhan canaydın'ın şu sözleri bu şampiyonluğu en güzel şekilde anlatan cümlelerdi: "bu 100 yılın şampiyonluğu. galatasaray tarihinde böyle bir şampiyonluk hatırlamıyorum. bu kadar güldüğüm bir gün hatırlamıyorum."
o gün mactan önce mecidiyeköy panayır gününü andırıyordu cok yogun ilgi vardı maca oysaki şampiyon olabilmemiz icin fenerbahcenin denizlide puan kaybetmesi gerekiyordu.
denizlispor,un küme düşme ihtamili oldugundan fenerbehceden puan almaya calışıcak olması galatasaray,ı azda olsa umutlandırıyordu.
mecidiyeköy mac saatini bekleyen binlerce galatasaraylının yanı sıra fenerbahçe forması giyip gezen insanlarda vardı bu durum tatsız olaylara sebep olmuştu. böyle bir durumun ortaya cıkmasından rahatsız lık duymuştum ve ben o gün bir gurup galatasaray taraftarıyla tartışmak zorunda kalmıştım insan renktaşıyla tartışrmı demeyin cünkü cok haklıydım.
o gün maca gelecek arkadaşımı bekliyordum bekledigim yerde şu anda teknosa magazasının oldugu yer orada beklerken hertaraf galatasaray taraftarı dolu ve 16-17 yaşlarında iki genc kız biri galatasaray formalı digeri fenerbahçe formalı iki kız arkadaş yürüyorlar fakat galatasaraylılar fenerbahceli kıza laf atıyorlar ben bekledigim yerden hemen kızların yanına gittim cünkü zavallı kız cok korkmuştu ve halinden belliydi hemen himayeme aldım bendede zaten galatasaray forması oldugu icin tepkileri aza indirdim bu arada banada ufak ufak galatasaraylıardan hakaret gelmeye başladı
bu hareketi yapmam gerekiyordu ve bu kızlar benim kızım yaşındaydı aynı şey benim kızımında başına gelebilirdi hemen aklıma kızım gelmişti oda böyle bir duruma düşse ne olur acaba diye düşünüp bir baba duygussalıgına girmiştim.caddenin karşı tarafına gectik orada kızlara sordum netarafa gideceksiniz dedim gültepeye gidecegiz abi dediler ve caddenin diyer tarafına mecburen geri döndük oradan gültepe otobüsüne onları bindirdim.
ben kızları otobüse bindirdikten sonra bir grup galatasaray taraftarı yanıma geldi sen fenerbehcelimisin dedi oysaki üzerimde galatasaray forması var olmasına ragmen bu soruyu bana sormalarının aptallık oldugunu ve yaptıklarının cok adice oldugunu söyleyince bana olan tepkileri arttı.
onların tepkileri artıkkca benimde tepkim artmaya ve sinirlenmeye başladım oraya gelen yaşlı bir amca benim örnek bir tavranışta bulundugumu onlara anlatınca yaşlı amcayada tepki göstermeye başladılar.,neyseki olayları izleyen duyarlı vatandaşlar yaşlı amcanın ve benim düştügüm durumu hemen polise bildirmişler ve olay yerine polisler geldi ve harşey normale döndü.
bu arada bekledigim arkadaşımda gelmişti ve stada girdik hala cok sinirliydim ve sinirim yatışmamıştı mac başlamıştı ve hala olayın etkisindeydim.
mac 3-0 olmuştu gözlerimiz ve kulaklarımız denizliden gelecek habere odaklanmıştık denizliden denizlisporun gol attıgı haberi bomba etkisi yaratmıştı alisami yende sonra fenerbahcenin beraberlik golünü bulması alisamiyende strese neden oldu alisamyende galatsaray kayserispor macı 3-0 bitmişti ve denizlideki mac bir türlü bitmiyordu denizlideki macta cok duraklamalar oldugu icin mac 16 dakika daha oynanacaktı.
bekle bekle denizledikimac bitmiyor herkes stresli herkes gergin ve bir anda mac bitince resmen alisamiyende kıyamet kopmuştu sanki. sevincten ne yapacagımızı şaşırmıştık herkes birbirine sarılıyor birbirin şapur şupur öpüyordu bagzılarıda sevincinden aglıyordu
herkes sahaya girmeye calışıyordu bizim bulundugumuz yerin biraz aşagısında ücdört arkadaş birbirini belini tutmuş sevinerek bir ileri bir geri gidiyorlardı ve bir şey dikkatimi cekmişti bu genclerden birini hemen tanıdım dışarıda tartıştıgım genclerden biriydi hemen koştum ve omuzundan cekerek birdakika bakarmısın dedim dedigim anda beni hemen tanıdı zaten ve biraz panik oldu
bak dedim sende galatasaraylısın bende bak aynı olaya seviniyoruz sizin dışarıda yaptıklarının cok ayıptı dedim benimde o yaşta kızım var dedim belki şuanda beni anlayamasın ama ileride düşündügünde ve belli bir yaşa geldiginde beni mutlaka anlayacaksın dedim..abi oda buralarda fener forması giymesin diyince az daha tokatı yapıştırıyordum kendimi zor tuttum herkes şampiyonluk sevinci yaşarken ben birini hayata dair bir şeyler anlatmaya calışyordum ve en sonunda özür diletme başarısın gösterdim yanımdaki arkadaşım ve o üç gencle sahaya beraber girdik ve sahada resimler cektik ve şampiyonluk sevincimizi birlikte yaşadık.