bir önceki sezonu şampiyon olarak bitiren fenerbahçe, o zamanki adıyla şampiyon kulüpler kupası ilk turunda 1984 avrupa şampiyonu fransa'nın güçlü temsilcisi bordeaux ile eşleşmiş.. bir zamanlar beşiktaş'ı çalıştıran tigana, gires, batista, lacombe gibi dünya futboluna damgasını vurmuş isimler bordeaux'nun kadrosunda..
ilk bakışta izlenim şu; fenerbahçe bu takımdan fark yiyerek kupaya daha ilk turdan veda eder.. ancak bu takımın adı fenerbahçe.. ummadık anlarda inanılmazı başaran fenerbahçe..
fransa'daki maç başlayınca o gün bir destan yazılacağı daha henüz ilk dakikalarda belli oluyor.. ilk golü selçuk atıyor.. yürekler kıpır kıpır.. ama karşılaşmanın daha henüz başları.. sonra 1-1 oluyor.. ''eyvah şimdi fark yiyeceğiz'' derken bu kez sahneye b.şenol çıkıyor. fenerbahçe 2-1 önde.. ama fransızlar'ın maçı bırakmaya niyeti yok.. bir kez daha skor eşitleniyor.. bundan sonrası tam bir çin işkencesi.. sahada 11 cesur yürek, radyoları başında milyonlarca fenerbahçeli kıyasıya bir savaşın içine giriyor bordeaux'da.. ve bir genç adam çıkıyor sahneye. o ana kadar oynadığı muhteşem oyunun mükafatını almak için fransızlar'ın kalesi önünde fırsat kolluyor. sonra.. sonrası mutluluk gözyaşları.. işte o genç adam yani hüseyin çakıroğlu takımının 3'üncü golünü bordeaux ağlarına gönderip, fenerbahçe'yi tarihi bir zafere ulaştırıyor. sonrasında istanbul'da 0-0'lık beraberlik ve geçilen tur..
bu aynı zamanda hem fransızlar'a hem de fenerbahçe'ye inanmayanlara atılan bir tokat oluyor.. gaziantep'ten fenerbahçe'ye bir sezon önce gelen hüseyin, çok ama çok seviliyor. ancak genç futbolcunun küçük bir sorunu ortaya çıkıyor.. o da ayağındaki küçük bir çıban. hüseyin bunun için soluğu, yönetici hüsnü çil ile birlikte profesör dr.kaya çilingiroğlu'nun muayenehanesinde alıyor. başlıyor derdini anlatmaya;
-''kaya abi.. şu küçücük şey masaj olurken hem canımı acıtıyor, hem kötü gözüküyor. alalım şunu gitsin..'' çilingiroğlu, hüseyin'in ayağındaki çıbanı kontrol ediyor ve ''hüseyin bunu almasına alalım da, daha sonra da biopsiye gönderelim. sonra altından kötü bir şey çıkmasın. içimiz rahat olsun'' diye cevap veriyor.. hüseyin tez canlı. dinler mi. ''amannn abi. kim bekler yarını'' diyerek soluğu özel bir klinikte alıyor.. aldırıyor o hain, küçük çıbanı ayağından ve devam ediyor futbol yaşantısına..
geliyoruz 1985'in aralık ayına. adana'da polonya bir milli maç var. hüseyin, selçuk, abdülkerim, müjdat milli takım kadrosunda. pazar günü akşam toplanacak milli takım. ama fenerliler lig maçlarını cumartesi oynayıp soluğu ertesi sabah adana'da alıyorlar. milli takım teknik direktörü coşkun özarı kampa erken gelen fenerli futbolcuları uyarıyor; ''aman gözünüzü seveyim ortalıkta fazla dolaşmayın. buralar ucuz sanatçı kaynıyor. sonra hakkınızda dedikodu çıkar..'' selçuk, hüseyin'le oda arkadaşı. ''hadi hüseyin gel biraz dolaşıp dönelim'' diyor. ama hüseyin ''benim halim yok'' diye reddediyor. selçuk daha sonra odaya döndüğünde bakıyor ki, hüseyin bitkin bir şekilde uyuyor.. nereden bilsin ki o hain çıbanın neden olduğu hastalık oda arkadaşını esaret altına almış.. 3 gün sonraki milli maçta hüseyin şahane oynuyor. ama bu onun son maçı oluyor. milli takım dağılıyor, fenerli futbolcular istanbul'a dönüyor. ertesi gün yapılan antrenmanda hüseyin bir kafa topuna çıkarken yere yığılıp kalıyor. apar topar amerikan hastanesi'ne kaldırılıyor sarı-lacivertli futbolcu. teşhis; kanser.. sonrası bir film şeridi çabukluğunda geçiyor hüseyin için. ama umutlar da yavaş yavaş tükeniyor. kulüp, oyuncusunu amerika'ya gönderiyor tedavisi için. ancak iş işten geçmiş. küçük bir çıban, dert yumağı olup 28 yaşında hüseyin'i bizden alıyor.
ve sonrasında şu dizeler dökülüyor onun için ağızlardan;
genç yaşta bu dünyadan göçüp, gittin hüseyin bizleri acılara atıp, gittin hüseyin